Category: SBTYayın

0 comments

Türk futbolunda iflas etmek kader mi?

Son yıllarda Türk futbolunun temel sorunlarından biri kulüp yönetimindeki istikrarsızlık ve ekonomik krizlerdir. Denizlispor, Malatyaspor gibi köklü kulüplerin yaşadığı finansal sıkıntılar ve yönetim boşlukları, bu durumun en çarpıcı örnekleridir. Bunun tam karşısında ise Bayern Münih gibi Avrupa’nın dev kulüpleri, finansal disiplini ve kurumsal yönetimiyle dikkat çekmektedir.

Denizlispor ve Y. Malatyaspor Sadece Bir Kaç Örnek

Denizlispor kongresinde aday çıkmaması ve mevcut yönetimin istifası, Türk futbolunun içinde bulunduğu yapısal sorunların bir özetidir. Kulübün anahtarlarının valilik ve belediyeye teslim edilmesi, futbol kulüplerinin profesyonellikten ne kadar uzaklaştığını gözler önüne seriyor. Kamu kurumlarına olan bu bağımlılık, bir kulübün sürdürülebilir bir iş modeli olmaktan ziyade, siyasi veya yerel bir sorumluluğa dönüştüğünü gösteriyor.

Benzer bir durum Yeni Malatyaspor’da da karşımıza çıkıyor. Yeni başkan Şahin Altınok’un açıklamaları, kulübün yaklaşık 20 milyon dolar borç içinde olduğunu ve bu borcun büyük bir kısmının futbolculara ait olduğunu ifade ediyor. “Bu kulübün bir lirası yok” ifadesi, Türk futbolundaki mali yönetim eksikliğini en çıplak haliyle ortaya koyuyor. Kulüplerin, futbolculara ve diğer paydaşlara olan borçlarını ödeyememesi, bu sistemin sürdürülemez olduğunu kanıtlıyor.

Bayern Münih Aldığından Fazlasını Veriyor

Bunun tam zıttı bir tabloyu ise Bayern Münih sergiliyor. 2023/24 sezonunda 1 milyar euro gelir açıklayan kulüp, toplam kârını %15 artırırken borçsuz bir finansal yapı sunuyor. Avrupa futbolunda bir marka haline gelen Bayern Münih, saha içindeki başarısını kurumsal yapısıyla destekliyor. Kulüp, sadece sportif başarı değil, aynı zamanda mali sürdürülebilirlik hedefliyor. Yönetimdeki profesyonellik ve şeffaflık, Almanya’nın ekonomik modeliyle birebir örtüşüyor.

Sorunun Anahtarı Türk Futbol Sevelerin Elinde

Türk futbolundaki bu çarpıcı yönetim krizi, kulüplerin plansızlığı ve popülist yaklaşımları ile ilişkilendirilebilir. Kulüplerin şeffaf mali denetimlerden geçmesi, gelir-gider dengesini sağlaması ve yönetimde liyakat esasını gözetmesi gerekiyor. Ayrıca, sportif başarıya odaklanmak kadar mali sürdürülebilirlik ve altyapıya yatırım da öncelikli olmalıdır.

Öte yandan, Bayern Münih gibi örnekler, Türk futbol kulüpleri için bir model olabilir. Ancak bu sadece yönetimsel bir değişim değil, aynı zamanda futbol kültürünün ve taraftar beklentilerinin de değişmesi gerektiğini gösteriyor. Devletin veya belediyelerin finansal destek sağlayıcı olmaktan çekilmesi ve kulüplerin kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi şart. Tabiki taraftarlar da kulüpleri buna zorlamalı…

Türk futbolu, Denizlispor ve Malatyaspor örneklerinde görüldüğü gibi büyük bir yapısal dönüşüme ihtiyaç duymaktadır. Avrupa’nın önde gelen kulüplerinden alınacak dersler, Türk futbolunun geleceği için bir rehber olabilir. Ancak bu değişim, kısa vadeli çözümlerle değil, uzun vadeli bir vizyon ve kararlılıkla ve futbol severlerin daha iyi bir finansal vizyonun ve yönetim anlayışının başarıya götüreceğini inanmasından geçmektedir.

SBT

0 comments

Spor ekonomisi, dünya genelinde ülkelerin ekonomik büyümesine ve toplumsal refahına katkıda bulunan önemli bir sektör olarak öne çıkıyor. Ancak tabloya bakıldığında Türkiye’nin bu alandaki performansı, diğer ülkelerle kıyaslandığında ciddi bir eksikliği ortaya koyuyor. İzlanda, Birleşik Krallık ve ABD gibi ülkelerin spor ekonomisine yaptığı katkılarla karşılaştırıldığında Türkiye’nin durumu, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ciddi bir değerlendirme gerektiriyor.

