Category: Genel

0 comments

FİZİKSEL AKTİVİTE: BİLİNENİN ÇOK ÖTESİ
Öz: Fiziksel aktivite için tasarlanmış olan insan bedeninin, hareketsizlik ile beraber karşı karşıya kaldığı sorunlar hergeçen gün artmaktadır. Yüzyıllar öncesinden fiziksel aktivitenin önemine dair söylenmiş sözlerin haklılığı bugün herkes tarafından kabul görmektedir. Bu derleme ile fiziksel aktivitenin genel olarak herkes tarafından kabul gören sağlığa faydalarının dışında, nörolojik etkileri, bu etkilere bağlı olarak farklı yaş gruplarındaki zihinsel süreçler üzerindeki rolü, bu süreçlerin bir sonucu olarak akademik başarının arttırılmasına dair katkıları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede fiziksel aktiviteninöz saygı, özgüven ve iyi olma hali gibi kavramlar ile ilişkisinin yanı sıra farklı zihinsel problemler yaşayan bireylerin tedavileri için kullanımından, travma sonrası stres bozukluğunun aşılmasındaki katkılarına kadar pek çok nokta da ele alınmıştır. Okul öncesi eğitim alan çocukları, ergenleri ve üniversite öğrencilerini içeren çok geniş bir yelpazede, eğitime fiziksel aktivitenin dahil edilmesi yolu ile çok daha büyük oranda fiziksel ve zihinsel gelişim gerçekleştirilebileceği ifade edilmeye çalışılmıştır. Fiziksel aktivitenin eğitim-öğretim içerisindeki yerinin ne kadar önemli olduğu inkar edilemez birgerçektir çünkü sağlıklı çocuk daha iyi öğrenir. Derleme içerisinde sunulan bilgilerin ve araştırma raporlarının, gerek öğretmenler, gerek okul yöneticileri gerekse veliler için çocukların geleceğini planlamaya yardımcı olması umulmaktadır. Ayrıca her yaştan bireyin, fiziksel aktivitenin bu yönlerini tanımalarıyla yaşamlarında olumlu bir değişime yol açabileceklerine inanılmaktadır.

PHYSICAL ACTIVITY: BENEFITS THAT GO FAR BEYOND
Abstract: 
Human body was designed for movement and problems connected with inactiveness have been increasing each passing day. Everybody accepts the rightfulness of the statements which were made centruies ago. Apart from the known benefits of physical activity, its norological affects, cognitive roles in all ages and academic achievement, which occurs a a result of it, were exhibited in this article. PhysicalActivities’ connection with concepts like self respect, self confidence and well being were underlined.Apart from that the positive affects for many psychological disorders from bipolar disorder to PTSD were investigated. The author tried to express the fact that students from all ages can reach many positive results by integrating physical activity more in to the educational system. It is impossible to resist theimportance of physical activities’ role in education since healty individual learn better. It is hoped thatthe information that was given in meta analyse will be beneficial to plan childrens’ future for teachers,school administrators and parents. Also it is believed that people from all ages will have positive affects in their lives by realizing these aspects.

GİRİŞ

Basit biçimde iskelet kasının ürettiği ve enerji tüketimiyle sonuçlanan, dinlenme nabzının üzerindeki her türlü vücut hareketi olarak tanımlanan fiziksel aktivitenin (Department of Health, 2011) insan bedeni ve zihni üzerindeki etkilerinin tespiti, çağlar öncesine dayanmaktadır. MÖ 600 yıllarında bile Sustra, Hindistan’da günlük fiziksel aktiviteyi, sağlığa faydalarının yanında zihinsel zindelik içinde tavsiye etmiştir (Blair ve Morris, 2009). Devamında pek çok filozof fiziksel aktivitenin ruh ve beden sağlığı üzerindeki etkisine vurgu yapmıştır. Bu dönem filozoflarından Platon da, fiziksel egzersizin önemine değinmiş ve zihnin gelişimi için doğru oranda fiziksel aktivitenin gerekliliğine dikkat çekmiştir (Strasses ve Fuchs, 2015). Antik Yunan ve Romalı doktorların ‘Mens sana in corpore sano’ (Sağlıklı zihin, sağlıklı vücutta bulunur) özdeyişini sıklıkla telaffuz etmeleri, o dönemlerde dahi fiziksel aktivitenin sağlıklı zihinsel süreçler üzerindeki etkisine atfedilen öneme işaret etmektedir (Editorial, 2013). Öte yandan öneminin tespit edilmesinin bu kadar eski dönemlere dayanmasına rağmen, fiziksel aktivitenin faydalarına dair araştırmalar 20. Yüzyılın ortalarına kadar başlamamıştır. Bu konu üzerinde yapılan ilk araştırmalar o dönemde büyük bir artış gösteren kalp krizinin önlenmesi merkezli olmuştur (Blair ve Morris, 2009). Son 50yıllık süreç içerisinde ise, fiziksel aktivitenin sağlığa etkileri üzerinde yapılan çalışmalarda tüm dünyada artış olmuş olsa, özellikle son dönemde yapılan araştırma sayısında tam anlamıyla bir patlama olmuştur. Öyle ki 1950-1959 yılları arasında bu konu ile ilgili 500 bilimsel makale yayımlanmışken, yeni yüzyıla girdiğimiz süreden beri 50000’den fazla bilimsel makale yayımlanmıştır(Blair ve Morris, 2009).

Bu yoğun ilgi, fiziksel aktivitenin beden ve ruh sağlığıyla birlikte diğer tüm faydalarına dair bir ışık tutmaktadır İnsan yapısı açık bir şekilde fiziksel aktivite için tasarlanmıştır ve hareketsizliğin hastalık ve erken ölüme neden olduğu kanıtlanmıştır. Bireyin kendisini çok zorlamadan gerçekleştirdiği fiziksel aktivitenin, özellikle orta yaş ve sonrası dönemde erken ölümlerin ve ciddi hastalıkların önlemesinde iki kat daha etkili olduğu gösterilmiştir (Akyol, Bilgiç ve Ersoy, 2008). Fiziksel aktivite sıklıkla sağlıklı olmak için en etkili yol olarak tanımlanmaktadır. İnsan bedeni üzerinde kan basıncının düşürülmesinden, kilo kaybına, kardiyovasküler gelişimden kassal dayanıklılığa, hastalıklara karşı bağışıklık kazanmaktan, yaşlılığa bağlı rahatsızlıkların önlenmesine kadar pek çok faydası mevcuttur (Batoulia ve Saba, 2017). Öte yandan kültürel normlar ve kültürel geçmiş de dahil olmak üzere sosyal çevrenin fiziksel aktivite üzerinde belirgin etkisi vardır. Bu bağlamda fiziksel aktivite gibi bir bireysel davranışı düzenlerken ekonomik, sosyal ve kültürel kısıtlamalar olabilir (Joseph ve Wang, 2018).Fiziksel aktivite tekrarlı, planlı ve yapılandırılmış (salonda takip edilen fitness dersleri vb.) olabileceği gibi, boş zaman aktivitesi (bahçe işleri), spor-odaklı egzersizler (basketbol, futbol vb.), işle ilişkili aktiviteler (eşyaları taşımak, işe bağlı hareketler) veya ulaşımla ilişkili (işe yürüme vb.) olabilir. 1326 kişinin katıldığı bir çalışmada, ofisortamında egzersiz ve yoga türü fiziksel aktivitenin etkileri incelenmiş ve ofis ortamlarındaki bu tip fiziksel aktivitenin dahi olumlu etkisi olabildiği bulgusuna erişilmiştir (Abdin ve ark. 2018).

2016 yılı itibariyle 1.9 milyar insanın aşırı kilolu ve 650 milyon insanın ise obez olduğu rapor edilen dünyamızda, fiziksel aktivite eksikliği ve düzensiz beslenmeye bağlı olarakproblemler her geçen gün artış göstermektedir (W.H.O., 2016). Sağlıklı ve başarılı bir yaşlanma için reçete vermek gerekirse, fiziksel aktivitenin hayati rolü hemen beliriverir. Bu rol pek çok epidemolojik ve deneysel çalışma ile desteklenmektedir. Fiziksel aktivite sadece ölüm oranlarını azaltmakla kalmayarak, koroner kalp rahatsızlıklarından kansere, diyabetten depresyona kadar pek çok ciddi rahatsızlığa yakalanma olasılığını düşürmesiyle ilişkilendirilmektedir (Jedrziewskia ve ark. 2007). Günümüzde fiziksel aktivite eksikliği global ölüm oranlarında 4. sırada yer almaktadır ve yeterli düzeyde fiziksel aktivite düzeyine sahip olmayan bireyler diyabet ve kalp krizi gibi hastalıklardan dolayı % 30’a varan ölüm riski yaşamaktadırlar (W.H.O., 2017). Sadeceölüm riski içeren durumlarda değil, bunun dışında da etkilidir. Haftada 150 dakikalık orta-yüksek şiddetli fiziksel aktivitenin uyku problemlerini düzeltme potansiyeli olduğu bildirilmiştir (Vancampfort ve ark., 2018 ).

Fiziksel aktivitenin etkileri incelendiğinde gençler içinde durum farklı değildir. 5-17 yaş arasındaki ister çocuk ister ergen her bireyde azaltılan her türlü sedanter zamanaktivitesinin (internet, bilgisayar oyunu vb.) daha düşük sağlık problemi ile ilişkisine ve özellikle günde 2 saati geçen televizyon izlemenin fiziksel ve zihinsel sağlığı olumsuz etkilediğine dair pek çok kanıt mevcuttur (Tremblay, 2011). Bunun dışında fiziksel aktiviteyle daha fit bir vücuda sahip olunur. Obez veya aşırı kilolu olmanın özellikle ergenlik döneminde daha çok psikososyal sorunlara yol açtığı (Peirce, Boergers ve Princrtein, 2002) ancak depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların yanında, düşük benlik algısına dair etkisinin de yeterince tespit edilemediği söylenebilir. Bu durum, dış görünüş ve akran onayının çok önemsendiği ergenlik dönemi için bireyde tüm yaşamını etkileyecek sorunlara yol açabilir (Anderson ve ark, 2007). Bu bağlamda vücut imajı kavramı üzerinde durulmalıdır. Vücut imgesi bireylerin vücutları hakkında ne hissettiklerini, ne düşündüklerini vücutlarını nasıl gördüklerini ve vücutlarına karşı nasıl davrandıklarını yansıtan bir kavramdır (Gunter ve ark. 2017). Vücut imgesinin çeşitli boyutları, bireyin ruh ve beden sağlığına dair net çıkarımlar içerir. Özellikle son yıllarda gençler arasında vücut imajından duyulan memnuniyetsizlik artış göstermiştir (Gunterve ark. 2017). Fiziksel aktivite, başlaması hiçbir zaman geç olmayan, her yaş grubu için gerekli, her geçen gün öneminin farkına daha çok varılan, toplumun çoğunluğu için en ekonomik şekilde fiziksel ve zihinsel bozuklukların aşılmasını sağlayabilecek birolgudur (Antunes ve ark., 2006). Whooten ve ark. (2018), araştırmalarının sonucunda haftada 3 gün okul öncesi fiziksel aktivite programının, çocuklarda vücut direncini arttırdığını, vücut yağ yüzdesini düşürdüğünü sosyal-duygusal iyi oluş hallerini de olumlu yönde etkilediği sonucuna erişmişlerdir.

Fiziksel aktivitenin zihinsel işlevler ile ilişkilendirilmesi, sağlığa olumlu etkilerinin yanında oldukça az bilinmektedir. Oysa fiziksel sağlık ve zihinsel sağlık birbirleriyle ilişkili ve birbirleri üzerine derin etkileri olan iki kavramdır (Hawker, 2012). Günümüzde insanlar daha iyi hissetmek veya daha üst seviyede bilişsel işlevlere sahip olmak gibi amaçlardan ziyade, kilo almamak ve hastalıklardan korunmak ve benzerihedefler ile fiziksel aktiviteye ilgi göstermektedirler. Bu derlemeyle, fiziksel aktivitenin genel olarak herkesin kabul ettiği sağlığa olumlu faydalarının dışında, beyin üzerindeki nörolojik etkileri, bu etkilere bağlı olarak farklı yaş gruplarındaki zihinsel süreçler üzerindeki rolü, tüm bu süreçlerin sonunda akademik başarının arttırılmasına dair katkıları ve eğitim-öğretim içerisindeki yerinin ne kadar önemli olduğunun ortayakonması hedeflenmiştir. Ayrıca makale içerisinde fiziksel aktivitenin öz saygı, özgüven ve iyi olma hali gibi kavramlar ile ilişkisinin yanı sıra farklı zihinsel problemler yaşayan bireylerin tedavileri için kullanımından, travma sonrası stres bozukluğunun aşılmasındaki katkılarına kadar pek çok nokta da ele alınmıştır. Literatür taramasısonucunda ulaşılan araştırma sonuçları ortaya konarak, okul öncesindeki çocukları, ergenleri ve üniversite öğrencilerini içeren çok geniş bir yelpazede, eğitime fizikselaktivitenin dahil edilmesi yolu ile çok daha büyük oranda fiziksel ve zihinsel gelişim gerçekleştirilebileceği ifade edilmeye çalışılmıştır.

Fiziksel Aktivitenin Nörolojik Etkileri

İnsani bilimlerde fiziksel aktivitenin dönütleri sıklıkla hem nöropsikoloji hem de biliş üzerinden değerlendirilir; ancak bu iki alan arasında önemli ayrımlar vardır. Nöropsikolojik ölçümler, bilişsel işlevleri beynin belli bölgeleriyle ilişkilendirip açıklama hedeflidirler. Bu testler sıklıkla laboratuar ortamında yapılır ve beyinde çalışmayan veya bozulan noktaları tespit eder. Öte yandan bilişsel testler, zihinsel yetenekleri beynin belli bir bölgesiyle ilişkilendirilme zorunluluğu yerine psikolojik teoriler temelli yapılara uygun biçimde sunmaya odaklanırlar. Her iki tip test sistemi de farklı yaşam tarzlarının beyin üzerindeki etkilerine dair değerli bilgiler sağlayabilirler(Voss ve ark., 2014).

Beyin doğal yapısı gereği yumuşak, şekillenebilir ve deneyime bağlı olarak değişime uğrayan bir haldedir. Beynin yetilerini ve plastisitesini (esneklik) yaşam boyunca etkileyen pek çok faktör mevcuttur. Bu durum, kinezyolojinin, psikoloji ve nörobilim ile kaynaştığı nokta olarak tarif edilebilir (Erickson, Hillman ve Kramer, 2015). Bir zamanlar yetişkin beyninin yeni nöronlar üretme kapasitesinin olmadığına inanılırdı. Bugün beynin hipokampus ve lateral serebral ventrikül bölgelerinde nörogenez oluşumu(sinir kök ve projenitör hücrelerinden nöronların üretildiği bir süreç) gerçekleştiği ve daha da ötesi egzersizin bu süreçte etkin olduğu bilinmektedir (Praag ve ark, 1999).Beynin, fiziksel ve bilişsel uyaranlara karşılık vererek, yaşam boyunca tekrar tekrar şekil alıp, organize olabileceği gerçeği artık geniş bir biçimde kabul görmektedir. Bu bağlamda fiziksel ve bilişsel uyaran eksikliğinin özellikle artan yaşla birlikte nöronların bozulmasına yol açtığı kesin biçimde ortaya konmuştur (Neuro Image, 2016). Fiziksel aktivitenin beyindeki nörotransmitterler üzerindeki etkisine dair ilk araştırmalar 1960’lı yıllarda yapılmıştır; ancak bu araştırmacılar fiziksel egzersizi soğuk, hareketsiz bırakma, kısıtlama gibi stres kaynakları biçiminde değerlendirip, araştırmalarını buna göre temellendirmişlerdir (Meeusen ve Meirleir, 1995). Devamındaki süreçte araştırmalar gelişen teknoloji ve erişilen bulgularla boyut değiştirmiştir. Son dönemde yapılan nörolojik araştırmalar optimal düzeyde zihinsel sağlık için egzersizin gerekliolduğunu belirtmiş olsa da hala insan beyninin fiziksel aktiviteden tam anlamıyla nasıl etkilendiğine dair açıklamaya ihtiyaç vardır (Strasser ve Fuchs, 2015).

