SBT® olarak Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılların en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. 2021 yılında da omikron varyantına rağmen; dünya, Spor Bilimleri alanında ilerlemeye ve üretmeye devam ediyor !
Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2021” sıralamasına göre 2021 yılının ‘en iyi’ leri de belli oldu. 429 üniversiteden spor bilimleriyle ilişkili 485 bölümün çalışmaya dahil edildiği sıralamada, 2015-2020 yılları arasında üniversitelerin yapmış olduğu çalışmalar baz alındı.
Aday üniversitelerin seçiminde 2 ana kriter üzerinde durulurken, sıralama kriterleri ise 3 ana başlıkta incelendi. Araştırma çıktısı, araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliğinin ön plana çıktığı çalışmada; ilk 100’e Avrupa’dan 44, Amerika’dan 32, Asya’dan 22 ve Afrika’dan 2 üniversite sıralamaya girdi.
İşte Spor Bilimleri’nin en iyileri !
Antrenman yüklenmelerinin azalması veya tamamen ortadan kaldırılması durumunda fiziksel, fizyolojik ve biyolojik değişimleri içeren kondisyon özelliklerinin antrenman öncesi düzeye dönmesi durumuna antrenman biliminde “geriye dönüş ilkesi” veya “antrenmansızlaşma” (detraining) denmektedir (1). Antrenmanlara ara verme, müsabakaların programı dahilinde sonlanması gibi normal durumlarda olabileceği gibi hastalık, sporcu yaralanmaları ve müsabakaların ve antrenmanların gerçekleşmesine olanak vermeyen anormal sosyal olay durumlarında da oluşabilmektedir. Bilindiği üzere dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Koronavirüs pandemisi dolayısıyla hemen hemen bütün dünyada spor müsabakalarına ara verilmiştir. Ülkemizde ise 19 Mart 2020 tarihinde Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından başta Futbol ligleri olmak üzere Hentbol, Voleybol ve Basketbol liglerinin tamamının Koronavirüs salgınına yönelik tedbirler kapsamında ertelenmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla binlerce sporcuyu ilgilendiren bu kararın alındığı tarih, salgından korunmak amacıyla antrenmanlara ara veren sporcular için aynı zamanda antrenmansızlaşmanın başladığı tarih olarak ta kabul edilebilir. Antrenmansızlaşma üzerine araştırmalar yapan spor bilimciler bu durumu, süre olarak kısa dönem antrenmansızlaşma (4 hafta altı) ve uzun dönem antrenmansızlaşma (4 hafta üstü) olarak ikiye ayırmaktadır (2). Bu sınıflandırmadan yola çıkarak 19 Mart 2020 tarihi referans alındığında, ülkemizdeki sporcuların çoğunun kondisyonel özelliklerde daha fazla oranda kayıplara yol açan uzun dönem antrenmansızlaşma sürecine giriş yaptıkları söylenebilir.