Ekonomiye Katkı: Potansiyel Kullanılamıyor, Kayıt Dışılık Fazla

Tabloya göre, spor ekonomisinin Türkiye’nin toplam GSYİH’ne katkısı sadece %0,1’ne karşılık geliyor. Bu oran, İzlanda’nın %2,57’lük, ABD’nin %4’lük katkısının yanında neredeyse yok denecek kadar küçük. Türkiye gibi genç nüfusu yüksek, spor yapmaya elverişli coğrafyası bulunan bir ülkenin bu denli düşük bir oranla temsil edilmesi, sektörün potansiyelinin doğru kullanılmadığının en büyük göstergesi. Tabiki en önemli varsayımlardan birisi de resmi rakamlara kayıt dışılığın etki edememesi. Yani spor sektöründeki kayıt dışılığı önlemede yeni spor yasası etkili olabilirse ilerleyen süreçlerde toplanan verilerde iyileşmeler görülebilir mi?

Kayıt dışılığın yanında bu durumun arkasında birçok sebep olduğu söylenebilir: yetersiz spor altyapısı, sponsorluk ve yatırım eksikliği, sporun bir sektör olarak görülmemesi ve etkili politikaların oluşturulamaması. Türkiye, sporun yalnızca bir eğlence veya bireysel aktivite olarak görüldüğü bir algıyı değiştirmekte başarısız olmuştur. Oysa spor, modern ekonomilerde devasa bir endüstriye dönüşmüş, medya haklarından turizme, sponsorluklardan altyapı yatırımlarına kadar birçok alanı içine alan bir sektör haline gelmiştir.

İstihdamda Büyük Farklar

İstihdam yaratma potansiyeli de spor ekonomisinin bir diğer önemli göstergesidir. Türkiye’de spor sektörü sadece 100 bin kişiye iş imkânı sunarken, ABD’de bu sayı 2 milyon, Birleşik Krallık’ta 1,25 milyon, İspanya’da ise 1,2 milyon düzeyindedir. Türkiye’nin spor alanında istihdam yaratma kapasitesinin bu kadar düşük olması, sektördeki yapısal sorunların ve liyakatsizliğin açık bir yansımasıdır. Ülkemizdeki yüzlerce spor bilimi fakültesinden binlerce mezun verirken, bu pasta neden nitelikli insanlarla paylaşılmıyor?

Sporun daha geniş kitlelere yayılmasını teşvik eden altyapı yatırımları ve eğitim programlarının eksikliği bu tabloyu doğuran nedenlerden biridir. Ayrıca, Türkiye’de profesyonel sporlar dışında kalan amatör branşların genellikle ihmal edilmesi, sektörde çeşitliliğin oluşmasını engellemekte ve istihdam olanaklarını sınırlandırmaktadır. Yeni spor yasasıyla kulüplerin kayıt dışı istihdamının ve gösterilenle gerçekleşen rakamlar arasındaki farkın azalması hedefleniyor. 

Yatırım Eksikliği ve Politika Uygulama Eksikliği

Sporun ekonomik bir değer yaratabilmesi için doğru yatırımlar ve uzun vadeli stratejiler gereklidir. Ancak Türkiye, spor ekonomisine yönelik ciddi ve sürdürülebilir yatırımlar yapmaktan uzak görünmektedir. Stadyum inşaatları gibi tek yönlü projeler, spor ekonomisine geniş bir katkı sağlamaktan ziyade, kısa vadeli popülist ihtiyaçlara yönelik olduğu görülmektedir. Bugün milyonlarca vatandaşımıza dönebilecek bir yatırım sadece bir oyuncunun bonservis bedelini karşılamak için harcanmasa çok şey değişebilir belki de…

Sporun tabana yayılamaması, amatör branşların ihmal edilmesi ve uluslararası alanda başarı getirecek sporcuların yetiştirilmesine yönelik ciddi bir planlamanın olmaması, olan planlamalarında çıktılar beklenmeden değiştirilmesi, Türkiye’yi küresel rekabette geride bırakmaktadır. Özellikle medya hakları ve sponsorluk gelirleri gibi alanlarda, Türkiye uluslararası standartların çok gerisinde kalmaktadır.

Çıkış Yolu Var mı?

Türkiye’nin spor ekonomisindeki mevcut durumunu düzeltmesi için kapsamlı bir strateji geliştirmesi şarttır. Sporun ekonomik ve toplumsal etkisini artırmak adına şu adımlar atılabilir:

            1.         Spor Altyapısının Güçlendirilmesi: Tesis yatırımları, sadece profesyonel değil, amatör ve halk sporlarını da kapsayacak şekilde planlanmalıdır.

            2.         Eğitim ve Gençlere Yatırım: Okullarda spor eğitiminin artırılması ve gençlerin spora daha fazla yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

            3.         Sponsorluk ve Medya Gelirlerinin Artırılması: Spor organizasyonlarının uluslararası alanda tanıtımı yapılarak sponsorluk gelirleri artırılabilir.

            4.         Çeşitli Branşlara Destek: Futbol dışındaki spor branşlarına da daha fazla kaynak ayrılmalı ve bu alanlarda sporcu yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Futbolda da ciddi şekilde altyapı yatırım taahhütleri alınmadan profesyonel şubelerin harcama izinleri sağlanmamalıdır.

            5.         Kayıt Dışı Spor Ekonomisinin Önlenmesi: Kulüplerin eski yasa ile konuşlanmış olduğu yapı, eski dünya düzenine ait olmasından dolayı kulüplerin ne gelir elde etmesine imkân tanıyordu ne de kamu kaynaklarını bürokrasiden dolayı etkin kullanmasına… Yeni spor yasasıyla amatör kulüp, profesyonel şirket kulübü ayrımı sunan yapıyla kayıt dışılığın önlenmesi için önemli bir hukuki zemin oluşmuş oldu.