Fiziksel aktivitenin nörolojik boyuttaki etkileri üzerine ilk açıklama nörotransmitterler (vücudun ürettiği hormanlar-beyin kimyasalları) ile ilgilidir. Fiziksel egzersiz ile hücreler nöron ağlarını daha sağlamlaştırmak için gerekli sinyalleri göndermekte vetemel nöronal aktivite hızlanabilmektedir (Ploughman, 2008). Fiziksel egzersiz vücut dengesi (homeostasis) için bir zorluk oluşturma (challenge) olarak tanımlanabilir. Fiziksel aktivite ile oluşan strese karşı pek çok uyum ve düzenleme mekanizmasıdevreye girer. Merkezi sinir sistemi, nöroendokrin sistemiyle beraber bu homeostasis sürecinde çok önemli bir rol oynar (Meeusen ve Piacentini, 2001). Bu noktadaki merkezi transmittörlerin motor davranışları etkilemesindeki süreçte, duyu organlarımızla algılama yolundan, duyusal-motor bütünleşme yolu ile algılamaya kadar pek çok seviye vardır. Fiziksel egzersiz gibi davranışsal değişimlerle birlikte gerçekleşen nörotransmitter salınımı, beyin mikrodiyalizi yoluyla ölçülebilmektedir. Pek çok nörotransmitter, bireyin fiziksel aktivite kapasitesini periferal ve merkezi sinirsistemi yoluyla etkiler (Meeusen ve ark., 2005). Fiziksel egzersiz, nöradrenalin (NA), dopamin (DA) ve serotonin (5-HT) gibi merkezi sinir sistem nörotransmitterlerini düzenler. Nöradneralin tetikte olmayla ilişkiliyken, dopamin güdülenmiş davranışın ödüllendirilmesinde başrol oynar. Serotoninin ise mutluluk ve iyi olma haliyle ilişkili olduğu düşünülmektedir (Lin ve Kuo, 2013). Farmokolojik maddelerin kullanımıyla bu nörotransmitterlerin salınımlarına müdahalede bulunulabildiği ve bu şekilde uzun süreli egzersizlerde yorgunluğun ertelenebildiği ispatlanmıştır (Watson, 2008). Bu transmitterlerden özellikle dopaminin, fiziksel egzersizle düzenlenmesine yardımcı olmasının yanı sıra beyindeki artan seviyesiyle beraber fiziksel dayanıklılık performansını da etkilediği belirtilmektedir (Zheng ve Hasegawa, 2016). Bu nedenle dopamin salınımını arttıran ve bu şekilde performansı yükselten amfetamin gibi maddelerin kullanımı doping olarak kabul edilmektedir (Maughan, Shirrefs ve Watson, 2007).

Fiziksel aktivite eksikliğinin nörolojik bozulma sürecine sebebiyet verebileceği ve bu durumun da depresif semptomlar ve bilişsel yıkımla sonuçlanabileceği belirtilmiştir(Lerchea ve ark. 2018). Fiziksel aktivite yoluyla beyindeki serotonin (5-HT) seviyesininartmasına etki edilir. Bu nedenledir ki depresyon semptomlarının azaltılması için fiziksel egzersiz önerilmektedir. Depresyon beyindeki serotonin düzeyinin düşüklüğüyle ilişkilendirildiği için serotonin seviyesini arttıran fiziksel aktivitenin antidepresan etkisi gösterdiği vurgulanmaktadır (Science and Sports, 2018). Babyak ve ark. (2000), 10 aylık bir sürede haftanın üç günü, otuz dakikanın üzerinde ve %70 kalp atım hızı ile gerçekleşen orta seviyeli egzersizlerin, depresyon hastalarına fayda sağladığını ortaya koymuşlardır. Bir başka pskiyatrik rahatsızlık olan Bipolar Bozukluk üzerine yapılan çalışmalarda, aerobik egzersizin (uzun süreli aktivite süresince vücuda enerji sağlamak amacıyla oksijenin kullanıldığı egzersizler) bu rahatsızlığa sahip bireylere nöro-bilişsel faydaları olduğu tespit edilmiştir (Kucyi ve ark., 2010). Bir başka rahatsızlık olan TBSB (Travmaya bağlı stres bozukluğu) incelendiğinde benzer olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Afganistan ve Irak’ta savaşa katılıp devamında normal hayat dönen askerlerde %31 düzeylerine kadar çıkabilen TBSB durumlarında, fiziksel aktivitenin iyi olma halini arttırarak olumlu duygu durumuna katkı sağladığı ortaya konmuştur (Caddick ve Smith, 2014). Son olarak şizofreni hastaları üzerinde yapılan araştırmaların değerlendirilmesinde ise, fiziksel aktivitenin şizofreni hastalığının prognozu sırasında görülen hipokampal küçülmenin durdurulabilmesi yönünde olumlu etkisinin bulunmasına rağmen, bunun henüz bir genelleme yapmak için yeterli olmadığı yönünde olmuştur (Güldoğan, 2015). Altı çizilmesi gereken nokta, fiziksel aktivitenin bir rahatsızlık olsun veya olmasın beyin için aynı şekilde faydalı olduğudur (Artal,Sheran ve Dinubile, 1998). Herhangi bir ergojenik yardım almadan sadece fiziksel aktivite yoluyla bahsi geçen nörotransmitterlerin salınımlarının gerçekleştirilmesi bireyin sadece zihinsel süreçlerine değil, tüm yaşamına olumlu katkıda bulunmaktadır.

Fiziksel aktiviteyle ilgili bir diğer önemli faktör ise BDNF (Brain Derived Neurotrophic Factor) olarak adlandırılan Beyin Türevli Nörotrafik Faktörüdür. Kan beyin bariyerini geçebilen protein ailesinin bir üyesi olan BDNF’nin, fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki yararlı etkilerini düzenlenmekle sorumlu olduğu bilinmektedir. Orta ve yüksek şiddetli fiziksel aktivitenin, periferik BDNF seviyesini anlamlı biçimde arttırdığı ortaya konmuştur (Miyamoto ve ark, 2018). BDNF, hipokampus bölgesinde iki halde bulunur ve nöroplastisite, nörogenez ve nöron korunmasında çok önemli bir role sahiptir. İnme (stroke) ve beyinsel rahatsızlıklar sonrasında motor hareketlerin geri kazanımında oldukça önemli bir yeri vardır. Bunlara ek olarak merkezi sinir sistemi üzerinde bozulmalara sebep olabilecek rahatsızlıklara karşı koruma da sağlar (Inoue, 2018). BDNF’nin bu önemli rolleri neticesinde özellikle 1990’lı yıllardan itibaren bu konu üzerindeki araştırmalar yoğunlaşmış ve yapılan araştırmalar neticesinde fiziksel aktivite yoluyla hipokampus bölgesindeki BDNF seviyesinde artış gerçekleştiği tespit edilmiştir (Vaynman ve ark., 2004). BDNF’nin nöronların uyaranlara karşılık verebilme hızını ve sinaptik plastisiteyi arttırmadaki bu sıra dışı kapasitesi, bilişsel kapasiteyi desteklemek için çok önemli bir yer teşkiletmektedir (Pinnila ve Hilman, 2013). Erickson ve arkadaşları (2011) hipokampus bölgesinin geç yetişkinlik dönemine kadar esnek olarak kaldığını ve egzersiz ile birlikte %2 seviyesinde büyüyebildiğini bulmuşlardır. Bu araştırmaya ek olarak daha yüksek kardiyovasküler zindelik düzeyinin, serebral dolaşımda uzun süreli etkileri daha olası kıldığı ve daha yüksek oranda nöron üretimini sağladığı düşünülmektedir (Stimpsona ve ark. 2018). Nöron üretiminin artması ve hipokampus bölgesinin büyümesi, daha gelişmiş bir hafıza ve daha yüksek bilişsel kapasitesiyle ilişkilendirilmektedir.

Fiziksel aktiviteyle beynin etkileşim sürecine dair yapılan diğer araştırmalar tarandığında, farklı çalışma tekniklerinin farklı bölgeleri aktive ettiğine dair bulgulara erişilmiştir. Bu bağlamda denge çalışmaları içeren egzersizler ile dorsolateral preforontal korteks bölgesinin (Taubert ve ark, 2010), golf oynamak ile premotor korteksin (Bezzola ve ark, 2011) ve aerobik egzersizler ile hipokampüsün (Erickson veark, 2009) etkileşimde olduğu ortaya konmuştur. Anterior Cingular Korteks (ACC),Preforantal Kortekse bağlı olan, ket vurma ve anlaşmazlık durumlarında karşılık verme eylemleri ile ilşkili bir bölgedir. Boylamsal ve kesitsel nörolojik çalışmalar, ACC vepreforantal korteks bölgelerinde yürütülen çatışma durumlarında düzenleme yapan sistemin (conflict monitoring system: Çelişki düzeyini tespit edip, bilgiyi kontrol ile ilgili gerekli bölüme gönderme ve işleme dair etkiyi tetikleme (Botvinck ve ark, 2001),yüksek kardiyovasküler kapasiteye sahip bireylerde daha etkili biçimde kullanıldığını ortaya koymuştur (Themanson ve Hillman, 2006).

Erickson ve ark. (2011) yaptıkları çalışmada fiziksel egzersizin hipokampus bölgesinin büyümesine katkı sağladığı gibi, belli bir yaş sonrasında yaşa bağlı hipokampus kaybını da önlediği ve dolayısıyla hafıza fonksiyonlarını geliştirdiğini saptamışlardır. Ayrıca fiziksel aktiviteyle yaşa bağlı beyin dokusu kaybının da engellendiği de belirtilmiş olup, beynin elektriksel faaliyetlerin kayıt altına alınması işlemi olarak tanımlanan EEG (Elektroencephalogram) kullanımıyla, aerobik açıdan fit bireylerde alfa, beta ve teta dalgalarının ortalama frekansın üstünde olduğu ispatlanmıştır (Hillman ve ark. 2008). Bu noktadan hareket ederek fiziksel aktivitenin temel elekrokortikal fonksiyonları etkilediği savunulmaktadır. İnsan beyninde belli olaylara veya uyaranlara karşılık olarak küçük voltajlar oluşmaktadır. Bu durum ERP (Event Related Potential) olarak tanımlanmaktadır. ERP oldukça geniş bir duyusal, motor veya bilişsel olay neticesinde ortaya çıkar ve bu uyaranlara bağlı olarak beyinde dalgalar oluşur. Bu dalgalardan birisiolan P3 komponenti, 20-70 yaş arası bireylerde 250-400 ms aralığında bir latans (Latans bir olayın diğerine tercihi yolu ile sonuçlanan uyaran hızı olarak yorumlanır.) düzeyindedir. Daha yoğun bir ilgi, daha büyük bir P3 dalgası oluşturur (Sur ve Sinha, 2009). Bu bağlamda fiziksel aktivite ve aerobik egzersizler sırasında özellikle P3 komponentinin değişikliklere karşı daha hassas olduğu bulunmuştur (Polisch ve Lardon,1997). Bu komponent, frontal lob, anterior cingulate korteks, infero temporal lob veparietal korteks bölgelerini de içeren nöral yapı ağı içerisinde oluşturulmaktadır. P3’ün daha geniş ve daha kısa süreli salınımı, yüksek aerobik zindelik seviyesine sahip bireylerin çeşitli bilişsel işlemleri sırasında gözlemlenmiştir. Bu gözlem ve sonuçlar yüksek aerobik zindelik ve fiziksel aktivite düzeyi olan bireylerin uyaranları ayırma ve kodlama sırasında daha hızlı bilişsel işlem yürüttüklerini ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle erişilen davranışsal bilgiler, fiziksel aktivite ile ilişkili değişimlerin, daha yoğun düzeyde bilişsel kontrol gerektirdiğini ortaya koymaktadır (Hillmann, 2006;Kramer, 1999).

Strasser ve Fuchs (2015) beynin fiziksel aktiviteyle üç yollu bir kazanım elde ettiğini belirtip bunları şu şekilde sıralamışlardır: 1-Nöroplastisitenin arttırılması 2- Antienflamatuar durumu desteklenmesi 3-Kronik hastalıklar ve stres ile ilişkilibozukluklara tampon görevi yapılması. Bu alanda gerçekleştirilen çalışmalar ve üretilen teoriler, alana olan ilgiyi ortaya koymaktadır. Yapılan bir başka araştırmada fiziksel aktiviteyle beyin yapısının etkilendiği ve böylelikle beyin işlevlerinin geliştiği belirtilmiştir. Beyindeki gri bölgenin %80’den fazlasının fiziksel aktiviteyle değişime uğrayabildiği ve bu şekilde daha sağlıklı hale gelen beyin yapısının daha yüksek bir işlevsellik sağladığı bulgusuna erişilmiştir (Batoulia ve Saba, 2017). Fiziksel aktiviteprogramına alınan çocukların ‘Ucinate Fasciclucus’ yapılarında (Limbik bölge ile Temporal ve Frontal bölgeyi bağlayan beyaz yapı) diğer çocuklara göre çok daha yüksek boyutta sağlamlık gözlemlenmiş (Schaeffer ve ark., 2014) ve bu konuda aerobik zindeliğin beyaz madde sağlamlığıyla ilişkisine dair araştırmalar yürütülmüştür. Bu bağlamda Chaddock ve ark. (2010), fiziksel zindelik düzeyi daha yüksek olan çocukların daha sağlam bir beyaz yapıya sahip olduklarını ve ayrıca hipokampus ve basal ganglia bölgelerindeki gri yapının da fiziksel zindelik düzeyi düşük çocuklara nazaran daha yüksek olduğunu ortaya koymuşlardır. Çocuklar üzerindeki bu araştırmalar insan yaşamının diğer evrelerinde değerlendirmeye alınınca, özellikle yüksek aerobik kapasite ile artan frontal korteks ve hipokampus bölgelerindeki gri bölge yoğunluğunun bilişsel bozulma riskini azaltacağı yönünde sonuca ulaşılmaktadır(Erickson ve ark. 2015).

Beynin yaşlanması yaşam stili ile ilişkilidir ve bilişsel yaşlanmayı yavaşlatacak en önemli yaşam stili komponentlerinden birisi fiziksel aktivitedir. Fiziksel açıdan daha aktif olan yaşlıların beyin hacimleri, daha az aktif yaşlılara göre anlamlı biçimde daha büyüktür (Benedict ve ark. , 2013). Bilindiği gibi bilişsel işlevler yaşlılıkla beraber düşüşe geçmektedir ve insanlar yaşlandıkça bilişsel yıkıma bağlı rahatsızlık yaşama olasılıkları artmaktadır. 60 yaş ve üstü nüfus, 1950 yılında toplam nüfusun %8’ini oluştururken, bu oran 2000 yılında %10’a yükselmiştir (Kesavayuth ve ark. 2018). Blonde ve arkadaşları (2014), 2050 yılında her beş kişiden birinin yaşlı olacağını ve fiziksel aktivite yoluyla bu büyük nüfustaki demans riskinin %18 boyutunda azaltılabileceğini raporlamışlardır. Hızlı biçimde yaşlanan dünya nüfusunda, bilişsel yetilerin kaybının önlenmesinin gerekliliğini ve genel halk sağlığı için fiziksel aktivitenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan çalışmalar bu sonuçlarıdesteklemektedir (Stubbs ve ark, 2017). Fritz ve Loprizini (2018), belli bir fizikselaktivite programını takip etmenin, özellikle aile geçmişinde Alzeimer hastalığı olan bireylerde daha yüksek bilişsel işlevlere sahip olmaları yolunda avantaj sağlayacağınıbelirtmektedirler. Sağlıklı bireylerin doğal yaşlanmayla yaşayabilecekleri bu tip blişsel kayıp sorunların yanında, kemoterapi gören bireylerde görülebilen nöroplastisite bozulması ve hipokampüs bölgelerinde meydana gelebilen mitokondirial fonksiyon bozukluğu durumlarında dahi fiziksel aktivitenin iyileştirici rolünden söz edilmektedir.Bu noktada araştırmacılar kemoterapi gören hastalarda da düşük seviyede fizikselaktivite tavsiye etmektedirler (Park ve ark, 2018).

Fiziksel aktivitenin gerek nörotransmitterler yoluyla gerekse beyindeki yapısal değişiklilerle neden olarak tartışılmaz faydalarının var olduğu yukarıda belirtilmiştir.Aynı şekilde hangi egzersiz tipinin hangi bölgeyi ne kadar etkilediğinin tam anlamıyla tespiti için yapılan çalışmaların yanı sıra, cinsiyet, yaş ve fiziksel kapasite gibi değişkenleri dikkate alarak, ne tip aktivitelerin önerilmesi gerektiğine dair özel araştırmaların da yürütülmekte olduğu yukarıda belirtilmiştir. Her geçen gün bu alanda yeni gelişmeler olmaktadır; ancak şu ana kadar yürütülen çalışmalar dikkate alındığında, fiziksel aktivitenin, her yaş birey için gerek bugün gerekse geleceğe dair yaşamsal önemde nörolojik faydalar içerdiği kesindir.

Fiziksel Aktivitenin Bilişsel Etkileri

İnsanın dünyayı ve kendisini anlamada kullandığı işlemler bütünü olarak tanımlanan biliş, bilme, tanıma, anlama, kavrama, düşünme, akıl yürütme gibi zihinsel eylemlerikapsayan bir kavramdır. Bilgi edinmede, bilişsel beceriler kazanmada geçirilen değişimler ve ilerlemeler ise bilişsel gelişim olarak ifade edilebilir (Günçe, 1974; Yöndem 2007). Biliş geniş anlamda, bilişsel ve akademik performansa vurgu yapar veyüksek biliş kapasitesi sağlık için olumlu işaretlerden biridir (Cornejoa ve ark. 2015). Biliş insanların duyusal bilgileri nasıl işlemlediğine işaret eder. Aynı zamanda dikkat, hafıza ve akıl yürütme gibi günlük yaşamda gerekli olan işlevleri de içerir. Bu yetilerdoğumdan itibaren gelişir ve ileri yaşlılık döneminde azalma eğilimi gösterir. Bilişsel gelişim her ne kadar yayagın biçimde yavaş değişim gösteren bir süreç olarak değerlendirilse de günden güne yaşanan bilişsel dalgalanmalar kişinin günlük görevlerdeki işlevlerini etkiler (Fitzsimmons ve ark, 2014). Bilişsel işlevler yaşam boyunca başarılı olmak için kaçınılmaz işlevlerdir ve sıklıkla öğrenmenin ön koşulu olarak değerlendirilir (Diamond, 2013).

Fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki etkisinin altında yatan pek çok mekanizma olabilir. Bunlara farklı açıklamalar getirilmektedir. Bir görüş fiziksel aktivitenin bireyin uyarılma seviyesini yükselttiğini ve bu durumun da artan dikkatesebebiyet verdiğini söylemektedir (Tomporowski, 2003). Etkileşime nöroloji merkezli bakıldığında ise, fiziksel aktivitenin nörotransmitterleri tetiklemesi (Dopamine, Serotonin vb.) ve salınımın artması ile bilişsel işlevlerin daha etkin şekilde çalıştığı görüşü hakim görünmektedir (Dishman ve ark. 2006). Bir diğer görüş ise düzenli ve belli bir süre devam eden kardiyovasküler egzersiz neticesinde aerobik fitness seviyesinin yükselmesi ile bilişsel performansın arttığını savunur. Bu görüş fizikselaktivite ile beyindeki belli bölgelerde anjiogenez (damar oluşumu) ve nörogenez (nöron oluşumu) ile hafıza ve öğrenmenin desteklendiğini ve bunun sonucunda da bilişsel kapasitenin geliştiğini savunmuştur (Etnier ve ark. 1997). Günlük fiziksel aktivitenin bile daha yüksek bilişsel yeteneklerle ilişkili olduğu ortaya koyulmuştur (Fitzsimmonsve ark, 2014).

Fiziksel aktivitenin bilişsel fonksiyonlar üzerindeki olumlu etkisine dair edinilen bilgiler, birincil olarak bilişsel açıdan yaşlanmış sağlıklı bireylere, ikincil olarak biliş kaybı olan hafif bilişsel yıkıma maruz kalan bireylere, üçüncül olarak ise net biçimde bilişsel kayba uğramış bireylere fayda sağlama boyutunda değerlendirilebilir (Prohaska ve Peters, 2007). Öte yandan ergenlik döneminde sürdürülen sağlıklı bir yaşam biçimi daha iyi bir biliş düzeyi için hayati derecede önemlidir. Yüksek biliş seviyesi, öz-saygıve benlik kavramı gibi psikososyal ilişkili değişkenlerle olumlu biçimde etkileşimdedirve bu durum bireyin tüm yaşamını etkilemektedir. (Ruiz ve ark., 2010). Özellikle ergenlik bilişsel gelişim için oldukça kritik bir dönemdir ve ergenlikteki bilişsel durum,yetişkin sağlığı için tahmin yürütmede önemli bir ölçüttür. Örneğin; ergenlikteki düşük bilişsel seviye yetişkinlikteki yüksek hastalık ve ölüm oranı ile ilişkilendirildiği gibi, hayatın ileriki dönemlerinde anksiyete bozukluğu, depresyon, psikolojik bozukluklar ve koroner kalp rahatsızlıkları ile de ilişkilendirilmiştir (Cornejoa ve ark. 2015). Voss ve arkadaşları (2014), ‘Oturmanın İntikamı’ isimli sıra dışı başlık içeren araştırmalarıyla fiziksel aktivite içermeyen sedanter yaşam tarzı ile bilişsel işlevler ve beyin sağlığı arasındaki olumsuz ilişkileri ortaya koymuşlardır. Danga ve ark. (2018) ise sedanteryaşam tarzındaki en yaygın durumlardan biri internet bağımlılığı olarak tespit etmiş ve bu durumun hareketsizliğe bağlı pek çok sorunla ilişkilendirildiği gibi düşük akademik başarı ile de ilişkilendirildiğini ifade etmişlerdir. Fiziksel aktivite bu noktada katkı sağlayıp, çocukların ve ergenlerin internet bağımlılıklarının azaltılmasında olumlu biretkiye sahiptir. Fiziksel aktivite dinamiklerinin ve bunların internet bağımlılığı ile ilişkisinin tespiti, tüm ülkelerin sorumluluğu altında olmalıdır. Nüfusunda bulundurduğu gençleri adına bu sorumluluğu üstlenen ülkeler, daha sağlıklı ortamlaryaratabilirler.

Fiziksel aktivite alışkanlığının erken yaşlarda edinilmesi birey için yaşam boyu kendisine fayda sağlayacak bir zenginliktir. Bu açıdan erken çocukluk dönemi, fizikselaktivitedeki bireysel farklılıkların nasıl ve ne dereceye kadar olduğunu araştıran ve bunu yönetici işlevleri de içeren gelişimsel süreçler ile ilişkilendiren çalışmalardan faydalanacaktır. Okul öncesi çocuklarda, özellikle aktif ve gelişimsel açıdan uygunoyunlarda fiziksel aktiviteyi arttırıcı çabalar olumlu psikosoyal ve bilişsel sonuçlara eriştirecektir (Willoughby ve ark, 2018). Yaşam faktörlerinin de değerlendirilmeye alındığı ve tüm gün boyunca gerçekleşen fiziksel açıdan aktifliği dikkate alan, 8-11 yaş arası çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, normal kilolu çocukların aşırı kilolu ve obez çocuklar ile zayıf çocuklara nazaran matematik, okuma ve dikkati inceleyen bilişsel testlerde daha yüksek performans sergiledikleri ortaya konmuştur (Hyorth veark., 2016). 6-12 yaş arasındaki çocukları inceleyen bir başka çalışmada da olumlu sonuçlara erişilmiş ve daha uzun süreli fiziksel aktivite programları ile daha geniş çapta bir etki olacağı düşüncesi paylaşılmıştır (Greeffa ve ark. 2018). Daha da küçük yaşlaragidilirse, Best ve Miller (2010), 3-6 yaş arası çocukların gelecekteki okul başarılar için gerekli olan yönetici işlevlerinin gelişiminde fiziksel aktivitenin belirgin faydaları olduğunu araştırma raporlarıyla sunmuşlardır.

Shephard (1996), okul günlerindeki artan fiziksel aktivitenin can sıkıntısını azalttığı ve bu durumunda daha yüksek bir dikkat ve odaklanma sağladığı görüşünü savunmaktadır. Shephard ayrıca artan fiziksel aktivitenin, performans ile birlikte sınıf içi davranışı da değiştiren öz saygı ile ilişkili olabileceğini de belirtmiştir. Fiziksel zindeliği daha yüksek olan çocuklar, daha üst seviyede bilişsel kontrol gerektiren dikkat ile ilişkili görevlerde daha başarılıdırlar. Hedef yönelimli ve öz-kontrol gerektiren bu görevler,planlama, organizasyon, problem çözme ve motor kontrolü de içermektedir. Bunun yanında fiziksel aktivite ile algısal yetileri içeren bilişsel işlevler arasında da olumlu ilişki vardır (Donnelly ve Lambourne, 2011). Yaş grubunu daha geniş bir yelpazeye çekip duruma dair bir analiz yapmak gerekirse, Almanya’da 18-79 yaş arasında oldukça geniş bir popülasyon üzerinden yürütülen bir çalışmada, fiziksel aktivitenin yaş farkı olmaksızın her dönemde daha iyi bir bilişsel işlev düzey ve hafıza ile ilişkilendirildiği bilgisi bu konuda aydınlatıcı olabilir. Bu kesitsel ve boylamsal nüfus çalışmasını gerçekleştiren araştırmacılar, eriştikleri geniş popülasyondan dolayı sonuçların bu yaş aralığındaki her erkek ve kadını kapsadığını belirtmişlerdir. Araştırmanın sonucunda bilişsel işlevlerin korunması ve potansiyelin geliştirilmesi için halk sağlığı için her yaşta fiziksel aktivitenin önemine vurgu yapılmaktadır (Gaertner ve ark., 2018).

Egzersizin süresi ve yoğunluğunun bilişsel gelişime katkısıyla ilişkisi olduğu düşünülmektedir: Örneğin iki saatlik koşuları içeren ve dehidrasyona sebebiyet veren yoğun egzersizler neticesinde kısa süreli hafıza kaybı ve psikomotor becerilerde anlamlı düzeyde düşüşler olabilir (Cian ve ark, 2001). Burada önemli olan şey aerobik egzersizin tipi, hangi yaş grubunda test edildiği ve katılımcıların fizik ve sağlık durumlarıdır. Aynı seviyedeki 7-10 yaş arası çocuklar iki gruba ayrılmışlar ve bir grup 30 dakikalık aerobik egzersize dahil edilirken (kalp atım hızlarının %60 düzeyinde ortalama 130/dk.), diğer gruba televizyon izlettirilmiştir. Her çocuk yaptıkları aktivite sonrasında ve öncesinde olmak üzere iki kere geometrik şekillerin gösterilip, reaksiyon sürelerine bakılarak bilişsel işlevlerinin değerlendirildiği bir teste tabi tutulmuştur. Kontrol grubundaki çocuklara nazaran aerobik temelli egzersiz yapan çocukların daha başarılı sonuçlar aldığı görülmüştür. Bu sonuçlar tıpkı diğer elde edilen sonuçlar ile beraber fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki olumlu etkisine işaret etmektedir(Ellemberg ve ark., 2010). 44 ergen üzerinde gerçekleştirilen bir başka çalışmada ise, sprint (hızlı koşu) temelli koşu ile bilişsel işlevler arasındaki ilişki incelenmiştir. Denekler test öncesi, hemen sonrası ve 45 dk sonrası testlere sokulmuştur. Strooptestindeki tepki sürelerine bakıldığında, egzersizden 45 dakika sonraki testlerde anlamlı bir gelişme gözlemlenmiştir. Bu bilgi okul günlerinde ergenlerin, yüksek şiddette sprint temelli egzersiz yapmalarının bilişsel fonksiyonlarını geliştirdiğine ilişkin bulgular iletutarlıdır (Cooper, 2016).

Fiziksel aktivitenin bilişsel işlevlere faydası sadece sağlıklı bireylerde değil, farklı rahatsızlıklar yaşayan pek çok farklı bireyde de söz konusudur. White ve ark. (2017)araştırmasında, fiziksel aktiviteyi zihinsel problemlerin engellenmesinde en etkiliyollardan birisi olarak sunmuşlardır. Dorea ve ark. (2018), ise zihinsel problemleri engellemede daha çok planlanmış takım sporlarını veya grup sporlarını tavsiye etmişlerdir. Bu tarzın sosyal iletişime daha uygun olmasının bireysel spora nazaranzihinsel sağlık sorunlarını engellemede daha etkili olduğunu savunmuşlardır. Down sendromlu bireylerde yapılan bir araştırmada, haftada 2 kere fiziksel aktiviteye katılmanın, down sendromlu bireylerde hafıza ile alakalı olan eşleştirme ilişkili öğrenme testlerinde performans arttırımını ortaya koymuş ve bu çalışma neticesinde down sendromlu bireylerde fiziksel aktivitenin hafıza gelişimine fayda sağlayabileceği sonucuna varılmıştır (Ptomey ve ark. 2018). Benzer bir başka çalışmada ise haftalık 15 saatlik planlı fiziksel aktivite yapan zeka geriliği yaşayan çocukların temel hareket becerileri ve sağlık ile ilişkili zindelik düzeyleri gelişme göstermiştir (Collins ve Staples2017). Stubbsa ve arkadaşları (2017) ise araştırmalarında anksiyete ile düşük fiziksel aktivite arasında ilişki tespit etmişler ve aksiyetenin önlenmesi için tedavi paketleri içerisinde fiziksel aktivite programlarının da eklenmesi tavsiyesinde bulunmuşlardır. Bu şekilde çok daha az bir yatırım ile daha büyük ekonomik kazanç elde edileceğini belirtmişlerdir.


Fiziksel aktivite ile gelişen bilişsel işlevlerde en dikkat çeken kısım, yönetici işlevler(executive function) olarak tanımlanan kısımdır. En önemli kavramlardan biri olarak kabul edilir ve son yıllarda çok popüler olmuştur. Basitçe amaca yönelik davranışı düzenleyebilme becerisi olarak tanımlanan yürütücü işlevler, dikkat, planlama, amaca yönelik hareket etme ve strateji belirleme gibi becerileri içerir. Yönetici işlevler ileri düzey bilişsel bir işlem olarak kabul edilir ve zihindeki bilgiyi aktive edip değiştirme (çalışma hafızası), durumun gerekliliğine göre dikkatini daha gerekli olana çevirme (kurulum değiştirme) ve dikkat dağıtan uyaranları elimine etme (inhibisyon) görevleri için gereklidir (Miyake ve ark., 2000). Zihinsel ve fiziksel sağlıkla okul ve iş başarısı için gerekli olan yönetici işlevler geliştirilebilir. Özellikle çocukların sevdikleri aktivitelerde gösterdikleri motivasyon, yönetici işlevlerin geliştirilmesi için avantaja çevrilebilir (Diamond, 2012). Fiziksel aktivite bu bağlamda en etkili yollardan biri olarak kullanılabilir. Fiziksel aktivite ile yönetici işlevlerde görülen gelişme, okul öncesi çocuklardan (McNeill ve ark, 2018), ergenlere (Budde ve ark., 2008) ve dahabüyük yaş gruplarına (Carlier ve ark., 2014) kadar pek çok farklı yaş grubunda ortaya konmuştur.

Yönetici işlevlerin fiziksel aktivite ile gelişmesine dair iki görüş vardır. Birisi fizyolojik mekanizmaları dikkate alarak BDNF ve nörotransmitter salınımı ile yönetici işlevlerin gelişim gösterdiğini savunurken, diğeri öğrenimsel/gelişimsel süreçlerin etkili olmasıyla yönetici işlevlerin gelişim gösterdiğini savunur. Bu görüş, önemli olanın aerobikegzersiz değil, egzersiz sırasındaki bilişsel yoğunluk olduğunu iddia eder. Karmaşık hareketler ve motor yeteneklerin öğrenimi ile yönetici işlevlerin geliştiğini savunur. Her iki şekilde de yönetici işlevlere katkıda bulunulduğu yorumu kabul görmektedir. Beyindeki değişimler kesindir; kesin olmayan sadece bu sürecin mi yoksa gelişimsel sürecin mi yönetici işlevleri etkilediğidir. Bu bağlamda fiziksel zindelik, akademik başarıda bağımsız bir belirleyici değildir. Fiziksel aktivitenin yüksek bir akademik başarı ile ilişkilenebilmesi için, ilk önce yönetici işlevlerin fiziksel aktivasyon ileetkileşime girmesi gerekmektedir (Bruijn ve ark. 2018). Tüm bu sunulan farklı fikirler,Ratey ve Loehr (2011) tarafından üç ana başlıkta toplanmıştır: Sistemsel, moleküler ve hücresel. Fiziksel aktivitenin sistemsel etkisinde dikkat, öğrenme ve hafıza etkinken, moleküler etkide sinaptik plastisite, nörogenesis ve agnogenesis etkindir. Hücresel etkide ise BDNF gibi büyüme faktörlerinin etkili olduğu belirtilmiştir.

Son dönemde araştırmacılar bir başka durum üzerine tartışma yaşamaktadırlar. Schmidtve ark. (2015), ‘basit’ aerobik egzersizler (kardiyovasküler kapasiteyi arttırmayı hedefleyen egzersizler) yerine, bilişsel işlevlerin aktiviteye katıldığı (bilişsel zorluklar içeren) egzersizlerin biliş için daha faydalı olduğunu savunmaktadırlar. Aerobik egzersizlerden ziyade kaba motor becerilerin devreye girdiği (örn; tenis gibi strateji ve odaklanma içeren) aktivitelerin daha yüksek bir bilişsel gelişim sağladığı düşüncesi ortaya atılmıştır (Pesce, 2012). Bu görüşlerden yola çıkarak fiziksel aktivitenin dikkati, yönetici işlevleri ve akademik performansı etkileme dinamikleri içerisinde egzersizin türü ve süresinin önemli olduğu söylenebilir. Vazou ve arkadaşları (2016), aerobik,motor becerileri geliştirici, bilişsel işlevlerin aktif olduğu fiziksel aktivite türleriyle, bilişsel işlemler arasındaki ilişkiyi inceleyen ve araştırma ölçütlerine uygun olan 28 çalışma üzerinde analiz yapmışlardır. Hangi tip egzersizin daha faydalı olduğusorusunun yanında, her çocukta farklı etkileri olup olmadığını da araştırmışlardır. Literatür taraması sonucunda, düzenli fiziksel egzersizin etkili olduğu sonucuna varmışlardır.

Tüm bu çalışmaların neticesinde özetle şu tespiti yapmak doğru olacaktır. Her aktivitefarklı etkilere sahip olabilir. Aynı şekilde bireysel farklılıklar da fiziksel aktivitenin bilişsel faydalarına dair farklı sonuçlar doğurabilir. Burada önemli olan, çocukların küçük yaştan itibaren sevdikleri ve kendilerine fayda sağlayan fiziksel aktivitelereyönlendirilmesidir. Kimi çocuklar veya bireyler aerobik temelli (koşu, yüzme) bireysel yapılan egzersizlerden kazanım sağlarken, kimi bireyler daha fazla sosyal iletişim içeren ve kaba motor becerileri içinde barından (takım oyunları vb.) fiziksel aktivitelerdenfayda sağlamaktadırlar. Kimileri içerisinde bilişsel işlevlerin yoğun olduğu aktivitelerden fayda sağlarken, kimileri hem aerobik hem de bilişsel aktiviteleri içeren aktivitelerden fayda sağlamaktadırlar. Öte yandan aktivitelerin yoğunluğu da (süre, şiddet) kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Değişiklik göstermeyen tek şey, fiziksel aktivitenin düzenli biçimde bireyin yaşamında var olması gerekliliğidir. Düzenli fiziksel aktivite kimisine az kimisine daha çok fayda sağlamaktadır. Günümüzde hangiaktivitenin bilişsel işlevlerde daha etkili olduğu tartışması ve bu yöndeki araştırmalar sürse de, her birey kendisi için en yararlı olanı deneme yoluyla bulabilir. Yapılması gereken şey düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının erken yaşta kazandırılması ve eğitim ortamının buna uygun biçimde düzenlenmesidir.