Antrenman uzun süre ara vermenin sebep olduğu bu olumsuz sonuçlar Koronavirüs tedbirleri ortadan kalktıktan sonra sporcuları zorlu bir adaptasyon sürecinin beklediğini göstermektedir. Örneğin; Olimpik bir kürek sporcusu üzerine yapılan araştırmada, bu sporcunun antrenmanlara 8 hafta ara vermesinden sonra geçmiş performans düzeyine ulaşmasının 20 hafta sürdüğünü göstermiştir (5). Buna karşın, araştırmacılar düzenli antrenman süreci bitiminde azaltılmış şiddette ve frekanslarda yapılan antrenmanların düzenli kuvvet antrenmanı döneminde elde edilen kas kütlesini ve güç performansını koruyabildiğini belirtmişlerdir (6). Ayrıca araştırmacılar antrenmanlara ara verildiği dönemlerde performans kayıplarını minimize etmek adına sporculara ve antrenörlere kapsamı düşürülmüş uygun antrenman programları uygulanmalarını önermektedirler (7,8). Bu durum sporcuların antrenmanlara ara verdikleri dönemde azaltılmış şiddet, sıklık ve haciminde de olsa antrenmanlara devam etmelerinin önemini ortaya koymaktadır. Fakat Koronavirüs salgını tedbirlerinin ne kadar süreceğinin belirsizliği ve sporcuların antrenmanlarını gerçekleştirecekleri ortam ve olanakların kısıtlı olması bu tür antrenman programlarının uygulanmasında farklı yaklaşımlar kullanılmasını gerektirmektedir. Bu durumun farkında olan birçok antrenör Koronavirüs tedbirlerinden dolayı antrenmanlarına ara vermek zorunda olan sporcularına özel antrenman programları hazırlamışlar ve uzun dönem antrenmansızlaşmanın etkilerini en aza indirmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Koronavirüs tehlikesi ortadan kalktıktan sonra spor federasyonlarının müsabakalar başlamadan önce sporculara fiziksel ve fizyolojik adaptasyon için gerekli süreyi vereceği düşünülmektedir. Fakat bu sürenin endüstrileşen spor branşlarında olabilecek en asgari süre ile kısıtlanacağı unutulmamalıdır. Dolayısıyla sporcuların müsabakaların başlamasıyla birlikte optimal performans düzeylerine ulaşmaları salgın tedbirleri süresince yaptıkları antrenmanlar ile yüksek ilişkili olacaktır.
Bu tür antrenman programları uygulanırken Koronavirüs tedbirlerinden kaynaklanan sporcu yaşamındaki farklılaşmalar göz önünde bulundurulmalıdır. Programların uygulanmasında öncelikle diğer programlardan farklı olarak sporcunun mevcut ortamı ve olanakları tespit edilmeli ve egzersiz programları bu olanaklar içinde planlanmalıdır. Farklı olanaklara sahip sporcuların bireysel antrenman programları da farklı dizayn edilmelidir. Antrenmanların şiddet, kapsam ve sıklığı salgın süreci ile ilişkili ve olası normal antrenmanlara başlama süresi takip ve tahmin edilerek düzenlenmelidir. Spor branşının temel ve baskın motorik özellikleri üzerine egzersiz seçimleri yapılılırken bu egzersizlerin sporcuların yaşam alanlarında uygulanabilirliği göz önünde bulundurulmalıdır. Ek olarak egzersizleri destekleyen ekipman seçimlerinde ev ortamı gibi yaşam alanı içerisinde kullanılabilir olmasına dikkat edilmelidir. Bu süre içerisinde sporcuların beslenme ve kilo kontrolünün sağlanması en az antrenman programı kadar önem taşımaktadır. Sporcuların geridönütleri özenle takip edilmeli takım sporcularında motivasyonu sağlamak adına online uygulamalarla ortak antrenman seansları düzenlenmelidir. Hareketli ve enerjik bir yaşama sahip sporcuların salgın dolayısıyla durağan ve stresli bir ortamda olmalarının psikolojik etkileri göz ardı edilmemeli, motivasyonu ve psikolojik dayanıklılığı arttıran diyaloglar kurulmalıdır. Salgın önlemlerinin kademeli gevşetilmesi durumunda normal antrenman süreci başlasa dahi sosyal mesafe kurallarına uygun grup antrenmanları ve driller planlanmalı, sporcuların genel sağlığı korunmalıdır. Sağlık ihtiyaçlarımızın spor ihtiyaçlarımızdan öncelik gerektirdiğini unutmamalıyız.
Tüm sporcularımızla sağlıklı ve başarılı günlerde buluşmak dileğiyle…
Kaynakça
1. Fleck, Steven J. “Detraining: It’s effects on endurance and strength.” Strength & Conditioning Journal 16.1 (1994): 22-28.
2. Mujika, Iñigo, and Sabino Padilla. “Detraining: loss of training-induced physiological and performance adaptations. Part I.” Sports Medicine 30.2 (2000): 79-87.