Sonuç olarak, yüksek potansiyel, doğru yatırımlar ve vizyonla değerlendirilmediği sürece Türkiye, spor ekonomisinde küresel rekabetin gerisinde kalmaya devam edecektir. Şayet ki yapılan düzenlemelerin süratli bir şekilde uygulanması sağlanırsa, hızlı bir şekilde iyileşme ve ülke potansiyelinin sonuçlara yansıdığını günler göreceğimiz yakındır…

Kaynaklar:

1)EUROSTAT Employment in sport

2) La Liga Instutition

Türkiye Spor STK’ları Komisyonu

0 comments

SBT Yazırımız Özgür Türkalp, Fenerbahçe’nin gündemine almış olduğu olası bir çekilme kararında ne hangi olasılıkları değerlendirebileceğine dair bir makale yayınladı.

Daha öncede benzer süreçlerden geçen Barselona Futbol Kulübü ne yaptı ? Merak edenler için detaylar yazımızda:

Öncelikle Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrasında yaşanan olaylar artık Türkiye’de futbolun bir spor müsabakası dışında kalan her şeye dönüştüğünü kanıtlar hale gelmiştir. Geçmiş yazılarımda da bahsettiğim üzere yönetilemeyen yapısal sorunlar yüzünden artık futbol ülkemizde; spor yorumcularının değil, ceza hukukçularının üzerine yorum yaptığı bir uzmanlık alanı haline gelmiştir maalesef…

Sonuç olarak kanser olduğunu bildiğiniz bir hastaya ağrı kesici vermeye devam ettiniz zaman, kanserin yayılması ve hastanın komaya girmesinden başka bir şey beklemek hayalcilik değil de nedir? Türk futbolu da aynı bu şekilde artık kanserinin son evresini yaşıyor ve bu süreç sonucunda da daha zorlu bir aşama bekliyor gibi…

Şimdi güncel konumuza dönmemiz gerekirse, teknik anlamda Fenerbahçe’nin alacağı bir Türkiye Ligi’nden çekilme genel kurul kararı sonrasında Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün nasıl bir yol haritası izleyebileceği varsayımları üzerinde duralım.

Öncelikle mevcut kulüp yapısında futbol şubesi dışında bir çok profesyonel, yarı profesyonel ve amatör spor branşı daha olduğunu unutmamak lazım. Bu branşların hiç bir şekilde idari anlamda TFF Süper Lig tescilinden çekilmesi mevcut branşları etkilemeyecektir. Bu hususta Fenerbahçe Spor Kulübü’nün de sadece futbol şubesinden ibaret olmadığını, bir çok farklı branşta başarılı sporculara sahip olduğunu da unutmamak lazım…

Fenerbahçe’nin idari anlamda izleyebileceği yol haritası:

Senaryolar:

1)Avrupa Süper Ligi oluşumunu desteklemek ya da alternatif lig kurma düşüncesinde olan kulüplerle birlikte hareket etmek.

Dünya’da da bir çok ileri gelen futbol kulübü(Juventus, Real Madrid ve Barcelona gibi) mevcut liglerindeki idari yapıdan memnun olmadıkları için ortaya herkesin bildiği üzere kendilerinin kartları ele alacakları “Avrupa Süper Ligi” kurma önerisini atmışlardır. Fenerbahçe, kendi oynadığı ligden memnun olmayan ilk futbol kulübü değildir.

Juventus, Real Madrid ve Barcelona ortak açıklamalarında, Süper Lig projesinin “futbol endüstrisindeki mevcut sürdürülemez duruma çözüm getirmek amacıyla tasarlandığını” da belirtti. Açıklamada, 12 kurucu ekibin de futbolun uzun vadede hayatta kalabilmesi ve cazibesini koruyabilmesi için yapısal reformların şart olduğu konusunda görüş birliği içinde olduğu vurgulamıştı.

Mevcut yapının ve pasta dağılımın adil yapılmadığına inan başlıca kulüpler, UEFA çatısı altındaki organizasyonlar yerine kendi gelir dağılımlarını yönettikleri bir lig kurmaya yönelik girişimde bulunmuştur. Bu girişim tabiki de FIFA ve UEFA’nın siyasi gücüyle püskürtülmeye çalışılsa da ilk başkaldırı gerçekleşmiştir. Söz konusu lig kurma girişiminin güncel süreçlerini öğrenmek için aşağıdaki içeriğe tıklayabilirsiniz.

2)Popüler bir ligte bir futbol kulübü satın alınması:

Avrupa ve ya İngiltere’nin saygın liglerinden birisinde takım satın alarak takımın adına sponsorlukla Fenerbahçe isminin eklenmesi ve logo değişimi. Bilindiği üzere Türk kamuoyundan yakından tanınan Acun Ilıcalı gibi türk iş insanları Hull City gibi takımlar satın almakta ve istedikleri ve kulüplerin genel kurullarında kabül ettikleri takdirde Fenerbahçe Hull City gibi sponsorluklar alarak takımlarının isimlerini değiştirebileceklerdir.