Fiziksel Aktivitenin Akademik Başarıya Etkileri

Okul çağıdaki tüm bireylerin öncelikli sorumlulukları okula gitmek ve seviyelerine göre sunulan standartlarda başarılı olmaktır. Eğer çocuklar kötü yeme alışkanlıkları, yetersiz uyku, ekran karşısında çok fazla zaman geçirme ve benzeri sedanter davranışlar gibi sağlıksız alışkanlıklara sahip olur iseler, muhtemelen gelişimlerine uygun bir öğrenme gerçekleştiremezler. Bu tip uygun olmayan alışkanlıklar sağlık problemlerini de beraberinde getirir ve sağlıklı çocuk daha iyi öğrenirken aynı çıkarsama sağlıksız çocuğun daha kötü öğreneceği yönünde yapılabilir (Castelli ve ark., 2014). Okuldaki düşük akademik başarı, çocuk gelişiminde yıkıcı etkilere sebebiyet verebilir. Hatta bazı durumlarda düşük akademik başarı, çocuğa özel bir eğitim gerektiğine dair bir algıya dahi dönüşebilir (Veen ve ark. 2010). Erken çocukluk dönemi, çocukların sıklıkla yetişkinlere göre daha fazla fiziksel aktivite ile geçirdikleri bir dönem olarak kabul edilir. Her ne kadar bir noktaya kadar doğru dahi olsa okul öncesi çocukların zamanlarının çoğunu (%77) sedanter biçimde geçirdikleri belirtilmektedir (Willoughby ve ark., 2018). Erken çocukluk döneminde arttırılacak fiziksel aktivite akademikhazırlık içinde olumlu olacaktır. Baraet ve Melvielde (1997) araştırmalarında obez sınıflamasına giren çocukların akademik başarı düzeylerinin daha düşük olduğunu veaile-arkadaş ilişkilerinde problemlerle karşı karşıya kalabildiklerini ortayakoymuşlardır; ancak pek çok okul matematik, dil bilimleri ve fen bilimleri ders saatlerini, test sonuçlarına bağlı eğitim planlamalarından dolayı arttırmaktadır. Bu nedenle gerek beden eğitimi dersleri, gerek serbest etkinlik içerisinde gerçekleştirilenfiziksel aktivite, gerekse okul dışı fiziksel aktivite etkinlikleri kısıtlanmaktadır. Oysa eğitim programına daha fazla fiziksel aktivite içeren etkinlikler yerleştirilmesi akademik başarıyı hiçbir şekilde olumsuz biçimde etkilemediği gibi yükselmesine de sebepolmaktadır (Rasberry ve ark., 2011). Fiziksel aktivitenin sıralanan nörolojik, fiziksel ve bilişsel faydalarının yanı sıra düzenli spor aktivitelerinin çocuğun derslere daha iyi odaklanmasına katkıda bulunarak sınıf içi davranışlarını da olumlu etkilediği belirtilmektedir. Bu noktada akademik ortalamayı yükseltme baskısı altındaki okulların bu gerçeği de dikkate alması fayda sağlayacaktır (Singh ve ark. 2012). Lapa (2015),fiziksel aktivite ile psikolojik iyi olma hali arasındaki ilişkiye dikkat çekip hafifdüzeydeki fiziksel aktivitenin bile bireyin iyi oluş halini olumlu etkileyeceğini ifade etmiştir. Kendini kabul, kişisel gelişim, yaşamda çabaya değer amaç ve özerklik gibi pek çok dinamiği içerisinde barındıran iyi olma halinin, fiziksel aktivite ile olumlu ilişki içerisinde olması eğitim ortamı içinde pek çok avantaj içermektedir.

Çocukluk dönemi insan yaşamında sağlıklı alışkanlıkların edinildiği bir dönem olursa, obezite, hipertansiyon ve diyabet gibi sağlık için fevkalade zararlı durumlardan bireylerikoruduğu gibi, akademik başarıyı yükseltmede etkili olan zihinsel sağlığın gelişimini de sağlamaktadır. Yapılan onlarca araştırma farklı olumlu etkilerden söz etmektedir.Yapılan hiçbir çalışmada fiziksel aktivitenin akademik başarıya olumsuz etkisinden söz edilmemiştir (Chenoll, 2015). Akademik başarı ile fiziksel aktivite arasında olumlu ilişki olduğuna dair kanıt bulamayan oldukça az sayıdaki araştırma dahi herhangi bir olumsuz etkinin olmadığının altını çizmektedir (Keeley ve Fox, 2009). Ülkemizde bualanda yapılan bir çalışmada ise benzer bulgulara ulaşılmış ve fiziksel aktivite düzeyleri ile akademik başarı arasında olumlu ama zayıf bir ilişki olduğu ancak kesinlikle fiziksel aktivitenin akademik başarıyı olumsuz etkilemediği belirtilmiştir (Bilgin, 2017). Bazı araştırmalar ise kız çocuklarında farklı erkek çocuklarında farklı sonuçlara erişmişlerdir. Kızlarda yoğun fiziksel aktivite akademik başarı ile ilişkilendirilirken, erkek çocuklarında daha çok fiziksel zindelik akademik başarı ile ilişkilendirilmiştir (Kwak veark., 2009).

Öte yandan Owen ve arkadaşları (2018), her öğrencinin fiziksel aktivitesinin arttırılmasının olumlu akademik sonuçları olacağını belirttikleri araştırmalarında, özellikle fiziksel aktivitenin okul temelli olduğu durumlarda, öğrencilerin okula aidiyetlerinin de artmasıyla okula duygusal, davranışsal ve bilişsel açıdan daha çok bağlanacaklarını ve böylelikle bu durumun akademik başarılarını da etkileyeceğini savunmuşlardır. Okul dışındaki fiziksel aktivitenin de faydası vardır. Pivarnik ve Womack (2006), okul dışındaki yoğun fiziksel aktivitenin akademik performans ile olumlu ilişkisini bulmuşlardır. Ayrıca okullarında beden eğitimi dersi alan öğrencileri incelediklerinde, bu öğrencilerin okul dışında fazladan bir akademik saat ders alanöğrencilere nazaran, akademik başarılarında bir düşüş olmadığını tespit etmişlerdir. Haapalaa ve ark. (2017) ise fiziksel açıdan aktif olmayan öğrencileri inceledikleri çalışmalarında, özellikle erkek çocukların düşük fiziksel aktivite ile doğru orantılı biçimde daha kötü okuma yetilerine sahip olduklarını tespit etmişlerdir. Bu bağlamda2007-2012 yılları arasında fiziksel aktivite ile akademik başarı arasındaki ilişkiyi incelemek için yapılmış 125 araştırmayı inceleyen Howe ve Pete (2012), araştırmaların çoğunluğunun (yaklaşık olarak %75 düzeyinde) fiziksel aktivite ile akademik başarı arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna eriştiğini ortaya koymuşlardır. Martin vearkadaşları (2014), fiziksel aktivite eksikliği ve sedanter yaşamın bir tutumoluşturmasının devamında obezite veya aşırı kilolu çocuklar oluşturduğunu bunun da üç şekilde olumsuz etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Bu olumsuz etkiler Metabolik (bilişsel işlevler), Psikolojik (okul başarısı) ve Psikososyal (gelecekteki başarı) olarak belirtilir.

Bu üç faktör birlikte olumsuz etkilere sebebiyet verebileceği gibi, ayrı ayrı da olumsuz etkiler doğurabilir.
Yönetici işlevler, iyi bir akademik performans için gerekli olan bilişsel işlevlerdendir. Fiziksel Aktivite hem yönetici işlevler hem de akademik başarı ile ilişkilendirileceği için, fiziksel aktivite ile akademik başarı arasındaki ilişkinin yönetici işlevler üzerinden yürüdüğü görüşü esas alınmaktadır (Howie ve Pate, 2012). Yönetici işlevlerin fiziksel aktiviteden olumlu yönde etkilendiği ve bu etkileşimle daha etkili biçimde çalışan yönetici işlevlerin okula hazırlık ve akademik başarı için gerekli olduğu rahatlıkla söylenebilir (Egger ve ark., 2018). Aadland ve arkadaşları (2017), motor becerilerin ve aerobik kapasitenin gelişmesinin, preforantal korteks, cerebellum ve basal ganglia arasında birbirlerini etkileyen ilişkiyi olumlu biçimde etkilediğini söylemektedirler. Kapsamlı fiziksel aktivitenin sadece aerobik kapasiteyi yükselterek değil aynı zamandamotor becerileri de geliştirerek yönetici işlevler ve akademik başarı potansiyelini arttırdığını belirtmişlerdir. Fiziksel egzersiz, odaklanma ve çalışma hafızasını geliştirerek akademik başarı düzeyini uzun dönemde yükseltebilir. Öğrenme, ebeveyn eğitimi, okul çevresi ve sosyoekonomik düzey gibi dış faktörlerden de etkilenebilen, karmaşık nörobiyolojik ve sosyal faktörler içeren bir süreçtir. Fiziksel egzersiz beyin foksiyonlarını geliştirebilir; ancak bilişsel işlevlerdeki ve akademik başarıdaki ana gelişmeler, yaşa ve egzersiz yoğunluğuna bağlı uzun dönemli gerçekleşen fiziksel aktivite yapısına bağlıdır (Haapala, 2012).

5810 İzlandalı çocuk üzerine yürütülmüş bir araştırmada vücut kitle indeksi, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite üçlüsü, sağlıklı yaşam davranışı olarak adlandırılmış ve bu yaşam stiline sahip çocukların akademik başarı yüzdeleri cinsiyet, aile eğitimi, aile yapısı ve okula devam durumları dikkate alınarak incelenmiştir. Sağlıklı yaşam döngüsündeki öğrencilerin akademik başarılarında %24’e varan bir oranda artış gözlemlenmiştir (Sigfusdottir ve ark., 2007). Eğitim sistemindeki yüksek kalite ve eşitlik ilkesi ile bilinen Finlandiya’daki okul çağı çocukları ile yapılan bir çalışmada,ekran karşısında geçirilen zaman bilişsel işlemler ve akademik başarı ile olumsuzbiçimde ilişkilendirilirken, fiziksel aktivitenin olumlu ilişkisi ortaya konmuştur. Bu sonuç ile Finlandiyalı yetkililere sadece okullarda değil tüm yaşam boyunca fiziksel aktivitenin desteklenmesi çağrısında bulunulmuştur (Syvoja, 2014). Diğer pek çok araştırma ile tutarlı biçimde İzlandalı ergenler üzerine yapılan bir başka çalışmada ise, aşırı kilolu olmamanın, iyi beslenme alışkanlığına sahip olmanın ve fiziksel aktiviteye katılımın, yüksek akademik başarı ile olumlu ilişkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra bu özelliklerin öz-saygı ile de olumlu ilişkisi olduğu ve kötü beslenme alışkanlığı, fiziksel aktivite yoksunluğu ve yüksek vücut kitle indeksinin ise öz saygı ve akademik başarıyı olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir (Kristjansson ve ark., 2010).

Şekil 1 – Fiziksel Aktivitenin Etki Şeması

SONUÇ

Tüm bu araştırmalar neticesinde, fiziksel aktivite için her yaş grubundan kişilerin sağlıklarını koruyabilmeleri için gerekli bir aktivite, rahatsızlık yaşayan bireyler için bir çözüm, toplum sağlığının korunması ve iyileştirilmesi için ise en ekonomik yol olduğu çıkarımı rahatlıkla yapılabilir. Bu derlemenin ana teması dikkate alındığında ise, fiziksel aktivite ile gerek beyinde yaşanan değişimlerin etki ettiği bilişsel işlevler yoluyla,gerekse diğer etki ettiği dinamiklerle beraber bireyin ruh sağlığına getirdiği olumlu etkiler yoluyla, öğrenme süreçlerinde olumlu gelişimlere yol açacağı kesindir. Çocukların kendileri için en uygun spor branşlarına yönlendirilmeleri ile çok daha sağlıklı birer birey olacakları ve bununda tüm eğitim yaşamlarını olumlu yönde etkileyeceği aşikardır.

Her ne kadar bu alanda yapılmış olan çalışmaların daha ileri boyutlara taşınma ihtiyacı olsa da, eğitimcilere ve yöneticilere fiziksel aktivitenin eğitim müfredatı içerisinde daha fazla yer alması gerekliliği hatırlatılmalıdır. Gelecek araştırmalar özellikle aerobik temelli fiziksel aktivitenin bilişsel ve psikososyal faydalar ile ilişkisine odaklanmalı ve yeterli büyüklükteki örneklemlerle aerobik temelli fiziksel aktivite ile çocukların bilişsel kapasiteleri, psikososyal işlevleri, davranışsal durumları ve akademik başarılarıincelenmeye devam edilmelidir (Lees ve Hopkins, 2013).

Özellikle ülkemizde öğrencilerin yoğun bir ders programı ile sınav hazırlıkları içerisinde geçen eğitim yılları, doğru biçimde planlanmış fiziksel aktivite olanakları ile hem çok daha verimli hem de çok daha sağlıklı biçimde geçirilebilir. Derleme içerisindesunulan bilgilerin ve araştırma sonuçlarının, gerek öğretmenler, gerek okul yöneticileri gerekse veliler için çocukların geleceğini planlamaya yardımcı olması umulmaktadır. Ayrıca her yaştan bireyin, fiziksel aktivitenin hiç farkına varmadıkları bu yönünü tanımalarıyla yaşamlarında olumlu bir değişime yol açabileceklerine inanılmaktadır.

Eğitim ve öğretim planlamasında çıkış noktası, sağlıklı çocuk daha iyi öğrenir olmalı ve eğitim-öğretim programları bu gerçeği dikkate alarak planlanmalıdır. İçerisinde yeterli fiziksel aktiviteyi barındırmayan her türlü eğitim-öğretim programı, potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmelerine olanak sağlanmadan yetiştirilen öğrenciler anlamınagelmektedir. Öğrencilerin sadece eğitim yaşamlarında değil, tüm yaşamları boyunca faydalabilecekleri düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı sadece birey bazında değil toplum bazında da sonsuz yararlar barındırmaktadır.

Mehmet Cem SATMAN

Referanslar:

0 comments

(Genetics and Sport Performance)

ÖNSÖZ

Bilim insanları DNA’nın sırları üstünde çalışmaya devam ettikçe her disiplin kendisini ilgilendiren genlerle ilgili daha çok konuşup tartışacak gibi… Öncelikle gen, genetik ve DNA gibi lebi derya olan ve başlı başına bir uzmanlık alanı olan bir konuda, elimden geldiğince öz ve spor bilimlerini ilgilendiren kısmında yazımı sürdürmeye çalışacağım. Bu makalenin genel amacı , yapılan bilimsel araştırmalar ışığında binen bazı genetik özelliklerle spor performansının ilişkisini anadilimizde paylaşmak olacaktır. Bir uzmanlık alanına bağlı kalmaksızın, konuya ilgili duyan herkesin okuyabilmesi için daha yalın ve görsel kaynaklarla destekli, özel değil genel örnekler vermeye çalışacağım. Şimdiden iyi okumalar…

Sporun Genlerle İlişkisi
Genetik ve spor ilişkisi ilk olarak 90’lı yıllarda incelenmeye başlanıyor. Genler üzerine çalışan bilim insanlarının DNA ve gen yapılarının fonksiyonlarını çözmeye başlamasıyla, bu fonksiyonların spor branşlarındaki anlamlılığı da yeni bir merak konusu oluyor.
Öncelikle sizlerle sportif performansla ilişkili olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konan bir kaç gen ismi paylaşacağım.

1)ATCN-3 Geni (Protein alfa-actinin-3)

ATCN-3 geni metabolizmada bulunan α-actinin-3 protenini üreterek çabuk kasılan kas fibrilleri(fast-twitch muscle fibers) dediğimiz kas dokularının üretilmesini sağlayan bir gen. Çabuk kasılan kas fibrilleri isminden de anımsanacağı üzere çabuk kasılıp bir anda kuvvet ve güç üretebiliyor. Bununla birlikte bu protenin bulunmadığı kas fibrillerine de yavaş kasılan kas fibrilleri(slow-twitch muscle fibers) bulunuyor. Bu kas fibrillerinin karakteristik özelliklerini şu şekilde ifade edebiliriz. Çabuk kasılan kas fibrili , ani güç ve kuvvet üretebiliyor fakat aynı zamanda da çabuk yorulduğu için uzun süreli kasılmalarda dezavantajlı konuma düşüyor. Yavaş kasılan kas fibrilleri ise yavaş kasıldığından dolayı ani güç ve kuvvet üretemese de uzun süreli kasılmalarda düzenli olarak kasılıp gevşeyerek hareket üretmeye devam edebiliyor. Bir başka değişle ifade etmek gerekirse, birisi çeviklikte iyi, diğeri ise dayanıklılıkta denilebilir. Şimdi gelelim bu kas fibrininin genetik boyutuna…
ATCN-3 genin iki farklı şekli (X ve R alelleri) bulunur. XX olan bireylerde bu protein sentezlenmediği için yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu, RR olanlarda ise bu protein baskın halde var olduğundan çabuk kasılıp hızlı güç üreten “fast twich” kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır. 