3. Mujika, Iñigo, and Sabino Padilla. “Detraining: loss of training-induced physiological and performance adaptations. Part II.” Sports Medicine 30.3 (2000): 145-154.
4. Neufer, P. Darrell. “The effect of detraining and reduced training on the physiological adaptations to aerobic exercise training.” Sports Medicine 8.5 (1989): 302-320.
5. Godfrey, R. J., et al. “The detraining and retraining of an elite rower: a case study.” Journal of Science and Medicine in Sport 8.3 (2005): 314-320.
6. Tavares, Lucas Duarte, et al. “Effects of different strength training frequencies during reduced training period on strength and muscle cross-sectional area.” European journal of sport science 17.6 (2017): 665-672.
7. Joo, Chang Hwa. “The effects of short-term detraining on exercise performance in soccer players.” Journal of exercise rehabilitation 12.1 (2016): 54.
8. García-Pallarés, Jesús, et al. “Post-season detraining effects on physiological and performance parameters in top-level kayakers: comparison of two recovery strategies.” Journal of sports science & medicine 8.4 (2009): 622.
PROFESYONEL FUTBOLCU ALACAKLARI VE BUNLARIN TAHSİL YÖNTEMLERİ
Profesyonel futbolun küreselleşerek çok büyük bir ekonomi haline gelmesine paralel olarak profesyonel futbolcuların da kulüplerden olan hak ve alacakları ciddi oranda çeşitlilik ve artış göstermektedir. Dolayısıyla artık günümüzde, futbolu profesyonel bir meslek olarak icra eden futbolcular yaptıkları bu işten çok yüksek meblağlar kazanmaktadır. Ancak şu kadar var ki, değinilen futbolun globalleşmesi ve büyümesi sürecinde her ne kadar sporcuların kazançlarında ciddi bir artış olsa da spor kulüplerinin gelirlerinin artışı sporculardan çok daha geride kalmış ve buna bağlı olarak da profesyonel futbolcular, kulüplerden olan hak ve alacaklarını almakta zorluklar yaşamaktadırlar. Bu çalışmamızda ise futbolcuların spor kulüplerinden olan alacaklarının ifa edilmemesi halinde başvurabilecekleri hukuki yol ve çarelere değinmeye çalışacağız. Bu konuyla ilgili çalışmamıza geçmeden önce profesyonel futbolcuyu tanımlayalım.
Profesyonel Futbolcu : Profesyonel futbolcu kavramı TFF’nin Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 3. maddesinde “Bir kulüple yazılı sözleşme yapmış olan ve kendisine futbol faaliyetleri kapsamında yaptığı harcamalardan daha fazla miktarda ödeme yapılan futbolcudur.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlamadan anlaşıldığı üzere; bir futbolcunun profesyonel olarak kabul edilmesi için şu iki şartın birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Burada bahsi geçen sözleşme; profesyonel futbol kulübü ile futbolcu arasında yapılan ve futbolcunun, futbolculuk faaliyetlerini sözleşmenin diğer tarafı olan futbol kulübüne bağlı olarak sürekli şekilde yapmayı üstlendiği ve buna karşılık olarak da kulübün profesyonel futbolcuya ücret ödeme yükümlülüğü altına girdiği bir sözleşmedir. Bu tanımlamadan anlaşıldığı üzere, profesyonel futbolcu sözleşmelerinin asli unsurları; iş görme, bağımlılık, süreklilik ve ücrettir. Bu tanımlamadan çıkan bir diğer önemli husus ise futbolcunun akit imza ettiği diğer tarafın ilgili federasyon tarafından profesyonel futbol liglerinde mücadele edebilmesi için gerekli lisans verilmiş bir futbol kulübü olması gerektiği hususudur. Zira, mevzuatta yer alan açık hükümler uyarınca amatör bir futbol kulübünde profesyonel futbolcunun bulunabilmesi mümkün değildir.