3)Kulübün TFF Liglerine değil de başka ülke federasyonlarının liglerine başvuru yapılması:

Daha önce Barcelona’nın öncülük ettiği Katalonya eyaletinin bağımsızlık sürecinde tartışmaya açılan, Barcelona Futbol Kulübü’nün İspanyol La Liga’sından ayrılarak Premier Lig, Fransa ya da Belçika gibi liglerde oynaması konusu gündeme gelmişti. Bu söz konusu süreçte kulüp mevcut yapısını koruyarak , TFF ligine değil de örneğin La Liga’ya tescilini ilgili makamlara kabul ettirebilirse, daha önceden Barcelona’nın öncelik ettiği görüşmeler tekrardan denenebilme olasılığına sahiptir.

Yukarıda saymış olduğum bu varsayımlar tabiki adı üstünde mevcut senaryodan üretilen tahmini ihtimallerdir. Unutulmamalıdır ki günümüz küresel dünyasında hiç bir yapı ya da kurum ve ya kişi vazgeçilmez değildir. Tüm dünyada mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur… Buradaki kriz ve kaosa dönüşen yönetilemeyen süreçte bundan sonra atılacak tüm adımlar, belkide geri dönüşü mümkün olmayan yeni yollar ve ya ihtimaller açacaktır. 
Son olarak hiç kuşkusuz ki Türk futbolunun ilerlemiş kanser süreci çok daha ağrılı ve sıkıntılı günlere gebedir…

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELER

SBT® olarak Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılların en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. 2023 yılında da spor bilimleri alanın da dijitalleşme ve teknoloji kullanımının artmasıyla gelişip yayılmaya devam ederken, kariyerli üniversiteler mezunlarına uluslararası nitelikte refah sunuyor.

İyi Üniversitelerden Mezun Olan Öğrenciler Yüksek Ücretler Alıyor
İyi Üniversitelerden mezun öğrenciler dünyada ortalama 100.000$ yıllık ücretle iş bulabiliyor. 2023 Kasım verilerine göre ABD’de bu yıl spor bilimciler daha çok kazandılar. Ortalama ücretin yanı sıra ekstra deneyimli ve nitelikli spor bilimcilerin maaşları ise 140.000$ ‘ın üzerinde seyrediyor.

Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2023” sıralamasına göre 2023 yılının ‘en iyi’ leri de belli oldu. 460 üniversiteden spor bilimleriyle ilişkili 523 bölümün çalışmaya dahil edildiği sıralamada, 2018-2022 yılları arasında üniversitelerin yapmış olduğu çalışmalar baz alındı.

Aday üniversitelerin seçiminde 2 ana kriter üzerinde durulurken, sıralama kriterleri ise 3 ana başlıkta incelendi. Araştırma çıktısı, araştırma kalitesi ve  uluslararası işbirliğinin ön plana çıktığı çalışmada sıkı rekabet içindeki üniversiteler yine yerini aldı.

Puantajda Nitelik Ön Planda

Araştırma çıktısı , araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliği kriterlerinin göz önünde bulundurulduğu araştırmada; maalesef ki yine Türkiye’den herhangi bir üniversite ilk 300 arasına girmedi.

Maalesef Bu Yılda İlk 300’e Hiç Bir Türk Üniversitesi Giremedi

Sıralamada İran , Tunus ve Çin gibi ülkelerin spor bilimleri bölümleri yer alırken hiç bir Türk üniversitemiz spor bilimleri alanında ilk 300’e girememiştir.

İŞTE EN İYİ SPOR BİLİMLERİ’NİN İLK 5’İ:

1. Deakin University School of Exercise and Nutrition Sciences
Department of Physical Activity and Health


2.University of Copenhagen Department of Nutrition, Exercise and Sports
Institute of Sports Medicine

3. Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences

4. University of Verona Faculty of Exercise and Sport Science
Sport, Mountains, and Health Research Center


5. Vrije Universiteit Amsterdam Faculty of Behavioural and Movement Science

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE 2022 YILININ EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELERİ

SBT® olarak Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılların en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. 2022 yılında da dijitalleşme ve 4. sanayi devriminin etkisiyle; dünya, Spor Bilimleri alanında ilerlemeye ve üretmeye devam ediyor !

Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2022” sıralamasına göre 2022 yılının ‘en iyi’ leri de belli oldu. 460 üniversiteden spor bilimleriyle ilişkili 516 bölümün çalışmaya dahil edildiği sıralamada, 2017-2021 yılları arasında üniversitelerin yapmış olduğu çalışmalar baz alındı.

Aday üniversitelerin seçiminde 2 ana kriter üzerinde durulurken, sıralama kriterleri ise 3 ana başlıkta incelendi. Araştırma çıktısı, araştırma kalitesi ve  uluslararası işbirliğinin ön plana çıktığı çalışmada sıkı rekabet içindeki üniversiteler yine yerini aldı.

İşte ilk 50’den başlayarak Spor Bilimleri’nin en iyileri !

Puantajda Nitelik Ön Planda

Araştırma çıktısı , araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliği kriterlerinin göz önünde bulundurulduğu araştırmada; maalesef ki yine Türkiye’den herhangi bir üniversite ilk 300 arasına girmedi.