Terimsel olarak biraz fazla yoğun oldu değil mi ? Peki biraz netleşmesi için kas fibrilleri, alel, X ve R gen kavramlarını biraz açıklayalım o zaman:

Kas tipleri kaça ayrılıyor ve özellikleri nelerdir?

Kas Fibril Tipleri

Kaslar, fibril tiplerine göre 3’e ayrılmaktadır:
1)Yavaş Kasılan(Tip I)
Yavaş kasılarak uzun süreli, düzenli enerji ihtiyacı sağlayabilirler. Kısa sürede kasılıp anlık güç gerektiren faaliyetleri gerçekleştirmede yetersiz kalırlar.
2)Hızlı Kasılan Oksidatif(Tip 2A)
Oksijenden enerji elde etmeye uygun zamanlarda aktifleşerek hızlı kasılıp kısa sürede güç üretebilirler.
3)Hızlı Kasılan Glikolitik(Tip 2B)
Ortamda oksijenle enerji elde etmeye fırsat olmasa da kasta hazır bulunan glikojeni kullarak ani güç ihtiyacını sağlamak için çok hızlı bir şekilde kasılıp, güç üretebilirler.

Kısa bir DNA ve Gen Bilgisi

DNA, nesilden nesile aktarılan kalıtsal bilginin nükleotid sırasıyla kodlanmasıyla oluşur. DNA’daki nükleotid sırası canlının özelliklerini belirleyen proteinlere ait bilgileri içerir. Herhangi bir özelliği oluşturan tam bir fonksiyonel proteine ait bilgiyi taşıyan DNA , parçasına da GEN adı verilir.

Örnek vermek gerekirse bir çocuk için anneden mavi, babadan kahverengi göz rengi geni geldiği kabul edilirse, göz rengine ait genlerin her biri alel’dir. Alel genlerden biri baskın, diğeri çekiniktir. Baskın olan gen kendisini gösterir. Örneğin kahverengi göz geni maviye göre baskındır. Ebeveynlerinin birinden kahverengi diğerinden mavi göz rengi genini alan bireyin gözü kahverengi olur. 

Bu örnekten hareketle şu tanımlamaları yapabiliriz:

  • Birey hem kahverengi hem de mavi göz genini taşır. Buna genotip denir. 
  • Fiziksel özellik olarak kahverengi göze sahiptir. Buna da fenotip denir.  

Kahverengi göz genini “K”, mavi göz genini “k” ile gösterirsek bir bireyin göz Genotip / Fenotip kombinasyonları;

  • KK (Homozigot / Kahverengi)
  • Kk (Heterozigot / Kahverengi)
  • kk (Homozigot Mavi) 

2) ACE Geni (Anjiotensin Dönüştürücü Enzim)

ACE geni, anjiotensin hormonunu aktifleştirerek kan damarlarını ve kan akışını düzenleyen bir gendir. Buna ek olarak, kan basıncını düzenleyerek kardiyak sağlığımızı kazanmamıza dolayısıyla kalp-damar yollarının kuvvetlenmesine yol açar. Bu etkisinden dolayı kardiyovasküler dayanıklılık sağladığı kabul edilir.


3) COL1A1 Geni (Tip 1 Kollajen Alfa A1 Zinciri Geni)

Yapılan bilimsel çalışmalarda COL1A1 genin kemik erimesi(Osteoporoz) ve görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ yırtığı ve omuz çıkıklarında risk oluşturduğu görülmüştür. Tip1 kollajen kodlayan genlerin, eklem yumuşaklığı ve esnekliğinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Söz konusu proteinin eksikliğinde ise eklemlerde tam anlamıyla bir elastikiyet sağlanamadığı için buna bağlı durumlarda sakatlık riskinin arttığı ortaya konmuştur.

GEN- SPOR İLİŞKİSİ

Bu kombinasyon mantığını yukarıda bahsetmiş olduğumuz ATCN-3, ACE ve COL1A1 genleriyle spor branşları ilişkisi için kullanmak gerekirse,

ACE ‘ geninden örnekle yola çıkarsak;
ACE genin kısa(delesyonlu, D) ve uzun (insersiyonlu, I) formları bulunmaktadır. Bu allel formlarının kombinasyonlarına göre bireylerde 3 durum oluşabilmektedir. 
Bu genotipleri: 

  • DD
  • ID
  • II 

olmak üzere 3 farklı kombinasyonda bulunabilir. Literature göre DD genotipli bireylerin ID ve II genotipli bireylere göre daha yüksek doku, plazma ve ACE konsantrasyonlarına sahip olduğu söylenebilemektedir. 

Moleküler özelliğine göre temsil ettiği harf değişse de söz konusu gen için bir bireyde o gen ya baskın ya melez ya da çekinik durumdadır. Literatürde genel olarak çekinik gene sahip olan bireylerin dezavantajlı durumda olduğu söylenebilmektedir.
Peki durum tam anlamıyla öyle midir ? Öyle ise okumaya devam !

GEN-SPORTİF PERFORMANS İLİŞKİSİ


ATCN-3 Geni yönünden,


Videoda da izlediğiniz elit sporcular incelendiğinde, kısa mesafe koşan atletler kısa sürede ivmelendikleri ve ani güç üretimi sağlamak zorunda oldukları için çabuk kısalan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır. Uzun mesafeci atletlerde ise daha uzun süreli enerji ihtiyacına bağlı olarak daha yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır.
Videomuzun baz aldığı bilimsel araştırmalar, gücün önemli olduğu spor dallarındaki sporcuların ATCN-3 geni yönünden (örneğin kısa mesafe koşucuları) R aleline, dayanıklılık gerektiren spor dallarındaki sporcuların ise X aleline sahip olduğunu göstermektedir.

ACTN-3 Genin Belli Başlı Spor Dallarıyla İlişkisi

ACE Geni yönünden, 


Yapılan birçok sporcu-sedanter birey ve farklı disiplinlerden sporcuların karşılaştırma çalışmalarında, ACE DD genotipi ile bireylerin kısa mesafe koşu, uzun atlama, yüksek atlama, disk atmada veya kısa mesafe yüzücüler gibi hız-kuvvet gerektiren spor dallarında çok daha başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Öte yandan II genotipli bireyler daha düşük ACE serum konsantrasyonuna sahip olduğundan orta ve uzun mesafe koşu, yarış yürüyüş ve kayak gibi dayanıklılık gerektiren disiplinlerde daha başarılı olduğu tespit edilmiştir.

COL1A1 Geni yönünden,

Yapılan araştırmalarda COL1A1 geninde görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ kopmaları ve yırtığının yanı sıra omuz çıkıkları riski ile de ilişkili olduğunu ileri sürülmüştür. Tip1 kollajen üreten genlerin görevini tam olarak yerine getirememesi, atlamalı ve sıçramalı spor branşlarında büyük bir genetik dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumun sonrasında da orta şu şekilde hipotezler atılmasına neden olmaktadır. Sporcunun diyetine tip 1 kollajen üretimini artıracak besinler ve ilgili besin takviyelerinin yapılması ve antrenman özelliklerinin bu bilgiye göre düzenlenmesiyle sakatlık risklerinin minimuma indirilebileceği var sayılmaktadır.

Sporun Genetik boyutu konusunda farkındalığımızın olması ne anlama gelmektedir?

Görüldüğü üzere genler ve sportif performans arasında bilimsel olarak da ortaya konan yakın bir ilişki var. Peki bu bilgi ve ilişki pratikte nasıl kullanılmalıdır? Geni uygun olmayan sporcular sporu bırakmalı mıdır ?
Bu konuda gelişmiş ülkelerde ve bilimsel literatürdeki makalelerin sonuç bölümlerinde şöyle bir düşünce hakimdir. Genetik bilgisi, vücudun neye daha çok ihtiyaç duyduğu ya da zaten yeterince sahip olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olacaktır. Fakat bu eğitim, eksiği olan sporcu, sporu bırakmalıdır felsefesine dönüşmekten çok eksiğine yönelik diyetin ve antrenman ihtiyacının daha iyi karşılayacak şekilde planlanmasına yardımcı olmalıdır.
Bu sonuca ulaşmada hiç kuşkusuz ki yapılan araştırmalar klavuz olmuştur. Olimpiyat seviyesine gelen atletler üzerinde çalışıldığında, genlerin hedef gösterdiği kriterdeki sporcular çoğunlukta olsa da genlerden daha etkili sınırlayıcı faktörlerin etkin olmasından dolayı, literatürdeki genotipe uymayan bir çok sporcu da bulunmaktadır. Ostrander ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, ATCN-3 geni R değişkeni bulunmayan ünlü bir uzun atmalamacı olimpiyat şampiyonuna da ratlanmıştır. Eğer ki bu sporcuların erken çocukluğu döneminde gen çalışmaları yapan bir bilim adamı, söz konusu genotipi barındırmadığı için o sporcuyu elimine etseydi, muhtemelen söz konusu ülke ellerindeki çok değerli bir sporcusunu yitirmiş olacaktı… 

Pratikte de bu konuda tarihsel bir örnek verebiliriz. 2. Dünya savaşında Hitler fiziksel olarak üstün olan “üstün ırkı” ı yaratmak için engelli doğan vatandaşlarını öldürmek gibi bir düşünce içine girmiş ve literatüre bu eylemleri ‘ötenazi’ yönetimi ile yaptığı için bir nazi icadı olarak söz konusu ölüm yöntemini ‘kazandırmıştı’. Hitler başarılı olabilseydi ,bugün hayatta olan bir çok başarılı olmuş insan belki de hiç var olamayacaktı…

Bunun yanı sıra futbol dünyasında da en önemli örnek hiç kuşkusuz ki Lionel Messi idi. Messi çocukluğunda fiziksel olarak akranlarına göre dezavantajlı görünse de üstün özellikleri ve çalışkanlığı sayesinde ve vizyoner antrenörlerinin de katkısıyla, elimine edilmeden bir çok başarıya imza atmıştır…

TARTIŞMA

Sportif başarıya giden yol hiç kuşkusuz bir çok çevresel faktörden geçmektedir. Bunlar: antrenman, beslenme, planlı ve disiplinli yaşam tarzı ve takım çalışması gibi becerilerdir. DNA’yı bu etklenler içine dahil etmek istersek, bir bardığın hacmini DNA olarak düşünebiliriz. Elinizdeki bardağınızın hacmi yani DNA’nız ne kadar büyük olursa olsun içini biraz önce söylediğimiz etkenlerle doldurmadıysanız o bardak boştur.

Ayrıca öyle bir zaman gelir ki 60 litre hacmi olan bir kabın tamamını doldurmuş bir sporcu, 100 litre hacminin yarısını doldurmuş bir sporcudan daha fazla miktarda niteliğe sahip olduğu için gerçek hayatta başarılı olabilir.

Unutulmamalıdır ki bardağın hacmi önemlidir ama o hacmin içini dolduramıyorsanız, hacmi düşük bir bardak bile daha fazla su taşıyabilir…

Sizce ?

Yazar:

Özgür TÜRKALP


Referanslar

Gaygay G, Yu B, Hambly B, Boston T, Hahn A, Celermajer DS, Trent RJ. 1998. Elite endurance athletes and the ACE I allele – The role of gene in athletic performance. Human Genetics 103(1); 48-50.

Meyerson S, Hemingway H, Budget R, Martin J, Humphries S, Montgomery H. 1999. Human angiotensin I-converting enzyme gene and endurance performance. Journal of Applied Physiology 87(4); 1313-1316.

Nazarov IB, Woods DR, Montgomery HE, Shneider OV, Kazakov VI, Tomilin NV, Rogozkin VA. 2001. The angiotensin converting enzyme gene I/D polymorphism in Russian athletes. European Journal of Human Genetics 9(10); 797-801.

Ostrander EA, Huson HJ, Ostrander GK. 2009. Genetics in athletic performance. Annual Review of Genomics and Human Genetics 10; 407-29.


Roth SM, Walsh S, Liu D, Metter EJ, Ferrucci K, Hurley BF. 2008. The ATCN3 R577X nonsense allele is under-represented in elite-level strength athletes.European Journal of Human Genetics 16: 391-394.

Woods D, Hickman M, Jamshidi Y, Brull D, Vassiliou V, Jones A, Humphries S, Montgomery H. 2001. Elite swimmers and the D allele of the ACE I/D polymorphism.Human Genetics 108(3); 230-232.


Yang, N, MacArthur D, Gulbin J, Hahn A, Beggs A, Easteal S, North K. 2003. ACTN3 genotype is associated with human elite athletic performance.American Journal of Human Genetics. 73(3): 627-631.


0 comments

Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.

Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:

Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.

Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.

Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.

Almanya’nın artıları ise:

a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.

UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak  minimum  3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi.  Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.

Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…

Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale

SBT®

Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true

 

0 comments


Futbol Ekonomisti Tuğrul Akşar’ın FutbolArena sayfasında yayımlanan habere göre,
Süper Lig son yılların en durgun transfer dönemlerinden birini yaşarken, kulüpler transferde ince eleyip sık dokumaya başladı. Bunun sebebini ise Tuğrul Akşar‘a röportajında şu şekilde anlatıyor.

 

FENERBAHÇEDEN BAŞLAMAK GEREKİRSE,

Futbol Ekonomisti Tuğrul Akşar: “Ali Koç’un deyimi ile borç 621 milyon euro…Yani, bugünkü kuraa göre 3.5 milyar TL. Bu para faiz ve diğer yükümlülüklerle beraber 4.1 milyar TL’ye ulaşıyor. 4.1 milyar TL de Fenerbahçe’nin gelirlerinin yaklaşık 10 katına denk geliyor. Yani Fenerbahçe’nin borçları gelirlerinin 10 katı.” dedi.

“GELİRLERDE TEMLİK VAR”

“Öte yandan Fenerbahçe’nin gelirlerinin önemli bir kısmında, Ali Koç’un söylemine göre 1 milyar 360 milyon liralık gelirinde 2023 yılına kadar temlik var. Mevcut gayrimenkulleri üzerinde de 1.4 milyar liraya kadar ulaşan bir ipotek var. Bu durum kulübün mevcut yöneticilerinin hareket alanını da kısıtlıyor. Fenerbahçe’nin hem menkul, hem de gayri menkulleri üzerinde rehin ve ipotekleri var. Eğer yükümlülükler yerine getirilmezse finans kurumları paraya çevirebilir.

“ÖZKAYNAK AÇIĞI 665 MİLYON LİRA”

“Fenerbahçe’nin (Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP’a)gönderdiği Borsa İstanbul verilerine göre 665 milyon lira özkaynak açığı var. Fenerbahçe’nin birikimli zararı ise 550 milyon liraya ulaştı.”

“Toparlayacak olursam: Fenerbahçe’nin 400 ila 450 milyon lira arasında geliri, bunun 10 katı da toplam borcu var: Yani, 4.1 milyar lira. 665 milyon lira iseözkaynak açığı var ve 550 milyon lira da birikimli zarar var. Bugünkü yönetimin, bu finansal tablonun altından kısa vadede bugün kalkma ihtimali şu kısa süreçte çok mümkün görünmüyor.”

ALİ KOÇ NE YAPABİLİR?

“Ali Koç’un bu süreçte yapabilecekleri çok kısıtlı. Önce bedelli sermaye arttırımına gitti. Oradan ciddi bir kaynak girişi oldu. Ali Koç aynı zamanda 50 milyon dolar hibe yaptı.Bedelli artırımı ile birlikte kulübün sermayesine 353 milyon lira, yani ödenmiş sermaye olarak katkı sağladı.

1- Öncelikle vadesi gelen ve ödenmesi gereken yükümlülükler var. Bunların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar oyunculara, teknik adama ve üçüncü kişilere ödenmesi gereken borçlar. Bunları yerine getirmediğiniz sürece bu sefer UEFA’nın FFP kurallarına takılırsınız.

2- Kulüplerin bankalarla ve finans kurumları ile olan kısa vadeli yüksek maliyetli kredileri var. Bu krediler için çok hızlı bir şekilde görüşülüp vadelerin daha uzun süreye yayılması ve finans maliyetlerinin aşağı çekilmesi gerekir. Fenerbahçe’nin toplam kredileri içerisinde 1.5 milyar liraya yakın kısa vadeli kredileri var. Bu da kulübün finansal yapısı üzerinde çok ciddi bir borç baskısı yaratıyor.

3- Kulüpte mutlaka maliyet kontrolüne ve tasarrufunagerek var. Maliyetler kısa süre içerisinde minimize edilmeli. Gereksiz maliyetlerden kulüp kurtulmalı. Bu da ne yazık ki, küçülme demektir. Geleceği kurtarabilmek adına belki Ali Koç bugünü feda etme yoluna gidecektir. Fenerbahçe’de gelirleri maksimize edecek birekonomik ortam da bugün maalesef mümkün değil. Yeni sponsorlar kazanmak pek kolay değil.”

Forma ve kombine satışları ile borçlar kapanır mı?