Bahsi geçen sözleşmenin taslağı Türkiye Futbol Federasyonu tarafından matbu olarak yayımlanmaktadır. Uygulamada bu sözleşme, TFF tarafından yayımlanan sözleşme taslağının tarafların anlaşmaları doğrultusunda doldurulması ve karşılıklı imza edilmesi ile yapılmaktadır. Taraflar arasında bu sözleşmenin imza edilmesi ile profesyonel futbolculuk ilişkisi kurulmuş sayılmamakta olup taraflar arasındaki profesyonel futbolculuk ilişkisinin başlaması için yapılan sözleşmenin Türkiye Futbol Federasyonu tarafından tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir.
Talimattaki profesyonel futbolcu tanımında yer alan bu ikinci şart, profesyonel futbolcuları amatör futbolculardan ayırarak onlara profesyonellik statüsü kazandıran niteliktir. Bu şarta göre eğer futbolcu, futbolculuk faaliyetleri kapsamında yapmış olduğu seyahat, idman, konaklama vs. giderlerini aşan miktarda bir ödeme alıyorsa profesyonel olarak kabul edilebilecektir. Uygulamada ise taraflar arasında yapılan sözleşmelerde, futbolcunun futbolculuk faaliyetlerinden doğan tüm giderlerinin futbol kulübü tarafından karşılanacağı ve bunun haricinde futbolcuya belirli bir miktarda ücret ödemesi yapılacağı kararlaştırılmaktadır.
Nihayeten; ilgili talimatnamede geçen ve yukarıda izah etmeye çalıştığımız bu iki şartı da tamamıyla sağlayan futbolculara, profesyonel futbolcu denilmektedir. Profesyonel futbolcuyu açıkladıktan sonra ise konunun daha iyi anlaşılabilmesi için profesyonel futbolcu alacaklarını da kısaca izah etmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Profesyonel Futbolcu Alacakları : Profesyonel futbolcular, profesyonel futbol sözleşmeleri ile sözleşmenin diğer tarafı olan spor kulüpleri kapsamında futbolculuk faaliyetlerini sürekli ve bağımlı olarak yerine getirme taahhüdü altına girmektedir. Buna karşılık da ücrete hak kazanmaktadırlar. Futbolun eski zamanlarında sadece haftalık veya aylık ücret olarak kararlaştırılan bu ücretler futbol endüstri ve piyasasının büyüyüp genişlemesiyle birçok farklı alacak kalemini de içine alarak çeşitlenmiştir. İlgili talimat hükümlerini ve uygulamayı dikkate aldığımızda profesyonel futbolcuların kazanım sağladığı beş farklı alacak kaleminin olduğunu söyleyebiliriz.
Tüm bu alacak kalemlerinin net olarak mı yoksa brüt olarak mı ödeneceği sözleşmede serbestçe belirlenebilmektedir. Eğer bu ücret kalemlerinin net veya brüt olarak ödeneceği sözleşmede belirtilmemişse Yargıtay’ın ve Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun yerleşik içtihatları, sözleşmede belirlenen ücretin brüt ücret olduğu yönündedir. Nihayeten; profesyonel futbolcu alacaklarının bunlarla sınırlı olmadığını, daha birçok çeşitte de futbolcu alacak kaleminin olabileceğini ancak uygulamada en sık karşılaşılan futbolcu alacak kalemlerinin bunlar olduğunu belirtmek isteriz. Profesyonel futbolcuyu, profesyonel futbolcu sözleşmesini ve profesyonel futbolcuların hak edişlerini izah etmeye çalıştıktan sonra artık çalışma konumuz olan profesyonel futbolcu alacaklarının tahsili konusuna geçebileceğimizi düşünüyorum.
PROFESYONEL FUTBOLCU ALACAKLARININ TAHSİL YÖNTEMLERİ
Profesyonel futbolcuların spor kulüplerinden olan alacaklarının tahsil edilebilmesi için birden fazla yöntem mevcuttur. Bu çalışmamızda bu yöntemleri ve bu yöntemlerin işleyiş biçimlerini açıklamaya çalışacağız.