İŞTE EN İYİ SPOR BİLİMLERİ’NİN İLK 5’İ:

1. Deakin University School of Exercise and Nutrition Sciences
Department of Physical Activity and Health


2. Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences

3.University of Copenhagen Department of Nutrition, Exercise and Sports
Institute of Sports Medicine

4. University of Verona Faculty of Exercise and Sport Science
Sport, Mountains, and Health Research Center


5. Vrije Universiteit Amsterdam Faculty of Behavioural and Movement Science




0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE 2020 YILININ EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELERİ

SBT® olarak Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılların en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. 2020 yılında da küresel pandemi ile geçen bir yıla rağmen; dünya, Spor Bilimleri alanında ilerlemeye ve üretmeye devam ediyor !

Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2020” sıralamasına göre 2020 yılının ‘en iyi’ leri de belli oldu. 429 üniversiteden spor bilimleriyle ilişkili 485 bölümün çalışmaya dahil edildiği sıralamada, 2015-2019 yılları arasında üniversitelerin yapmış olduğu çalışmalar baz alındı.

Aday üniversitelerin seçiminde 2 ana kriter üzerinde durulurken, sıralama kriterleri ise 3 ana başlıkta incelendi. Araştırma çıktısı, araştırma kalitesi ve  uluslararası işbirliğinin ön plana çıktığı çalışmada; ilk 100’e Avrupa’dan 44, Amerika’dan 32, Asya’dan 22 ve Afrika’dan 2 üniversite sıralamaya girdi.

İşte ilk 50’den başlayarak Spor Bilimleri’nin en iyileri !


World RankUnitTotal ScoreScore on  PUB
50University of Extremadura Faculty of Sport Science44.015.8
49University of Illinois at Chicago Department of Kinesiology and Nutrition44.124.6
48Maastricht University Department of Human Movement Science44.212.5
47University of Cape Town Division of Exercise Science and Sports Medicine44.328.4
45University College Dublin Institute of Sport and Health44.533.5
45University of Groningen Department of Human Movement Science
Department of Sports Medicine
44.540.6
44University of Michigan-Ann Arbor School of Kinesiology45.039.6
43University of Porto Faculty of Sport45.151.3
41University of South Australia Alliance for Research in Exercise, Nutrition and Activity (ARENA)45.331.7
41University of Toronto Faculty of Kinesiology and Physical Education45.346.6
40Norwegian University of Science and Technology – NTNU Department of Neuromedicine and Movement Science
K.G. Jebsen Center for Exercise in Medicine
45.534.4
39AUT University School of Sport and Recreation45.629.5
38University of North Carolina at Chapel Hill Center for Human Movement Science
Department of Exercise and Sport Science
46.044.9
37Laval University Department of Kinesiology46.315.4
36La Trobe University Department of Rehabilitation, Nutrition and Sport
La Trobe Sport and Exercise Medicine Research Centre
46.646.5
35McMaster University Department of Kinesiology47.034.3
34Technical University of Munich Department of Orthopaedic and Sports Medicine
Department of Sport and Health Sciences
47.453.8
33Simon Fraser University Department of Biomedical Physiology and Kinesiology47.928.2
32Queen’s University School of Kinesiology and Health Studies48.731.0
30Queensland University of Technology School of Exercise and Nutrition Science
School of Human Movement Studies
50.031.5
30University of Waterloo Department of Kinesiology50.046.9
29University of Granada Faculty of Sports Sciences50.352.7
27KU Leuven Faculty of Kinesiology and Rehabilitation Sciences50.842.6
27University of Alberta Faculty of Kinesiology, Sport, and Recreation50.847.3
25The University of Newcastle, Australia Applied Sports Science and Exercise Testing Laboratory
The Priority Research Centre for Physical Activity and Nutrition
50.937.3
25The University of Western Australia School of Sport Science, Exercise and Health50.938.4
24Curtin University School of Physiotherapy and Exercise Science52.059.2
23Edith Cowan University School of Exercise and Health Sciences52.935.3
22Australian Catholic University School of Exercise Science53.126.2
21York University School of Kinesiology and Health Science56.045.7
20University of Florida Department of Applied Physiology and Kinesiology
Department of Tourism,Recreation and Sport Management
56.142.4
19University of Sao Paulo School of Physical Education and Sport56.564.8
18University of Illinois at Urbana-Champaign Department of Kinesiology and Community Health
Department of Recreation,Sport and Toursim
57.766.8
17German Sport University Cologne German Sport University Cologne60.589.7
15Ghent University Department of Movement and Sport Science61.146.3
15University of Birmingham School of Sport, Exercise and Rehabilitation Sciences61.157.0
14University of British Columbia Allan Mcgavin Sports Medical Center
School of Health and Exercise Science
School of Kinesiology
61.274.8
13University of South Carolina – Columbia Department of Exercise Science
Department of Hospitality, Retail and Sport Management
Department of Physical Education and Athletic Training
62.849.5
12Liverpool John Moores University School of Sport and Exercise Sciences65.863.7
11The University of Calgary Faculty of Kinesiology69.768.3
9University of Jyvaskyla Faculty of Sport and Health Sciences69.872.7
9Victoria University College of Sport and Exercise Science
Institute for Health and Sport (IHES)
69.880.5
8Vrije Universiteit Amsterdam Faculty of Behavioural and Movement Sciences70.096.4
7University of Southern Denmark Department of Sports Science and Clinical Biomechanics70.468.3
6The University of Queensland School of Human Movement and Nutrition Sciences76.275.1

Puantajda Nitelik Ön Planda

Araştırma çıktısı , araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliği kriterlerinin göz önünde bulundurulduğu araştırmada; maalesef ki yine Türkiye’den herhangi bir üniversite ilk 300 arasına girmedi.