“Fenerbahçeli taraftarlar çok ciddi bir şekilde kulübünü desteklemeye başladı. Kombine kart alımlarında artış oldu, forma satışlarında artış oldu ama bunlar bir takım finansal yükümlülükleri karşılamak için maalesef yeterli değil. Yine de bu bir motivasyondur. En azından tulumbaya verilen sudur. Kulübün sıcak para girişine dair bir ihtiyacı giderebilir. Bir süre sonra Fenerbahçe ikinci kez bedelli sermaye arttırıma gidebilir. Bir başka seçenek de elinizdeki varlıkları nakite çevirmek olabilir. Bunu Galatasaray örneğinde gördük.”

FB Haber: Fenerbahçe ‘FEDA’ diyecek mi?

“Şimdiye kadar bu uygulamalardan çok fazla bir geri dönüş alınamadı. Taraftar belli bir dönem bu işe çok ciddi önem veriyor, asılıyor ama sonu gelmiyor. Beşiktaş’ta bunu ‘FEDA’ döneminde gördük, Galatasaray’da ‘YellowFriday’ denemelerinde gördük. Bunlar belli dönemlerde kısa süreli bir nakit girdisi sağlıyor, taraftarın olaya motivasyonunu ve ilgisini arttırıyor ama bunlar kalıcı çözüm yöntemleri değil. Bunlar geçici, sıcak para bulmaya ve günü kurtarma yönelik çözümler. Yani Fenerbahçe’nin yapacağı şey orta ve uzun vadeli planlar olmalı.”

“Ali Koç, “Borçları ödeyemezsek Fenerbahçe ortak hakim pozisyonunu kaybedecek?” dedi. Böyle bir şey bekliyor musunuz?”

“Bu önemli çünkü anlaşılan o ki Fenerbahçe içinde bulunduğu dar boğazdan kurtulabilmek için kulübün hisselerini bazı finans kurumlarına rehine etmiş. Yani o rehinin karşılığı alınan krediler ödenmezse, kreditörler Fenerbahçe’nin hisselerini kendi lehine paraya çevirebilmek, alacaklarını tahsil edebilmek için yasal yollara gidecektir. Bu kulübün geleceği için ciddi bir tehdittir. Diğer kulüplerde de buna benzer bir sorunvar maalesef.”

“Türk ticaret kanununa göre Fenerbahçe teknik iflasta. Fenerbahçe’nin özkaynağı negatife dönmüş durumda. Fenerbahçe’nin başa baş noktasına gelebilmesi için bile 1.3 milyar lira taze nakdi paranınkonulması gerekiyor. Ciddi bir durum var. Yani, Ali Koç’un finansal anlamda yapacağı çok iş var. ”

BJK Haberleri: Beşiktaş’ın mali durumu

“Beşiktaş’ın mali durumu da çok iç açıcı değil. Beşiktaş’ın özkaynak açıkları aşağı yukarı 523-530 milyon liraya ulaştı ve kümüle zararı 762 milyon lira. Beşiktaş zararları özkaynaklarının çok çok üzerinde. Beşiktaş’ın da sıfır noktasına gelebilmesi için 1 milyar lira civarında para koyması gerekiyor.”

ŞAMPİYONLAR LİGİ GELİRLERİ BÜYÜK BİR KAYIP”

“Beşiktaş’ın özellikle Şampiyonlar Ligi’ne gidememesinden dolayı ciddi bir gelir kaybı oluşacak. Zaten bıçak sırtı bir finansal yapısı olan kulüp Şampiyonlar Ligi gelirlerinden de yoksun kaldı. Bence Beşiktaş da Türk Ticaret Kanunu’na göre teknik iflasta ! Ne yazık ki, Fenerbahçe için söz konusu olan gerçek Beşiktaş için de geçerli.”

GS Haber: Galatasaray’ın mali durumu

“Galatasaray’da da aynı durum geçerli. Galatasaray’da 1 milyar 63 milyon lira birikimli zarar var. Özkaynaklar eksi 613 milyon lira. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor çok zor durumda. 18 Süper Lig kulübünün borcu 9.8 milyar liraya ulaşmış durumda.”

“Süper Lig’in toplam gelirleri ise 3.5 milyar lira. Yani kulüpler gelirlerinin neredeyse 3 katı borçlanmış durumda.”

“Türkiye’de bir kulübün gerçekten iflas etmesi mümkün mü?”

“Türkiye’de mümkün değil çünkü işin içerisinde siyaset var. Bu kulüpler Premier Lig’de veya Bundesliga’da olsa bu yükümlülüklerle iflas eder ve alt kümeye düşerler. Glasgow Rangers bundan önce iflas etti ve 4. Lige düştü. Fiorentina da iflas etmişti. Bizim gibi ülkelerde ise maalesef kulüpler batmaz ama UEFA tarafından da organizasyonlara alınmazlar.”

Peki Ekonomi Profesörü Özgür Demirtaş bu konuyu nasıl yorumluyor:

Peki Taraftarlar nasıl bakıyor ?

 

https://www.ntvspor.net/futbol/cok-aci-bir-noktadayiz-5bf29b20febaf11e344c8c14?_ref=infinity

Kaynak Futbolarena

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELER

Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılın en başarılı üniversiteleri belli oldu. Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2017” sıralamasına göre maalesef ki, Türkiye’den herhangi bir üniversite ilk 300 arasında yer alamadı. Sıralamada en yüksek puanı Amerikan, İngiliz ,Kanadalı ve Avusturalyalı Üniversitelerin toplandığı gözlemlendi.

Sıralamaya katılan üniversitelerin belirlenmesinde kullanılan kriterler ise şu şekilde belirlendi:

Yaklaşık 400 Üniversite Değerlendirmeye alındı

Sıralamada baz alacak üniversitelerin bir spor üniversitesi olması veya ilgili üniversitenin spor biriminin bulunup bulunmadığına bakıldı. Daha sonrasında belirlenen bölümler arasında, son 5 yıl içinde yapılan akademik çalışmalar baz alınarak, 367 üniversite ile yaklaşık 400 spor birimi bulunan kurum incelenerek, rakinge göre istatistiki olarak sıralaması yapıldı.

Puantajda Nitelik Ön Planda

Yukarıdaki tabloda açıklandığı şekilde; araştırma çıktısı , araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliği kriterlerinin puantajın ana yapısını oluşturduğu puanlamada , 2012-2016 yılları artasında yayımlanan uluslararası akademik yayınlar incelenerek tablodaki yüzdesel ağırlıklarına göre üniversitelere puanlar verildi. Yapılan istatistiki sıralamanın ardından en başarılı olan ilk üç üniversite şu şekilde oluştu:

1.    Deakin University, School of Exercise and Nutrition Sciences

 

2.  Loughborough University, School of Sport, Exercise and Health Sciences

 


3. Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences

 

Referans:

1) http://www.shanghairanking.com/Special-Focus-Institution-Ranking/Sport-Science-Schools-and-Departments-2017.html

SBT®

0 comments

Tüm dünyada futbolcuların kazançlarının hep ilgi ve merak konusu olduğu aşikardır. Bu ilgi ve merakı gidermek için çoğu ülkede kulüpler, ‘Kamu Oyu Aydınlatma Platformları’ üzerinden bilgi verme gereksiniminde bırakılmışlardır. Tabiki bu gereksinim, kendiliğinden ortaya çıkmış bir ihtiyaçtır. Bilindiği üzere, profesyonel kulüpler mali yapısı gereği aynı zamanda da şirkettirler. Halka açılan şirketlerde ise doğal olarak yatırımcılar, kaynaklarının nasıl kullanıldığını bilmek ve takip etmek isterler…

Peki bir yatırımcı değil de bir yurttaş veya bir taraftarsanız; gelin bu gelirleri ve bu gelirler üzerinden alınan vergileri bir de sizin gözünüzden inceleyelim:

Bugün ülkemizde ayda brüt 6.000 TL maaş ile çalışan bir vatandaş gelirinin yarısından fazlasını yani yaklaşık %56 ‘sını doğrudan ve dolaylı vergi olarak ödüyor. Aylık brüt maaş 6.000 TL olan bir vatandaşın doğrudan (SGK payı+GV+Damga V.) vergiler ile dolaylı ödediği (KDV+ÖTV+ÖİV+Eğlence V.) vergiler  toplamı 3.392,80 TL’ye yani gelirinin yarısından fazlasına kadar çıkabilmektedir.

Peki dünya futbolunda, futbolcular için bu oranlar nedir ?

Tablomuzda da görüldüğü üzere refah seviyesi yüksek, Avrupa Birliği ülkelerinde futbolcuların ödediği vergi oranının ortalaması Türkiye’de sıradan bir vatandaşın ödediği vergi oranıyla hemen hemen aynı gibidir. Objektif bir gözle bakıldığında, hangi tarafta olursanız olun, bir adaletsizlikten söz etmeniz çok da mümkün değil gibi…Yalnız, bir şeyi fark ettiyseniz bu tablo en yüksekten en düşüğe göre sıralanmakta ve görmüş olduğunuz tabloda Türkiye’nin ismi yer almamaktadır.

Peki ! Türkiye’de futbolcuların ödediği vergi oranını görmek için gelin tabloya hep birlikte bir de tersinden bakalım:

En düşük vergi oranına göre yapılan tabloda ülkemizin ismi %15’lik dilimde göze çarpmaktadır. Bu rakamı yürürlükte olan mevzuat üzerinden incelediğinizde şu şekilde işlem yapıldığı görülmektedir. Türkiye’de oynayan bir futbolcu geliri üzerinden sadece %15 Lig Stopajı(vergi) ödemektedir. Yani Gelir Vergisi, Kdv, SGK gibi hiç bir kesinti kalemine rastlamadan sadece stopaj oranı üstünden tüm vergi tahsilatları yapılmaktadır. Oranlara inanmak istemediğiniz öyle değil mi ? O zaman gelin hep bu yıl için Türkiye’de oynayan başlıca bir kaç futbolcunun vergi hesabını aşağıda birlikte inceleyelim:

Yukarıdaki tablomuzda Türkiye Süper Ligi’nde oynayan başlıca yabancı futbolcuların resmi gelirlerini görmektesiniz. Görüldüğü üzere realitede de gelirlerinin sadece %15 ‘ni vergi olarak ödedikleri göze çarpmaktadır.Konuyla ilgili Türkiye’de yazıları ilgiyle takip edilen Ozan Bingöl’e göre ise yukarıdaki tablo şunu ifade etmektedir:
Bingöl, “Ülkemiz futbolcular için vergi cenneti iken işçi-memur bordrolu çalışan için vergi cehennemi haline gelmiştir. 2016-2017 sezonunda futbolcular şayet ücretli çalışanlar gibi vergi dilimlerine tabi olsalardı elde edilecek vergi geliri sadece Spor Toto Süper Ligi için ekstradan yaklaşık 151 milyon TL olacaktı.”olarak ifade etmiştir.

Tekrardan dünya geneline dönememiz gerekirse, aşağıda ülkemizinde yer aldığı tablomuzda, başlıca ülkeler arasında en kısıtlı vergi kalemine sahip olduğumuz göze çarpmaktadır.

Tüm dünyada net futbolcu gelirlerinin %50 ‘ilk dilimin altında olduğu görülmektedir. Başlıca popüler liglere sahip olan ülkelerde futbolcuların ciddi vergi yükünün altında olduğu gözlemlenmektedir. Dünya futbolcuları Türkiye’nin aksine; gelir vergisi, çalışan ve çalıştıran sosyal güvenlik vergisi ve ek kesintilerle net karlarından kaybederek, o ülkenin ekonomilerine katkı sağlamaktadır.

Olası kayıplarda ise o ülkelerde skandal başlığı atılda haberler yapılmakta ve bu tip vergi kayıpları toplumsal tepkilerede neden olmaktadır.

https://www.thesun.co.uk/sport/football/2322759/tax-fraud-in-football-premier-league-clubs-champions-league/

SBT®

0 comments

 

SPOR PAZARLAMASI VE SPOR SPONSORLUĞU

Yazarlar: Barış Özgüneş – Samet Arı

 

ÖZET 

Spor pazarlaması, pazarlamanın bir dalı olarak ortaya çıkmıştır ve ilk kez Advertising Age Magazin 1978 de söylenmiştir. Spor pazarlaması çok geniş kapsamlı olup kulüp bazında ve bireysel bazda pazarlama alanına girmiştir. Bir çok kulüp ve markalar gelirlerini spor alanındaki pazarlamadan kazanmaktalar. Gelirlerini arttırmak isteyen kulüpler organizasyonlar ,reklamlar , turnuvalar düzenleyerek kulüp gelirlerini arttırıcı ve tanıcı aktivitelere yönelmişlerdir. Kulüpler yıldız sporcu transferleriyle hem seyirci hem de forma satışlarından gelir sağlamaktadırlar. Spor pazarlaması bu noktada kulüplere büyük avantajlar sağlamıştır. Bireysel branşlarda tenis, golf, Formula 1 gibi branşlarda ortaya çıkan yıldızlar ve bunların kullandıkları malzemelerin satışından yüksek miktarlarda gelirler sağlanmaktadır.

Yaptığımız çalışmada spor pazarının neleri kapsadığı, pazarın dinamikleri, piyasaya yön veren etkenleri açıkladık. Ana ürünlerin yanında yan ürünlerinde gelir olarak sunulduğu piyasada milyar dolarlık gelirler sağlanmaktadır. Sporun olduğu ve ilgi alakanın üst düzey olduğu durumlarda sponsorluk aracılığıyla da bir çok sporcu ve spor kulüpleri yüksek gelirler elde edip bu pazarda yerlerini bulmuşlardır.

Anahtar kelimeler: sporda pazarlama, pazarlama, kulüpler,

 

GİRİŞ 

Günümüz insanlarının yaşantısında iş ve ev hayatlarındaki doluluk, hızlı yaşam temposundan spora vakit ayıramadıkları aşikardır. Spor pazarında bulunan şirketler bunun farkına varmış sporu gerek tv, gerek reklamlarda kullanarak spor ihtiyacına algı oluşturmuşlardır. Çok yoğun tempoda çalışan insanlar bu yaşam tarzından biraz olsun uzaklaşmak, rahatlamak , stresten uzak olmak için spora yönelmişlerdir. Spor malzemelerinin satışları aldıkları ayakkabının yanında ona uygun çorap üretimleri spor pazarlamasının çok geniş alanlara yayılacağını göstermiştir. Futbol kulüpleri forma, eşortman, şapka ,kaşkol, bere, eldiven, bayrak gibi bir çok ürünün satışından çok büyük gelirler elde etmişlerdir. Büyük kulüpler yıldız oyuncular transfer edip seyircilerin gelmesinden kaynaklı tribün gelirleri elde etmişlerdir. Bireysel başarılı sporcular sponsorluk anlaşmasından kaynaklı yüksek gelirler elde edip ona sponsor olan firmanın tanıtım ve reklam filmlerinde rol alıp sporcunun hayranlarından da gelir sağlamasının önü açılmıştır.

Dünyaca ünlü firmalar büyük spor organizasyonlarına sponsor olarak reklam ve tanıtım çalışmalarını farklı boyutlara taşımışlardır. Spor pazarlamasının her alana girebileceği ve çok fazla kitleye çok kısa sürede ulaşılabileceği anlaşılmıştır. Spor pazarlamasının bu geniş kitleye ulaşabilmesi eşsiz bir rekabet ortamını doğurmuştur. Pastanın büyük olduğu bu pazarda en büyük payı almaya çalışan şirketler daha iyisini yapabilme arzusunda bulunmuştur. Yaptığımız çalışmada bu pazarın genişliği ve paydaları nelerdir bunlara değinilmeye çalışılmıştır.

 

1. SPOR PAZARLAMASI NEDİR 

Genel pazarlama tanımlarından yararlanarak yapılan spor pazarlaması; günümüzde, “spor tüketicilerinin ihtiyaç ve isteklerini karşılık vermek amacıyla mal ve hizmet değişim sürecini yürüten tüm faaliyetleri içermektedir” şeklinde tanımlanmaktadır (Ekmekçi,2010:25). Spor faaliyetleri göz önüne alındığında kitle iletişim araçları ve iletişimde kullanılan araçlarında yardımıyla katılımcılara ulaşmanın kolaylaşması spor faaliyetlerine yönelimin artmasına neden olmuştur (İşler ve Tüfekçi,2014:107-120).

Bu durumda spor pazarlama faaliyeti 2 aşamadan oluşmaktadır. Birincisi spor faaliyetinin , ürün ve hizmetlerin pazarlanması spor ve mal hizmetlerinin tüketiciye sunulması. İkinci aşaması ise sporun tutundurma aracı olması ve diğer endüstriyel mal ve hizmet pazarlamasıdır (İşler ve Tüfekçi,2014:107-120).

2. SPOR PAZARLAMASI KAVRAMI 

Spor pazarlaması, pazarlama alanının içinde yeni bir kavram olarak bilinse de yıllardır spor pazarlaması yapılmakta yada aracı olarak kullanılmaktadır. Ancak spor pazarlaması kavramı ilk kez 1978 yılında Advertising Age Magazin tarafından kullanılmıştır. Dergi bu kavramı tüketici faaliyetlerini ve endüstriyel ürünleri ve hizmet pazarlamasında giderek artan bir tanıtım aracı olan sporun kullanılmasını tarif etmek amacıyla kullanmıştır (Ekmekçi,2010:25).

Türkiye’de ise 8-9 Nisan 1991 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen“Sporda Marketing Semineri’’nde konuşulmaya başlanmıştır (http://www.sporbilim.com). 4-5 Aralık 2006 tarihinde düzenlenen Türk Sporu Sponsoruyla buluşuyorgibibüyükbirorganizasyonla,federasyonların pazarlamaya verdikleri önemi artırmaya başlamaları, sponsorluk yasasının çıkması, spor pazarlaması ile ilgili yayınların ortaya çıkmasını sağlamıştır(Altınbaş,2007:94).