Anayasa mahkemesinin 18.01.2018 tarihinde vermiş olduğu karar ile artık bu yolun uygulaması oldukça azalmıştır. Anayasa Mahkemesinin 2018/7 K. numaralı kararında, futbolcu ile kulübü arasındaki ihtilaflar konusunda TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun münhasıran yetkili olmasına yönelik kanun hükmü, Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya aykırı bularak iptal edilmiş ve artık futbolcu ile futbol kulübü arasındaki alacak ihtilafından doğan uyuşmazlıkların taraflarca yetki anlaşması yapılmasına gerek olmaksızın genel mahkemelerde incelenmesinin önünü açmıştır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; eski hükmün ortadan kaldırılmış olması TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun bu tip ihtilafları yargılama yetkisini elinden almamış sadece bu yetkinin münhasırlığını kaldırarak genel mahkemelerin de bu konuda yetkili olmasını sağlamıştır. Taraflar eğer isterlerse aralarında anlaşarak aralarındaki uyuşmazlığın TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca incelenmesini isteyebilseler de uygulamada, tarafların özellikle de futbol kulüplerinin bu yolu tercih etmedikleri görülmektedirler. Zira TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca yapılan yargılamalar genel mahkemelere göre epey kısa sürede sonuçlandırılmakta ve alacaklı olan futbolcunun alacağına kavuşması da daha kısa sürede olmaktadır. Her ne kadar UÇK nezdinde yapılan yargılama kısa sürede sonuçlansa da borçlu olan taraf bu yola başvurma konusunda anlaşmayarak süreci uzatmaktadırlar.
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca verilen karar, mahkeme ilamı olarak kabul edilmediği için bu karar dayanak kabul edilerek borçlu kulüp aleyhine ilamlı icra takibi yapılamamaktadır. Uyuşmazlık Çözüm Kurulu kararının yayımlanmasından sonra alacaklı taraf, ilamsız icra yoluna veya Türkiye Futbol Federasyonu’na yazılı başvuru yoluna gidebilmektedir. Alacaklı tarafın her iki yola da başvurabilmesi mümkün olsa da borçlu kulübün federasyona, kendileri aleyhine alacaklı tarafından ayrıca cebri icra yoluna gidildiğini bildirmesi halinde, alacaklının federasyon nezdindeki başvurusu hükümsüz kalacaktır. Bu iki başvuru çeşidini de aşağıda detaylı olarak incelediğimiz için bu başlık altında daha fazla açıklamada bulunmayacağız.
Uygulamada en sık başvurulan yolların başında gelen bu metotta sporcunun alacağını tehsil edebilmesi için borçlu olan futbol kulübü aleyhine icra müdürlüğü vasıtasıyla ilamsız icra takibi başlatılmakta ve icra daireleri vasıtasıyla bu alacak tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Sporcu, vadesi olan ve vadesi gelmiş olan alacağı için doğrudan, vadesi belirtilmemiş bir alacak için ise borçlu kulübe ihtar çekip, ihtarının cevapsız kalmasından sonra bu yola başvurabilmektedir. Öncelikle, icra dairesi vasıtasıyla borçlu kulübe ödeme emri gönderilerek kulübe alacaklının icra takibi bildirilir. Bu ödeme emri ile borçlu kulübe, eğer alacağı kabul ediyorsa borcunu ödemesi, borcunu ödemediği halde kulübe ait malvarlıkları üzerinde haciz işleminin uygulanacağı, eğer bu alacak iddiasını kabul etmiyorsa başlatılmış olan bu takibe itiraz edebileceği bildirilmektedir. Uygulamada genellikle kulüpler yapılan bu icra takibine itiraz etmekte ve takibi durdurmaktadırlar. Bu itiraz karşısında ise alacaklının takibe devam edebilmesi için elindeki dayanak belgenin niteliğine göre itirazın iptali davası açması yahut itirazın kaldırılması yoluna başvurması gerekmektedir. Yalnız şu noktada belirtmek isteriz ki; itirazın kaldırılması veya iptali için başvurulan hukuki girişimin sonunda mahkeme, eğer borçlunun itirazını haklı bulur ve alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı kanaatine varırsa alacaklının iddia ettiği alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine hükmetmektedir. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme eğer borçlunun itirazını haksız bulur ve borçlunun bu itirazı kötüniyetli olarak yaptığı kanaatine varırsa borçluya alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine hükmetmektedir. Yapılan icra takibine borçlu tarafından hiç itiraz edilmemesi veya itiraz edilip de bu itirazın mahkeme tarafından kaldırılması veya iptal edilmesi durumunda yapılan takip kesinleşmiş olmaktadır. Bu aşamadan sonra başvurulabilecek alternatif yollar aşağıda kısa kısa anlatılmaya çalışılmıştır.