İŞTE EN İYİ SPOR BİLİMLERİ’NİN İLK 5’İ:

  1. University of Copenhagen Department of Nutrition, Exercise and Sports
    Institute of Sports Medicine

2. Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences

3. Deakin University School of Exercise and Nutrition Sciences
Department of Physical Activity and Health


4. University of Verona Faculty of Exercise and Sport Science
Sport, Mountains, and Health Research Center


5. Loughborough University School of Sport, Exercise and Health Sciences


Araştırmanın tamamı için:

0 comments

Sporcu içecekleri egzersiz öncesinde, esnasında ve sonrasında kullanılabilen bileşiminde sıvı, karbonhidrat ve elektrolitler bulunan solüsyonlardır. Sporcu içecekleri temel olarak üç amaçla kullanılır. Bunlar egzersiz esnasında sıvı kaybının engellenmesi, enerji kaynağı olarak karbonhidrat desteği sağlanması ve terleme yoluyla kaybedilen elektrolitlerin yerine konmasıdır. Piyasada satılan tüm sporcu içeceklerinin içeriği ve yoğunluğu bu amaçlara yönelik ayarlanmaktadır.(6)

İlk sporcu içeceğinin üretimi 1965 yılında sıcak havada müsabakaya çıkan futbolcuların performansının neden azaldığının sorgulanmasıyla başlamıştır. Araştırmacılar sporcuların sıvı ve elektrolit kaybettiğini düşünmüşler ve ilk karbonhidrat elektrolit içerikli sporcu içeceğini geliştirmişlerdir.(7) Günümüzde ise sporcu içecekleri birçok sporcu tarafından yaygın olarak tüketilmektedir. Örneğin, Türkiye’de elit sporcular üzerinde yapılan bir çalışma sporcuların antrenman ve müsabaka esnasında sudan sonra en yaygın olarak sporcu içeceklerini tüketmeyi tercih ettiklerini göstermiştir (Su içme oranı: %41.3, Sporcu içeceği içme oranı %18.6).(8) Amerika Birleşik Devletleri verileri incelendiğinde ise sporcu içeceklerinin tüketim miktarının her yıl arttığı ve pazar payının 2005 yılında 200 milyon dolarken 2020 yılında 1 milyar 200 milyon dolara ulaştığı görülmektedir.(7) 

Egzersiz esnasında ihtiyaç duyulan enerjinin hemen hemen tamamı karbonhidrat ve yağlardan sağlanmaktadır.(9) İnsan vücudunda enerji ihtiyacını günlerce aralıksız karşılayabilecek kadar yağ deposu bulunmasına karşın karbonhidrat depoları oldukça sınırlıdır ve sadece birkaç saatlik egzersizle bile tükenebilmektedir. Egzersiz esnasında karbonhidrat depolarının tükenmesi ile yorgunluk artmakta ve spor performansı düşmektedir. Bu yüzden sporcuların egzersiz öncesi, esnası ve sonrasında karbonhidrat kaynağı besinler tüketmeleri önerilmektedir.(10) 

Sporcuların egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında ihtiyaç duydukları karbonhidrat miktarı Tablo 1’de gösterilmiştir. Buna göre sporculara egzersizden 1-4 saat kadar önce vücut ağırlığının her bir kilogramı için 1-4 gram karbonhidrat alımı önerilmektedir. 45 dakikaya kadar süren egzersizler için karbonhidrat alımına gerek duyulmazken, 1-2.5 saat süren egzersizlerde egzersiz esnasında saatte 30-60 gram karbonhidrat alımı, 2.5 saat üzeri egzersizlerde saatte 90 grama kadar karbonhidrat alımı önerilmektedir. Ayrıca egzersiz sonrasında ilk 4 saat içinde vücut ağırlığının her bir kilogramı için 1.0-1.2 gram karbonhidrat alımı yapılmasının boşalan glikojen depolarının hızlıca dolması açısından gerekli olduğu vurgulanmıştır.(10) 

