Tag: TFF

0 comments

SBT Yazırımız Özgür Türkalp, Fenerbahçe’nin gündemine almış olduğu olası bir çekilme kararında ne hangi olasılıkları değerlendirebileceğine dair bir makale yayınladı.

Daha öncede benzer süreçlerden geçen Barselona Futbol Kulübü ne yaptı ? Merak edenler için detaylar yazımızda:

Öncelikle Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrasında yaşanan olaylar artık Türkiye’de futbolun bir spor müsabakası dışında kalan her şeye dönüştüğünü kanıtlar hale gelmiştir. Geçmiş yazılarımda da bahsettiğim üzere yönetilemeyen yapısal sorunlar yüzünden artık futbol ülkemizde; spor yorumcularının değil, ceza hukukçularının üzerine yorum yaptığı bir uzmanlık alanı haline gelmiştir maalesef…

Sonuç olarak kanser olduğunu bildiğiniz bir hastaya ağrı kesici vermeye devam ettiniz zaman, kanserin yayılması ve hastanın komaya girmesinden başka bir şey beklemek hayalcilik değil de nedir? Türk futbolu da aynı bu şekilde artık kanserinin son evresini yaşıyor ve bu süreç sonucunda da daha zorlu bir aşama bekliyor gibi…

Şimdi güncel konumuza dönmemiz gerekirse, teknik anlamda Fenerbahçe’nin alacağı bir Türkiye Ligi’nden çekilme genel kurul kararı sonrasında Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün nasıl bir yol haritası izleyebileceği varsayımları üzerinde duralım.

Öncelikle mevcut kulüp yapısında futbol şubesi dışında bir çok profesyonel, yarı profesyonel ve amatör spor branşı daha olduğunu unutmamak lazım. Bu branşların hiç bir şekilde idari anlamda TFF Süper Lig tescilinden çekilmesi mevcut branşları etkilemeyecektir. Bu hususta Fenerbahçe Spor Kulübü’nün de sadece futbol şubesinden ibaret olmadığını, bir çok farklı branşta başarılı sporculara sahip olduğunu da unutmamak lazım…

Fenerbahçe’nin idari anlamda izleyebileceği yol haritası:

Senaryolar:

1)Avrupa Süper Ligi oluşumunu desteklemek ya da alternatif lig kurma düşüncesinde olan kulüplerle birlikte hareket etmek.

Dünya’da da bir çok ileri gelen futbol kulübü(Juventus, Real Madrid ve Barcelona gibi) mevcut liglerindeki idari yapıdan memnun olmadıkları için ortaya herkesin bildiği üzere kendilerinin kartları ele alacakları “Avrupa Süper Ligi” kurma önerisini atmışlardır. Fenerbahçe, kendi oynadığı ligden memnun olmayan ilk futbol kulübü değildir.

Juventus, Real Madrid ve Barcelona ortak açıklamalarında, Süper Lig projesinin “futbol endüstrisindeki mevcut sürdürülemez duruma çözüm getirmek amacıyla tasarlandığını” da belirtti. Açıklamada, 12 kurucu ekibin de futbolun uzun vadede hayatta kalabilmesi ve cazibesini koruyabilmesi için yapısal reformların şart olduğu konusunda görüş birliği içinde olduğu vurgulamıştı.

Mevcut yapının ve pasta dağılımın adil yapılmadığına inan başlıca kulüpler, UEFA çatısı altındaki organizasyonlar yerine kendi gelir dağılımlarını yönettikleri bir lig kurmaya yönelik girişimde bulunmuştur. Bu girişim tabiki de FIFA ve UEFA’nın siyasi gücüyle püskürtülmeye çalışılsa da ilk başkaldırı gerçekleşmiştir. Söz konusu lig kurma girişiminin güncel süreçlerini öğrenmek için aşağıdaki içeriğe tıklayabilirsiniz.

2)Popüler bir ligte bir futbol kulübü satın alınması:

Avrupa ve ya İngiltere’nin saygın liglerinden birisinde takım satın alarak takımın adına sponsorlukla Fenerbahçe isminin eklenmesi ve logo değişimi. Bilindiği üzere Türk kamuoyundan yakından tanınan Acun Ilıcalı gibi türk iş insanları Hull City gibi takımlar satın almakta ve istedikleri ve kulüplerin genel kurullarında kabül ettikleri takdirde Fenerbahçe Hull City gibi sponsorluklar alarak takımlarının isimlerini değiştirebileceklerdir.

3)Kulübün TFF Liglerine değil de başka ülke federasyonlarının liglerine başvuru yapılması:

Daha önce Barcelona’nın öncülük ettiği Katalonya eyaletinin bağımsızlık sürecinde tartışmaya açılan, Barcelona Futbol Kulübü’nün İspanyol La Liga’sından ayrılarak Premier Lig, Fransa ya da Belçika gibi liglerde oynaması konusu gündeme gelmişti. Bu söz konusu süreçte kulüp mevcut yapısını koruyarak , TFF ligine değil de örneğin La Liga’ya tescilini ilgili makamlara kabul ettirebilirse, daha önceden Barcelona’nın öncelik ettiği görüşmeler tekrardan denenebilme olasılığına sahiptir.

Yukarıda saymış olduğum bu varsayımlar tabiki adı üstünde mevcut senaryodan üretilen tahmini ihtimallerdir. Unutulmamalıdır ki günümüz küresel dünyasında hiç bir yapı ya da kurum ve ya kişi vazgeçilmez değildir. Tüm dünyada mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur… Buradaki kriz ve kaosa dönüşen yönetilemeyen süreçte bundan sonra atılacak tüm adımlar, belkide geri dönüşü mümkün olmayan yeni yollar ve ya ihtimaller açacaktır. 
Son olarak hiç kuşkusuz ki Türk futbolunun ilerlemiş kanser süreci çok daha ağrılı ve sıkıntılı günlere gebedir…

0 comments

Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.

Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:

Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.

Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.

Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.

Almanya’nın artıları ise:

a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.

UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak  minimum  3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi.  Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.

Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…

Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale

SBT®

Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true

 

error: Content is protected !!