Klasik icra takip metodu olan bu alternatifte alacaklı futbolcunun talebi üzerine icra müdürlüğü vasıtası ile borçlu kulübe ait olan taşınır ve taşınmaz mallar üzerine haciz konulabilir. Haciz işlemi gerçekleştikten sonra ise yine alacaklının talebi ile haczedilen mallar icra dairesi vasıtasıyla satılır ve borca yeter miktarı alacaklıya, geri kalan kısmı da dosya borçlusuna ödenir.
Bu da klasik icra takip metotlarından birisidir. Bu yöntemde alacaklının talebi ile borçlunun hesabı olan bankalardaki hesaplarına hacizler konulmakta ve haczedildiği anda hesapta var olan borca yeter miktardaki para haczedilerek alacaklıya ödenmektedir. Bankaların yanısıra futbol kulüplerinin Türkiye Futbol Federasyonu ve Spor Toto Genel Müdürlüğü’nden olan hak ve alacakları da ilgili kurumlara haciz ihbarnamesi gönderilerek haczedilebilmektedir. Bu durumdaysa bankalara gönderilen haciz ihbarnamelerinin aksine, borçlu kulübün ilgili kurumda mevcut hak ve alacağı olmasa dahi ileride doğacak hak ve alacakları üzerinde haciz işleminin uygulanabilmesi hususudur. Bu iki yöntemin yanısıra borçlu kulübün alacaklı konumda bulunduğu bilinen üçüncü bir kuruma veya şahsa haciz ihbarnamesi gönderilerek ilgiliden, borçlu kulübe olan alacağını icra dosya alacaklısına ödemesi gerektiği söylenilebilir.
Bilindiği üzere, tüm spor kulüplerinin marka hakları bulunmaktadır. Bunlar da kanunlarımız uyarınca malvarlığı olarak kabul edilmektedirler. Buna bağlı olarak, yapılan icra takibinin kesinleşmesi ile borçlu kulüplere ait olan bu malvarlığı değeri üzerinde de haciz işlemleri uygulanabilmektedir. Bu yol için öncelikle ilgili markanın haczi için icra müdürlüğünden haciz kararı alınarak Türk Patent Enstitüsü’ne bu durum bir müzekkere ile bildirilir. Bu müzekkereyi alan Türk Patent Enstitüsü, ilgili marka üzerinde haciz işlemi uygulayarak bu durumu ilan eder. Daha sonrasında ise alacaklının talebi ile borçluya ait olan hacizli marka hakları satılabilmektedir. Ancak uygulamada spor kulüplerine ilişkin markaların satılabilmesinin daha açıkçası bir alıcı bulabilmesinin pek mümkün olmadığını belirtmek isteriz. Bir başka belirtmek istediğim husus ise bu paragraf kapsamında bahsedilen haciz işlemi 3289 sayılı Spor Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ek 9. Maddesinin açık hükmü uyarınca spor kulüplerinin isim hakları üzerinde uygulanamamaktadır. Son olarak da şunu belirtmek isterim ki; bir spor kulübü için manevi değeri oldukça yüksek olan ve kulübün adeta kimliği derecesinde olan marka haklarının haczedilmesinin spor etiğine çok uygun olmayacağı ve bu başvuru alternatifinin son çare olarak kullanılması gerektiği fikrindeyim.