Karbonhidratlara ek olarak egzersiz esnasında vücutta sıvı ve elektrolit kaybı da oluşmaktadır. Egzersiz sırasında terleme yoluyla sodyum kaybının artmasının hiponatremi oluşturarak performansı düşürdüğü ve kas kramplarını tetiklediği rapor edilmiştir. Terlemeye bağlı olarak vücut ağırlığının %2 ve üzeri düşmesinin ise aerobik kapasiteyi, mental ve bilişsel fonksiyonları olumsuz etkilediği bulunmuştur.(11) Bu nedenle sporculara egzersiz esnasında karbonhidrat, sıvı ve elektrolit içeren içecekler önerilmektedir ancak karbonhidratların enerji kaynağı olarak kullanılabilirliğinin sınırlı olması, karbonhidrat veya elektrolit içeriği yüksek olan besinlerin egzersiz esnasında gastrointestinal problemler yaratması nedeniyle sporculara en uygun performansın sağlanması için %6-8 konsantrasyonda karbonhidrat, 500-700 mg/litre sodyum ve 800-2000 mg/litre potasyum içeren sporcu içeceklerini önerilmektedir. Bu aralıklardaki solüsyonların intestinal sistemden karbonhidrat emilimini en yüksek seviyede tuttuğu, yeterli enerji desteği sağladığı ve gastrik boşalma için ideal koşullar yarattığı belirtilmiştir.(11,12) 

Egzersiz türlerine göre sporcu içeceklerinin spor performansına etkisini değerlendiren bir çalışmada, kısa süreli yoğun egzersizler için egzersiz öncesinde ve esnasında sporcu içeceklerinin iyi bir destek olabileceği, uzun ve aralıklı egzersizler için sporcu içeceklerinin yüksek derecede etkili olduğu belirtilmiştir. Ayrıca uzun süreli dayanıklılık egzersizlerinde hem karbonhidrat depolarının boşalmasının hem de sıvı elektrolit kaybının engellenmesi için düşük karbonhidrat içeren içeceklerin performansa katkı sağlayabileceği vurgulanmıştır.(6) Brink-elfagoun ve ark. tarafından yapılan bir araştırmada ise sporcu içeceğinin plaseboya göre fiziksel performansı anlamlı derecede arttırdığı ve güç düşüşlerinde azalma sağladığı gösterilmiştir.(13)

Sporcu içeceklerinin spor performansı üzerine etkisi oldukça değerlidir fakat sağlığı olumsuz yönde etkileyebileceğini gösteren çalışmalar da mevcuttur. Yaşları 9-16 arasında değişen 7549 adölesan üzerinde yapılan bir çalışmada bireylerin günde kaç porsiyon sporcu içeceği içtikleri tespit edilmiştir. 3 yıllık takip sonrasında günde tüketilen sporcu içeceği miktarı bir porsiyon arttıkça adölesanların Beden Kütle İndeksi (BKİ) erkeklerde 0.30, kızlarda 0.33 birim arttığı saptanmıştır. Dolayısıyla sporcu içecekleri ve obezite arasında ilişki olduğu vurgulanmıştır.(14) 11-14 yaş arasındaki çocuklarda yapılan başka bir araştırmada ise sporcu ve enerji içeceği tüketen bireylerde dişte erozyon oluşumunun daha fazla olduğu görülmüştür. Bu etkinin her iki içeceğinde Ph’sının 3-4 arasında olmasının etkili olduğu belirtilmiştir.(15) 

ENERJİ İÇECEKLERİ 

İlk enerji içeceği olan Lipovitan D 1960 yılında Japonya’da piyasaya sürülmüştür. 1987 yılında Avusturya’da taurin içeren enerji içeceğinin satışa sunulmasıyla enerji içecekleri Avrupa pazarına girmiştir. 1997 yılında ise Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk satışlar başlamış ve enerji içecekleri pazarı hızla büyümüştür. 2002 ile 2006 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki enerji içecekleri satışı yılda %55 artmış, 2008 yılından 2012 yılına kadar ise enerji içecekleri pazarı %60 büyüyerek 12.5 milyar doların üstüne çıkmıştır.(16,17) Enerji içecekleri dünya genelinde hem sporcuların hem de normal bireylerin yaygın olarak tükettiği bir içecektir. Türkiye’de üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada öğrencilerin %55’inin enerji içeceği tükettiği, %18’inin ise günde en az 250 ml enerji içeceği içtiği gösterilmiştir.(18) Amerika’da 692 öğrenci (487 normal, 205 sporcu) üzerinde yapılan bir çalışmada spor yapan öğrencilerin %28.3’ünün, spor yapmayan öğrencilerin ise %38.9’unun son bir ay içinde en az 1 defa enerji içeceği içtiği saptanmıştır.(19) Avrupa Birliği ülkelerini kapsayan geniş çaplı bir çalışmada ise enerji içeceği içme oranı yetişkin bireylerde %30, adölesanlarda (10-18 yaş arası) %68, çocuklarda (10 yaş altı) %18 olarak bulunmuştur.(20) 

Enerji içeceklerine bilimsel olarak verilen standart bir isim olmamakla birlikte stimüle edici, performans arttırıcı ve enerji verici alkol içermeyen içecek olarak tanımlamak mümkündür. Enerji içecekleri içerisinde temel olarak karbonhidrat ve kafein bulunmaktadır. Buna ek olarak taurin, riboflavin, piridoksin ve diğer B vitaminleri eklenebilmektedir.(17) Enerji içecekleri içerisinde %11-12 aralığında karbonhidrat bulunmaktadır ve egzersiz esnasında %10 ve üzeri karbonhidrat içeren içeceklerin tüketilmesinin gastrik boşalmayı geciktirdiği ve gastrointestinal problemler oluşturduğu gösterilmiştir.(21,22) 