Sponsorluk anlaşması hem şirketler hem de organizasyonlar için büyük önem kazanmıştır. Bu anlaşmalarda kazan-kazan iki taraflı kazanç vardır. Buna kısmi ortaklık da denmiştir. Sponsorluk bütçelerinde yine büyük payın sporun olması bu pazarın gelişmesine katkı sağlamıştır. (Altınbaş,2007:94).

Spor branşları, haberleri, spor uzmanları hayatın her anında tüketicinin karşısına çıkmakta ve talep görmektedir. Bu özelliğini özellikle bazı branşlarda ticarileşmenin katkısını da alarak daha geniş kitlelere taşımıştır. Birbirine bağlı sektörel etkileşimin gücünü de katarak büyük ölçekli bir endüstri haline dönüşmüştür (Altınbaş,2007:94).Bunun sonucu pazarlama iletişimindeki payı son yıllarda dünya genelinde artış göstermiştir.

 

3. SPOR PAZARLAMASI İÇİN PAZARLAMA BİLEŞENLERİ 

Spor pazarlama bileşenleri şu şekilde sıralayabiliriz: (Altınbaş,2007:95).

* Ürün (product),

* Yer (Place),

* Fiyat (Price),

* Promosyon (Promotion)

* Halkla ilişkiler (PublicRelations)

Spor pazarlamacıları fiziksel ürünler ve materyalleri sıklıkla piyasaya sunarlar (tişörtler, hatıra malzemeleri,merchandising vb.). İzleyicilerin bir kısmı takımlarına duygusal olarak bağlanırlar hatta fanatik hale gelebilirler. Takımlarıyla özdeşleşmek amacıyla logo, üniforma vb. lisanslı ürünleri satın alırlar (Altınbaş,2007:95).

Ürünlerin üretimi, satışa, çıkması, promosyonu ve tutundurulması halkla ilişkileri iletişim araçları ile entegre hale gelmiştir. Kötü ürün iyi reklam şirketlerin batmasının nedenlerindendir. Ürünün kaliteli çıkması pazarlama kavramlarında çok önemlidir. Ürünlerin dizaynı logoları tüketiciye farklı mesajlarda vermekte farklı duygular göndermektedir(Altınbaş,2007:95).

Spor organizasyonlarında kar amacı güden ve kar amacı gütmeyen diye çalışmalar yapılmıştır.Kar amacı güden organizasyonlar açısında pazarlama stratejileri tüketicinin arzu istek ve beğenilerine göre belirleniyor. Burada kurgu tamamen kar amacı gütmekte reklamlar, sunumlar bu doğrultuda yapılmaktadır. Kar amacı gütmeyen organizasyonlar ise bu pazarların dışında kalıp sosyal pazarlama kategorisinde yer almaktadır.Ancak; artan rekabet ortamında ülkelerin sosyal pazarlama alanında faaliyet gösterenkuruluşların insanlara spor yapma alışkanlıklarını kazandırmada kar amacı güden kuruluşların izlediği yolu benimsemesi gerekmektedir. Bu sayede kısa vadeli kar yerine bunu daha uzun zamana yayabilirler.Spor pazarlaması dünyada çok ileri gitmişken Türkiye bu konuda emekle çağında denebilir. Kitle iletişim araçlarının artması ve büyük kitlelere kısa zamanda ulaşılabilmesi bu sektörü büyük bir endüstri haline getirmiştir (Bozkurt ve Kartal,2005:24).

4. SPOR ENDÜSTRİSİ BÖLÜMLENDİRME MODELİ 

spor-endistrisu

5. SPOR PAZARLAMASININ KAPSAMI 

Spor ürünleri ve hizmetlerinin pazarlanarak spor tüketicilerine doğrudan ulaştırılmasıdır.(Süper lig, Türkiye kupası turnuvalar vb..) Endüstriyel ürünlerin ve diğer

tüketim ürünlerinin pazarlanmasında sporun tanıtım aracı olarak kullanılmasıdır(sprite reklamında basketbolun kullanılması) (Ekmekçi,2010:26)..

Bunlarla birlikte çeşitli iş sektörlerinin spora yatırım yapması spor olaylarını desteklemesi (sponsorluk) kazanç sağlamaktan çok itibar ve saygınlık , imaj kazanarak toplumsal olaylarda kültürel etkinliklerde söz sahibi olmak içinde spor pazarlamasının içerisinde yer almak istiyorlar.

Spor pazarlamasında spor ürünleri haricinde zayıflamak, fit olmak, kondisyon ve fitnes malzemeleri de bulunmaktadır. Spor pazarlaması tanımlarından da anlaşılacağı gibi bir çok pazar ve alana girmektedir. Spor ürün ve malzemelerini tüketiciye sunma ve ulaştırma aşamasında bir çok sektörle iş birliği mevcut. Bu kapsama spor pazarlamasını ele alacak olursak basit gibi görünse de oldukça karmaşık bir yapı ve geniş bir alana sahiptir (Ekmekçi,2010:27).

6. SPOR TÜKETİMİ 

Spor tüketimi kavramı, spor ile ilgili oyunları, resmi işleri, izleme, dinleme, okuma ve koleksiyon yapma gibi birçok konuyu kapsar . Spor pazarlamasında spor tüketici davranışları bireyin davranışlarının alt bölümünü oluşturur. Tüketici davranışlarında varsayımlar ve özellikler önemlidir. (Ekmekçi,2010:28).

2000 yılı itibari ile 200 milyar dolar civarında olduğu, bu rakamın sporun ilişkili olduğu diğer alanların katılması ile beraber 500 milyar dolara çıktığı söylenmektedir. Özellikle Avrupa’da spor, futbol ile özdeşleşmiş ve mevcut rakamsal büyüklüğün neredeyse % 60’ını futbol tek başına karşılamaktadır. İngiltere’de futbol sektörünün 2000 yılı tahmini büyüklüğü 30 milyar dolar civarındadır. Avrupa futbol sektöründeki ilk 5 ülkede ise (İngiltere, İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa) rakamlar toplamı yine aynı yıl 100 milyar doların üstündedir (Ekmekçi,2010:28).

Sporda tüketiciler iki ana grup altında sınıflanmaktadır.

* spor yapmak amacıyla spor faaliyetlerine katılan kişiler

* sporu seyreden kişilerdir (İşler ve Tüfekçi,2014:107-120).

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre %81 oranında kişinin hem basketbol seyircisi hem de bu sporu yapan kişilerden oluştuğu ortaya çıkmıştır. Aynı ilişki üniversite basketbol seyircileri için geçerli değildir. Araştırmaya göre kolej basketbolunu hem yapan hem de seyredenlerin oranı %43’tür.

Hem profesyonel basketbol seyircisi olup aynı zamanda kolej basketbol seyircisi olanların (ortak seyirci grubu) oranı ise %36’dır; (İşler ve Tüfekçi,2014:107-120).

7. SPOR PAZARLAMASI VE MOTİVASYON 

Motivasyon, kısaca insanı çalışmaya sevk etmek, çalışmak için bireyi harekete geçirmek ve isteklendirmek anlamına gelmektedir. Motivasyonu “kişilerin belirli bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi arzu ve istekleri ile davranmaları” seklinde de tanımlamak mümkündür (Koçel, 2003’ten aktaran Soyer ve diğerleri, 2010: 227).

İnsanoğlu öğrenir, hatırlar, düşünür, ihtiyaç duyar ve ister. Acıktığında yiyecek ihtiyacını, susadığında su ihtiyacını, başkaları tarafından kabul görme ihtiyacını, başarılı olma ihtiyacını karşılamak üzere harekete geçer ve bu hedeflerine ulaşmak için davranışlarda bulunur. Psikolojide istekler ve ihtiyaçlar motivasyon başlığı altında incelenir (Arkonaç, 1998’den aktaran Soyer ve diğerleri, 2010: 227).

Sporda motivasyonu incelerken, sporun biyolojik ve sosyal yönünü de bilmek faydalı olur. Kişilerin önemli bir gereksinimi de harekettir. Bu gereksinim spor faaliyetleri sayesinde karşılanabilmekte ve organizmada olumlu yönde gelişmeler olmaktadır. Yine spor, sosyal ve ekonomik nitelikler kazanmış ve büyük kitlelere hitap etmeye başlamıştır. Spor toplumsal bir kurum haline gelmiş ve spora ilgi günden güne artmıştır. Bu durum spordaki motivasyonu da etkilemiş ve bu kavram psikolojik yönü dışında sosyal ve biyolojik boyutlarda kazanmıştır (Başer, 1998’den aktaran Soyer ve diğerleri 2010: 229).

Toplumda sporun yaygınlaşmasında lider rol oynayan ve insanlara küçük yaştan itibaren yaşam boyu spor alışkanlığı kazandırma misyonu olan beden eğitimi ve spor öğretmenlerinin meslek dışı yaşamlarında da sportif aktivitelere katılarak yaşam kalitelerini ve doyumlarını arttırmaları toplumda bir rol model oluşturmaları açısından da önem kazanmaktadır (Lapa ve diğerleri, 2012: 54).

Spor kulüplerinin dikkat etmesi gereken önemli noktalardan birisi gelir kaynaklarıdır. Hızla büyüyen spor pazarında kulüpler, rakiplerinin önüne geçebilmek için sahip oldukları gelir kaynaklarını arttırmak zorundadırlar (Torlak, Okara ve Doğan, 2014). Genel olarak futbol kulüplerinin gelirleri bilet satışı, lisanslı ürünler (ticari ürünler), sponsorluk, ulusal ve uluslar arası naklen yayın ve borsa faaliyetlerinden elde edilen gelirlerden oluşmaktadır (Güngör, 2014’ten 2010’dan aktaran Giray ve Girişken, 2015: 120).

Bu gelirlerin artırılması veya futbol kulüplerinin başarıya ulaşması spor ürünlerinin tüketicisi olan taraftar sayısını ve onların ilgi seviyelerini arttırmaktan geçmektedir. Spor kulüplerinin başarıya ulaşması; hedef kitlenin tanımlanmasına, anlaşılmasına, eksikliği belirlenen ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak doğru bir pazarlama önerisinin oluşturulmasına ve son aşamada doğru bir marka konumlandırmasına bağlı olacaktır (Salman ve Giray, 2010’dan aktaran Giray ve Girişken, 2015: 120).

Hedef kitlenin kulüpler tarafından tanımlanması onların davranışları arkasındaki güdülerin tespit edilmesi ile mümkün olacaktır. Taraftarların kulüple olan ilişkisinin yoğunluğu onları harekete geçiren güdüler ile bağlantılıdır. Bu noktada, taraftarların motivasyon faktörlerinin tespiti, onların kulüple olan bağını belirleyecektir (Giray ve Girişken, 2015: 120).

8. SPORDA MARKALAŞMA 

Sporda markalaşma önemli olup bununla ilgili araştırmalar yapılmıştır. 1180 İsrailli basketbol sever üzerinde yapılan araştırmada duygusal ,teorik, bilişsel marka değerleri üzerinde durulmuş kulüp gelirlerinde sunulmasında içsel bağlılık sağlanmış ve bunun dışa dönük yatırımlara dönüştürülmesi spor kitlesiyle bağ oluşturulması üzerinde durulmuştur.(Virontis, 2015: 520)

Spor kulüpleri markalaşma sürecine girdiklerinde bununla doğru orantılı olarak sportif başarılar artacak , kulübün forma , ayakkabı teçhizatındaki markanın prestijine de yansıyacaktır.Buna bağlı olarak, marka iletişimi açısından spor kulübü ile sponsor firma bağıntısını kurmak olası bir görünüm vermektedir. Markalaşan kulüplerin gelirlerini daha çok

arttırdığı kaçınılmaz bir gerçek olup Avrupa da bu gelirleri en çok alan kulüpler Avrupa‘nın en büyük 5 ligidir (Ustakara, 2016: 20).

9. TERCİH EDİLEN SPOR BRANŞLARI

 

tablo

 

18 Şubat ve 2 Mart 2007 tarihlerinde Beko Basketbol Ligine ait Konya’da yapılan iki basketbol karşılaşmasında toplam 380 kişi üzerinde yapılan anket uygulaması ile spor karşılaşmalarını izleyen bireylerin izledikleri karşılaşma ve branşla ilgili değerlendirmeleri alınmıştır(Altunbaş,2008:97).

Burada izleyicilerin yani spor tüketicilerinin spora ilgi düzeyleri araştırılmıştır.(Altunbaş,2008:95-101).

sports-marketing1

10. SPOR PAZARLAMASININ BOYUTLARI VE TÜKETİCİSİ

* Lisanslı Ürün

Taraftarlar

* Sponsorluk

Seyirciler, Taraftarlar

* Yayın Hakkı

İletişim Ortamı Örgütleri, Seyirciler, Taraftarlar

* Spor Alanları

Stadyum Hizmeti Tüketicileri, Taraftarlar

* Spor Organizasyonları ,

Kulüpler,Seyirciler, Taraftarlar

* Herkes için Spor Programları

Spor İşletmeleri, Kulüpler, Spora İlgili Olan Herkes (Seraslan, 2009: 11).

10.1. Spor Sponsorluğunun Türleri 

10.1.1. Spor Elemanları Sponsorluğu 

10.1.2. Bireysel Sporcuların Sponsorluğu 

Spor figürleri uzun zamandır Birleşik Devletler ve dünyada oldukça gözdedir. Gençlerde, özellikle genç erkeklerde ünlü sporcuları model alma eğilimi bu ilginin doğal bir sonucu olabilir. Farklı spor dallarında başarılı olan sporcuların ulusal veya uluslar arası

tanınmışlığı ve onlara duyulan güven, sporla doğrudan ilgili olsun ya da olmasın birçok şirket ürününün pazarlanmasında kullanılmaktadır (Yıldız ve arkadaşları; 2007’den aktaran Ulu; 2011: 19).

Yapmakta olduğu spor dalında başarılı olan, daha önce o spor dalında başarılı olmuş veya başarıya sahip olabilecek bireylerin finansal olarak desteklenmesiyle bu spor sponsorluğu türü yapılmaktadır. Bireysel sponsorlukta temel amaç firmaların hedeflerine ulaşmasını sağlamaktır. Bunun yanı sıra bireysel sponsorluk toplumla daha kolay iletişim kurmak amacına da hizmet etmektedir (Baş; 2008’den aktaran Ulu; 2011: 19).

 

10.1.3. Antrenörlerin ve Teknik Direktörlerin Sponsorluğu 

Sponsor olunan antrenör veya teknik direktör sponsor kuruluşun isminin veya logosunun yer aldığı kıyafetleriyle müsabaka öncesinde veya müsabaka sonrasında yapacağı basın toplantısında yer alması, müsabaka esnasındaki görüntülerde yer alması, sponsor firma için imza günü, yemek, kokteyl gibi sosyal faaliyetlere katılarak, medyada yer alabilir ve firmanın isminin veya logosunun tanınırlığına katkıda bulunabilir (Ulu; 2011: 20).

10.1.4. Hakemlerin Sponsorluğu 

Spor olaylarında yer alan, görevi, kuralların uygulanması ve adaletin eşit şekilde dağıtılmasını sağlamak olan hakemler de sponsor firmalar tarafından iletişim amaçlı kullanılmaktadır. Ünlü İtalyan hakem Collina buna örnek gösterilebilir. Adil bir hakem olarak beğenilmesi, ilginç fiziği ve sempatikliği sayesinde sadece kendi ülkesinde ve Avrupa’da değil bizim ülkemizde de sevilen bir futbol adamıdır (Keskin; 2005’den aktaran Ulu; 2011: 20).

 

10.2. Spor Kuruluşları Sponsorluğu 

10.2.1. Sporla İlgili Kamu Kuruluşlarının Sponsorluğu 

Bu tür sponsorluk faaliyetinin sonunda, mali sıkıntı içinde hizmet üretememe noktasına gelen kamu kuruluşları yeni bir tesisi hizmete geçirerek veya yarım kalan tesisleri tamamlayarak halkın kullanımına sunması, diğer taraftan özel şirketler, firmalar her yaptıkları yatırımların TV ve basında yer almasıyla reklâmını gerçekleştirmesi hem de firma adına topluma sosyal fayda sağlayarak hedef kitlesinin sempatisini kazanması söz konusudur. Buna bir nevi sosyal sorumluluk çalışması da diyebiliriz (Keskin; 2005’den aktaran Ulu; 2011: 21).

10.3. Spor Federasyonlarının Sponsorluğu 

10.3.1. Spor Takımlarının Sponsorluğu 

Bir firmanın bir takıma sponsor olması, firmanın o takımı finansal olarak desteklemesi demektir. Karşı icraat olarak ise takımlar, takım üzerinden firmalara çeşitli iletişim olanakları sunmaktadır (Tınaz; 2008’den aktaran Ulu; 2011: 21).

10.4. Spor Yayınları Sponsorluğu 

10.4.1. TV Spor Programları Sponsorluğu 

Günümüzde firmalar bir taraftan reklam harcamalarını arttırırken diğer taraftan da ürünlerinin tanıtımı için uygun TV programlarına sponsor olmaktadır. Firmalar böylece tüketicileriyle farklı bir kanaldan da iletişim kurabilme imkânı bulmaktadır (Soyer 2002’den aktaran Ulu; 2011: 22).