Bu alternatif de bilindik takip hukuku uygulamalarındandır. Takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının talebi ile borçlu kulübe ait olan adrese icra memuru ile gidilerek, haciz mahallinde bulunan ve haczi mümkün olan menkuller üzerinde haciz işlemi uygulanarak bu menkuller muhafaza altına alınmakta ve daha sonrasında da haczedilen menkuller, alacaklının talebi ile satılabilmektedir. Bir üst alternatifte belirttiğimiz gibi bu alternatif de hukuken mümkün olsa da bu yola başvurmanın spor etiğine uygun kalmayacağı ve bu alternatifin de son çare olarak kullanılması gerektiği fikrinde olduğumu belirtmek isterim.
Teorik olarak bir üst alternatif ile aynı şey olsa da uygulamadaki farklılığından dolayı bu başvuru şeklini farklı bir alternatif çeşidi olarak ele almaktayım. Hasılat haczi; borçluya ait olduğu bilinen ve anlık satışlar ile nakit gelir elde edilen bir yere alacaklının talebi üzerine verilen icra müdürlüğü kararından sonra, icra memuru vasıtasıyla gelinerek, ilgili muhitte yapılan satış işlemlerinin sonlanmasını müteakip kasada bulunan meblağın haczedilmesidir. Bu uygulamanın, borçlusu spor kulübü olan takip dosyalarındaki en büyük uygulama alanı, borçlu spor kulübünün ev sahipliği yapmakta olduğu bir spor müsabakası için bilet satış gişelerinde yapılan hasılat haciz işlemleridir. Her ne kadar, ülkemizde getirilen passolig uygulamasından sonra bu alternatifin uygulanılabileceği müsabaka sayısı azalmış olsa da hala daha passolig kapsamı dışından tutulan birçok spor müsabakasının mevcuttur. Ufak bir dipnot olarak belirtmek gerekir ki, 6222 sayılı kanunun açık hükmü uyarınca passolig gelirlerinin haczedilebilmesi mümkün değildir.
Türkiye Futbol Federasyonu Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun kesin yetkisinin Anayasa Mahkemesi’nce kaldırılmasından sonra futbolcular ile borçlu kulüpler arasında sıklıkla başvurulmaya başlanılan bu alternatifte futbolcunun alacağının yargı kanalı ile tespit edilebilmesi için genel mahkemelerde dava açılmaktadır. Hangi mahkemenin görevli olduğu hususunda ise, İş Kanunumuzun 4-g maddesinin açık hükmü ile sporcuların, İş kanununun kapsamı dışında bıraklıması ve doktrin ve yargıtay içtihatlarındaki baskın tutumun futbolcu ile futbol kulübü arasındaki ilişkinin hizmet ilişkisi olduğu yönündeki görüş birliği hususları birlikte gözetildiğinde, futbolcu ile futbol kulübü arasındaki uyuşmazlıklarda, görevli mahkemenin, futbol kulübünün şirket olması halinde Asliye Ticaret Mahkemesi, futbol kulübünün dernek olması halinde ise Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Görevli mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen karar ile alacaklı futbolcu, borçlu aleyhine ilamlı icra takibi yapabilir veya mahkeme ilamı ile Türkiye Futbol Federasyonu’na başvurabilmektedir. Bu iki başvuru yolunu da kısaca inceleyelim.
Borçlu kulüp aleyhine ilamlı icra takibine girişilmesi.
Bu alternatif, yukarıdaki ilamsız icra yoluna başvuru ile birkaç farklılık haricinde tamamen benzerlik göstermekte olup bu başlık altında sadece bu farklılıklara değineceğiz. İlamlı icra yolunda, alacaklının talebi ile borçluya icra emri gönderilir ve bu emrin gönderilmesi ile takip kesinleşir. Bu yol ile yapılan takibe itiraz mümkün olmayıp ilamlı icra takibi sadece borçlu tarafından icranın geri bırakılması kararı alınmasıyla durdurulabilir. Bu farklılıkların haricinde futbolcunun alacağını tahsil edebilmek için başvurabileceği tüm alternatifler yukarıda açıkladığımız ilamsız icra yoluna başvuru başlığı altındaki alternatifler ile aynıdır. Bu yüzden burada tekrardan açıklama yapmayacağım.
Bu uygulamada, futbol kulübünden olan alacağını bir mahkeme ilamı veya Uyuşmazlık Çözüm Kurulu kararı ile ispat edebilen bir futbolcu, Türkiye Futbol Federasyonu’na yazılı olarak başvurarak borçlu futbol kulübünün transfer ettiği sporcularla yaptıkları sözleşmelerin Türkiye Futbol Federasyonu’nca tescil edilmelerine engel olabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise alacaklı futbolcu eğer cebri icra yoluna başvurmuş ve borçlu kulüp tarafından da bu durum TFF nezdinde ispat edilebilmiş ise Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 12/6 maddesindeki açık hüküm uyarınca TFF tarafından borçlu kulübe transfer yasağı yaptırımı uygulanamamaktadır. Ancak alacaklı tarafından her iki kuruma da başvurulmuşsa TFF’nin bu durumu kendiliğinde inceleme ve gözetme yetkisi yoktur. Yani, TFF tarafından alacaklının ayrıca cebri icra yoluna başvurmuş olmasından dolayı alacaklının, transfer yasağı uygulanması talebini reddedebilmesi veya uygulanan yaptırımı kaldırabilmesi için borçlu kulübün federasyona yazılı olarak başvurması ve alacaklı tarafından cebri icra yoluna başvurulduğunu ispatlaması gerekmektedir.
Bu alternatif aslında bir başvuru yolu olmamakla beraber yine de futbolcunun alacağına ulaşması için futbolcuya tanınmış bir hak olduğu için burada değerlendiriyoruz. Kulüpler her sene belli tarihler arasında kulüp lisans başvuru sürecine girmekte ve bu süreçte federasyon tarafından futbol kulüpleri sportif, mali, hukuki, altyapı ve idari açılardan denetlenmektedir. Bu kulüp-lisans sürecinde spor kulüplerinin futbolculara vadesi gelmiş borçlarının olması durumunda spor kulüpleri için yaptırımlar uygulanabilmektedir. Kulüpler ise bu durumun önüne geçebilmek için ya vadesi gelen borçlarını ödemeli yahut da vadesi gelen borcun alacaklısından muvafakatname almaları gerekmektedir. İşbu durumda da alacaklı futbolcu, kendisine ödeme yapılmasını isteyerek borçlu kulüpten olan alacağını tahsil edebilmektedir.
Tüm bu alternatiflerin haricinde, bir de FIFA’ya başvuru alternatifi vardır. Ancak bu yola sadece yabancı futbolcular başvurabilmektedir. Uygulamada gözlemleyebildiğimiz kadarıyla çok daha radikal kararlar alarak yaptırımlar uygulayabilen FIFA, yerli kulüplerimize çokça kere puan silme cezaları uygulamışken TFF ise bu yaptırım seçeneğine nadiren başvurmuştur. Yapmakta olduğumuz çalışma, teorik açıklamalardan ziyade uygulamadaki gözlemlerimden ibaret olduğundan ve daha bilgi paylaşabilecek kadar FIFA başvuru süreci hakkında tecrübe sahibi olmadığımdan dolayı bu konuda daha fazla açıklamalarda bulunmamın doğru olmayacağını düşündüğüm için bu çalışmayı burada nihayete erdiriyorum.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.
Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:
Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.
Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.
Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.
Almanya’nın artıları ise:
a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.
UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak minimum 3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi. Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.
Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…
Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale
SBT®
Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true