10.4.2. Gazete Dergi vb. Spor Yayınlarının Sponsorluğu 

Spor yayınlarının sponsorluğu, çıkarılan yayınların aynı veya nakdi olarak desteklenmesini veya yayınların belli sayfalarının sponsor firmaya tahsis edilmesini kapsamaktadır (Keskin 2005’den aktaran Ulu; 2011: 23).

10.4.3. Spor Tesisleri Sponsorluğu 

Spor tesisleri, spor araç-gereçleri sponsorluğu, spor tesisinin yapımı, onarımı, ve tesisin kondisyon salonunun donanımına yönelik sponsorluk yatırımlarını kapsamaktadır. Genel olarak, yapılan destekler sonucunda tesise, kondisyon salonuna sponsorun ismi veya logosu verilerek sponsorluk gerçekleştirilmektedir (Soyer, 2002’den aktaran Ulu; 2011: 23).

10.4.4. Spor Organizasyonları Sponsorluğu 

Spor olayları veya organizasyonu sponsorluğu, toplumda iyi bir izlenim bırakmak ve ürün farklılığı yaratmak için firmalara önemli fırsatlar sunmaktadır. En az sporcu veya takım sponsorluğu kadar önemlidir. Spor olayları veya organizasyonları olmaksızın yarışmaları düzenlemek ve bu yarışlarda müsabaka yapan sporcularla veya takımlarla buluşmak mümkün olmayabilir. Özellikle olimpiyatlarda birçok spor dalında takım veya sporcu düzeyinde sponsorlukların varlığı dikkat çekmektedir (Keskin 2005’den aktaran Ulu; 2011: 24).

10.4.5. Spor Sponsorluğunun Gelişme Nedenleri 

Günümüzde spor, insanların hayatında gittikçe büyük bir yere sahip olmaya başlamıştır. Spor, insanların kitleler halinde iletişim kurdukları bir yaşantı biçimdir. Sadece televizyon değil, radyo, gazete ve dergiler büyük, küçük tüm spor olaylarını halka iletmektedir.

Giderek daha çok firmanın spor sponsorluğunu keşfetmesinin pek çok sebebi vardır. Boş zaman faaliyetlerindeki artış ve bireylerin boş zamanlarında daha çok kendilerini geliştirmeye ve bulmaya yönelmeleri, sporun toplum içindeki yerini sağlamlaştırmıştır.

Eğlenceli, sosyal ve bilinçli, aynı zamanda da sağlığına dikkat ederek yaşamayı seçen her birey için spor, en iyi boş zaman faaliyetidir. Ayrıca, her zaman aktif olarak spor yapmak da gerekmez. Stadyumda veya evde televizyon başında pasif olarak da sporla ilgilenilebilir (Yaral; 1998’den aktaran Ulu; 2011: 25).

Başarı motivasyonu (güdüsü), Murray tarafından bir işi ustaca yapma, mükemmel olarak başarma, engellerin üstesinden gelme, diğerlerinden daha iyi yapma olarak tanımlanmıştır. Gill’ de ise başarı güdülenmesi, başarısızlığa direnme, bir görevi başarmak için uğraşma, belirsiz durumlar arama olarak tanımlanmıştır (Gill; 1986’dan aktaran Aktaş ve diğerleri; 2006: 56).

11. SPOR PAZARLAMASININ KENTLERE ETKİSİ 

Spor organizasyonları ve hizmetlerin tüketicisine ulaştırılması birçok ülkede genellikle kamu hizmeti olarak yürütülmektedir (İşler ve Tüfekçi,2014:107-120).

Spor pazarlaması kapsamında yer alan spor organizasyonları ile konaklama tesisleri, yiyecek-içecek işletmeleri, müsabakaların gerçekleştirildiği etkinlik alanları, yöre halkının misafirperverliği, müsabakaların düzenlendiği yerdeki genel fiyat düzeyleri ve spor tüketicisinin genel memnuniyeti ele alınmaktadır (Karabıyık ve İnci, 2012:4)

Spor organizasyonları geçmiş zamanlarda yüksek maliyetler olarak görülüp ülkeler tarafından çok fazla rağbet görmüyorlardı. Fakat son yıllarda ülkeler birbirleriyle yarışır duruma geldiler.Çünkü önemli boyuttaki organizasyonlar ülkelerin altyapı, üst yapı, turizm tesisleri, ekonomik gelişimleri, tanıtımları için önemli bir fırsat oluşturmaktadır. Bu sebeple bu tarz organizasyonları izlemek için bir çok ülkeden insanlar izlemek için buralara geliyorlar. Bu organizasyonlar küresel boyutta da çok fazla önem kazanmıştır.(Güçer,2014:150)

1980 li yıllara kadar bu organizasyonların ülkelere maliyeti çok yüksekti. Örneğin 1976 Münih Olimpiyat Oyunlarında ortaya çıkan maliyet 692 milyar sterlin. 1984 yılında Los Angeles Olimpiyat Oyunları 215 milyon sterlin getiri ile birlikte ekonomik kayıptan ziyade ciddi birer ekonomik getiri kaynağı oluşturmuştur. İngiltere’de gerçekleştirilen Euro 96 müsabakalarının getirileri incelendiğinde, 280.000 müsabaka seyircisi, ziyaretçisi veya

gazetecisinin 120 milyon sterlin harcama yaptığı ve bu getirinin önemli bir gelir kaynağı olduğu söylenmiştir. (Güçer,2014:150)

Bern şehrine bir milyondan fazla turist gelmiş ve 261 tane ekstra uçuş gerçekleşmiştir. Organizasyon ile ilgili alınan sağlık tedbirleri neticesinde 30 tane tam teşekküllü ambulans sadece Bern şehrinde kullanılmış ve 662 tane ambulans çağrısı olmuştur. Çağrıyı yapanların% 62‟si İsviçreli, % 28‟i Hollandalı ve geri kalanı da diğer ülkelerdendir. Spor pazarlamasının sağlık sektörüne olan katkısı buradan anlaşılmaktadır (Güçer,2014:150).

12. SPOR PAZARLAMASINDA ÜNLÜ SPORCU KULLANIMI 

Bir çok sporcu çok büyük şöhretlere ulaşıyorlar ve bir çok markanın yüzü olma aşamasında önemli rol alıyorlar. Maradona gibi dünya yıldızı olmuş kişiler özel hayatları ve yaşam tarzları yüzünden bu tarz aktivitelerde görev alamıyorlar. Bunun nedeni holding mantığıyla yönetilen şirketlerin ve kullandıkları yıldızlarında bu tarz yaklaşımlarını beklemekte olmalarıdır. Her sporcunun bu şekilde olaya bakarak kalitesini üst düzeyde tutmak gibi bir sorumluluğu var. Örneğin David Beckham bir çok sosyal sorumluluk projesinde yer alıp birçok organizasyonda bulunmuştur. Binlerce sporcu arasından zirveye çıkmak zordur ama zirvede kalmak kalite ve verimliliğe bağlıdır(Çavuşoğlu,2011:169).

 

SONUÇ 

Spor pazarlaması çok farklı sektörlerle dirsek temasında olan pazarlamanın her alanında kendisine yer bulacak bir yapıya sahiptir. Bu pazarı iyi okuyabilen kuruluşlar bu pazarın nimetlerinden en çok yararlananlardır. İletişim araçlarının gelişmesi pazarlama işini daha da kolaylaştırdı. Televizyonlar, cep telefonları, sosyal medya, sanal alem bu pazarın en büyük destekçisi olmuştur. Günümüzde yapılan spor organizasyonları tribün seyircisi haricinde milyarlarca insana ulaşmaktadır. Kısa süreli reklamlar için kuruluşlar milyonlarca doları hiç düşünmeden bu organizasyonlara yatırabiliyor. Spor organizasyonları sadece spora katkı sağlamakla kalmayıp turizm, sağlık, ulaşım, tekstil gibi bir çok alanda da gelir sağlamaktadır.

Dünya çapında milyonlarca forma satışı yapan kulüpler bu gelirlerden çok daha iyi sporcuları transfer edebiliyorlar.Barcelona , Real Madrid gibi dünyaca ünlü kulüplerin maçlarını izlemek için dünyanın dört bir yanından seyirciler bu kentlere akın etmektedirler. Bu takımlar yaptıkları yıldız oyuncu transferleri sayesinde bu sporcuların ücretlerini sponsorlardan karşılayabiliyorlar. Maçlar tvlerde yayınlandığında da ekstra gelir sağlamaktadırlar. Bu maçlara gidenler bayrak, kaşkol, forma aldıkları için buralardan da ekstra gelir sağlıyorlar. Bu durum gösteriyor ki doğru yapılan spor pazarlaması her koldan gelir sağlayabilmektedir.

Spor endüstrisi içerisinde, ekstrem spor malzemelerisektöründe Amerika Birleşik Devletleri en büyük11. endüstriye, Kanada ise en büyük 10. Endüstriyesahiptir. Bu iki ülkede çocukların, gençlerin ve ailelerinintüketimi ülke ekonomilerinde büyük etkiyesahiptir. 2000 yılında ABD’de spormalzemelerinin alımında, elbise ve sportif giysilerdenkazanılan gelir 69.5 milyar dolar’dır16. Kanada’da spor giysisi, ayakkabı ve ekipman harcaması1996’da 4.36 milyar dolar iken 2001 yılına gelindiğinde bu oran 6.3 milyar Kanada Dolar’ına kadarulaşmıştır.(Şimşek,2010:23)

Sponsorluk yasasıyla beraber son yıllarda basketbol ve voleybol maçları da ülkemizde televizyonlardan izlenebilmektedir. Bu sayede seyirci sayılarında artış olmuş kulüplerin gelir kaynaklarını arttırmıştır. Bu sayede daha kaliteli spor müsabakaları ve daha çok spordan zevk almalar başlamıştır.

Sporda markalaşmayı başarmak bu sektöre daha çok katkı sağlayacaktır. Spordaki kalite ancak markalaşma yoluyla yükseltilebilir. Marka olmuş sporcular sporun pazarlamasının da en önemli etkeni olmuşlardır. Örneğin Mıchael Jordan basketbolu bırakmasına rağmen adına üretilen ürünler halen çok fazla satılmaktadır. Bir çok yıldız sporcu adına üretilen ürünler istenen satışları yakalayamazken doğru pazarlama stratejilerini uygulayanlar o spor dalı ile uğraşmasa da satışları halen yapılabilmektedir. Türkiye’de yeni bir alan olan spor pazarlaması istenen seviyede olmasa da bununla ilgili çalışmaların hızlanması,gerekirse devlet teşvikinin sağlanması gereklidir. Daha çok spor merkezleri açılıp insanları spora teşvik etmeliyiz ki spor pazarlaması ülkemizde cazip bir alan olsun. Spor sektöründeki gelişmeler önümüzdeki yıllarda daha iyi yerlerde olacaktır.

 

KAYNAKÇA 

* Altunbaş, H. (2007) Sporun Pazarlaması ve Pazarlama İletişiminde Spor. Selçuk İletişim,(93-101)

* Altunbaş ,H.(2007) Sporun Pazarlaması ve Pazarlama İletişimde Spor,(94)

* Altunbaş,H.(2008) Pazarlama İletişimi ve Basketbol Pazarlaması Basketbol Seyircisi Üzerine Bir Araştırma.

* AKTAŞ, Z., ÇOBANOĞLU, G. YAZICILAR, İ., ER, N. (2006). Profesyonel Basketbolcularda Spora Özgü Başarı Motivasyon Düzeyinin Cinsiyetler Açısından Karşılaştırılması. Spormetre Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, IV (2), sayfa: 55-59

* Bozkurt, H. ve Kartal, R.(2008) Niğde Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi (2)2008,Spor Pazarlamasında Halkla İlişkiler ve Sponsorluk İlişkisi

* Ekmekçi, R.(2009) Pamukkale University School of Sport Sciences and Technolog, Pamukkale Journal of Sport Sciences,(23-30)

* GİRAY, C., GİRİŞKEN, Y. (2015). Taraftar Motivasyon Faktörlerinin Davranışsal Sadakat Üzerindeki Etkisi: Fenerbahçe Spor Kulübü Örneği. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 11, Yıl: 11, Sayı: 2

* Güçer,E.(2014) ULUSLARARASI SPOR ORGANİZASYONLARININ ETKİLERİ: 2013 MERSİN XVII. AKDENİZ OYUNLARI’NA YÖNELİK BİR UYGULAMA (150)

* İşler, D. ve Tüfekçi, Ö.(2014) Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi

* KARABIYIK, N. ve B. S. İnci, (2012), “Destinasyon Pazarlamasında Pazarlama Stratejisi ve Konumlandırma Çalışmalarına Kavramsal Yaklaşım”. İstanbul Journal of Social Sciences, Summer (1), 1-19.

* LAPA,T. Y., AĞYAR, E., BAHADIR, Z. ( 2012). Yaşam Tatmini, Serbest Zaman Motivasyonu, Serbest Zaman Katılımı: Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenleri Üzerine Bir İnceleme (Kayseri İli Örneği). Spormetre Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi. (2) , sayfa: 53-59

* SOYER, F., CAN, Y., GÜVEN, H., HERGÜNER, G., BAYANSALDUZ, M., TETİK, B. (2010). Sporculardaki Başarı Motivasyonu ile Takım Birlikteliği Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 1

* Şimşek,K.Y.(2010) Dünya Spor Endüstrisinde Ekstrem Sporların Gelişimi ve Yeri(23)

* Virontis,D.(2015) Contemporary sport club branding:Empirical findings on basketball and value-based conceptual constructs

* Çavuşoğlu,S.B.(2011) SPOR PAZARLAMASINDA ÜNLÜ SPORCU KULLANIMI(169)

* ULU, E. (2011). Kentsel Alanda Spor Sponsorluğunun Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi (Konya Örneği). Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Spor Yöneticiliği Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Konya

* Ustakara, F. (2016) SPOR KULÜPLERİ VE MARKA: İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ ÖRNEĞİNDE BİR ARAŞTIRMA (20)

0 comments

Spor Bilimleri literatüründe yetişkin bir erkekte üç ayrı vücut tipi belirlemiştir:

  • Endomorf
  • Mezomorf
  • Ektomorf

Kendi vücut tipinizi tanımak egzersiz ve beslenme programı uygulamak için olmazsa olmazlardandır. Daha verimli ve iyi bir vücut gelişimi için beslenmenizi de kas geliştirme programınızla birlikte vücut tipinize göre düzenleyebilirsiniz.

Endomorf Vücut Tipi

Endomorf vücut tipine sahip olan bir kişi doğal olarak bir vücut hacmine sahiptir. Tıknaz bir yapı, kısa kol ve bacaklara sahiptirler. Uzuvlarının kısa olması sebebiyle kısa boylu olabilirler.Yavaş metabolizması sebebiyle yağ oranını artırmaya ve kilo almaya eğilimli bir yapıya müsaittir. Erkeklerdeki genel fizyolojik özelliğe göre; öncelikle karın bölgesi ve bacaklar etkilenir. Sonuç olarak, vücudunu uyumlu bir hale getirmek ve kilosunu dengelemek için iki kat çaba sarf etmesi gerekmektedir.

Mezomorf Vücut Tipi

Mezomorf vücut tipine sahip bir kişinin özellikleri şu şekildedir:
Geniş bir vücut, gelişmiş kas ve eklemler uzun kemik yapıları… Bu vücut tipine sahip olanlar kas geliştirmeye daha müsaittir, fizikleri doğal olarak dikkat çekicidir. Güçlü kemik yapısına, kare bir yüz ve omuzlara, geniş bir gövdeye ve dar kalçalara sahiptir. Kilo problemi yoktur veya önemsizdir, kilo aldığında ise metabolik tüketim hızından dolayı çabuk verebilirler.

Ektomorf Vücut Tipi

Ektomorf vücut tipi, ince uzun bir siluet, ince ve uzun bir kemik yapısı ile karakteristik olarak kendisini belli eder. Genelde zayıf ve uzun bir fiziğe, ince eklemlere ve dar bir göğüs kafesine sahiptir. Bu vücut tipinin hızlı metabolik özelliğinden dolayı çok az yağ depolar. Bu yüzden de genellikle kilo almada ve kas kütlesini artırmada güçlük yaşarlar.

 

white

0 comments

Postür Analizi

Postür, vücudumuzun her bir kısmının pozisyonu ve dizilimi olduğu için, vücudun doğru şekilde durmasında hayatı önem taşımaktadır.

 devamı

0 comments

Psikolojik Açıdan Denizcilik ve Yelkencilik Sporları

Başta psikanalitik kökenli düşünürler Sigmund Freud, Alfred Adler ve Carl Gustav Jung olmak üzere, hemen her kuramcının insan kişiliğinin doğası üzerinde fikir birliğine vardıkları bir nokta vardır: Kişilik gelişiminde çocukluk yaşantılarının rolü çok önemlidir ve çocukluk yaşantılarının bıraktığı izler kolay kolay silinemez. İnsan kişiliğinin dinamiği ve motivasyonel ögeleri de çocuklukta olan bitenlerin satır aralarında saklıdır; yani her ne yapıp-ediyorsak, bir zamanlar yapıp-ettiklerimizdendir. Bu döngüsellik içerisinde şüphesiz büyük önem arz eden birçok başlık vardır ve bunların en kritikleri olduğunu düşündüğüm iki tanesine değinmek istiyorum: Sorumluluk ve özgüven.
 devamı

error: Content is protected !!