Enerji içecekleri içerisindeki kafein sporcular açısından değerlendirildiğinde performansı arttırması nedeniyle ergojenik yardım olarak kullanılan bir bileşiktir. Kafein alımının sporcularda endorfin salınımı arttırıp dikkat ve konsantrasyonu arttırarak, merkezi sinir sisteminde adenozin reseptör antogonisti olarak görev alıp yorgunluk hissinin oluşmasını geciktirerek ve serbest yağ asidi oksidasyonunu arttırıp karbonhidrat depolarının boşalmasını geciktirmesinden dolayı performansı arttırdığı bildirilmiştir.(23,24) Kafein yüklemesi ile ilgili yapılan çalışmaların özetlendiği bir çalışmada kafein yüklemesinin dayanıklılık türü egzersiz yapan sporcuların performansını ortalama %3.2 oranında arttırdığı belirlenmiştir. Dolayısıyla sporcularda egzersiz öncesinde 3-6 mg/kg kafein yüklemesi yapılmasının performansı arttıracağı belirtilmektedir.(25) Marriot ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada takım sporcularına testten 70 dakika önce 6 mg/kg kafein tükettirilmiş ve Yo-Yo aralıklı toparlanma koşu testi 2 (Yo-Yo IR2) uygulanmıştır.(26) Sonuç olarak sporcuların kafein tüketimi sonrası Yo- Yo IR2 koşu performanslarında %14’lük artış (plasebo: 480 ± 113 m, kafein: 540 ± 138 m) olduğu görülmüştür. Türkiye’de profesyonel futbolcular üzerinde yapılan bir çalışmada ise testlerden 1 saat önce 6 mg/kg kafein tüketimi sonrası plaseboya kıyasla kafein tüketimi sonrasında topu vücutla oynama, uzun pas, kısa pas, duran topa şut, hareketli topa şut, kafa vuruşu, hoff, sprint ve sürat dripling testleri performanslarında artış gözlemlenmiştir (p<0,05).(27) Kafeinin tüketim sonrası pik seviye ulaşma süresi 30-120 dakika arasında olduğu belirtilmiştir ancak spor performansı açısından en uygun kafein alım zamanının ne olduğu tam bilinmemektedir.(28) Kara ve ark. yaptığı bir çalışmada testten 60 ve 120 dk önce 6 mg/kg kafein tüketiminin sürat, çeviklik ve yatay-dikey sıçrama performansı üzerine etkileri karşılaştırılmış ve testten 60 ve 120 dk önce kafein tüketiminin performans üzerinde benzer etkiler oluşturduğu saptanmıştır.(29) Kafein alımının spor performansı üzerine olumlu etkileri gösterilmiş olmasına karşın enerji içecekleriyle ve kafein alımıyla ilgili birçok risk faktörü bulunmaktadır.

Dünya piyasasındaki enerji içecekleri incelendiğinde 1 kutu enerji içeceği içerisindeki kafein miktarının 50 ile 505 mg arasında değiştiği görülmektedir.

Dolayısıyla enerji içeceklerinin kafein içeriğinin oldukça geniş bir aralıkta olduğunu söylemek mümkündür.(17) Yaygın olarak tüketilen bazı içeceklerin kafein içerikleri Tablo 2’de verilmiştir. Enerji içeceklerinin kafein içeriği diğer kafein içeren içeceklerle kıyaslandığında ise 100 ml enerji içeceğinin kafein içeriği 230 mg’a kadar çıkabilirken, aynı miktarda filtre kahve 40 mg, siyah çay 20 mg, kola 10 mg kafein içermektedir.(28,30) Avrupa’daki 16 ülkede enerji içecekleriyle ilgili yapılan çalışmada enerji içeceklerinin toplam kafein alımına katkısı; çocuklarda %43, adölesanlarda %13, yetişkinlerde %8 olarak tespit edilmiştir.(31) Bununla birlikte kafeinin maksimum ergojenik etki göstermesi için önerilen düzeyin günde 3-6 mg/kg olduğu düşünüldüğünde birçok enerji içeceğinin sadece 1 kutusunun bile bir sporcunun günlük kafein ihtiyacını diğer besinlerden alınan kafein olmaksızın karşıladığını söylemek mümkündür. 

Kafein ile ilgili yapılan çalışmalar kafeinin vücutta birçok metabolik etkisi olduğunu göstermektedir. Akut olarak aşırı dozda alınan kafeinin çarpıntı, hipertansiyon, merkezi sinir sistemini uyarıcı etki, bulantı, kusma, hipokalsemi ve metabolik asidozis oluşturabileceği bilinmektedir.(32) Ayrıca yapılan çalışmalar enerji içeceği bileşiminde bulunan şeker ve kafeinin sinerjik etki göstererek Tip 2 Diyabet oluşumunu tetiklediğini, obezite riskini arttırdığı ve insülin duyarlılığını azalttığını göstermiştir.(33,34) Kafein vücuttan çekilirken de problemler yaratabilmektedir. Kafein çekiliminin en yaygın bulgusu baş ağrısı olmakla birlikte bireylerde yorgunluk, uykusuzluk, disforik mood, bilişsel performansta düşüş, kusma ve kas ağrısı görülebilmektedir. Bu bulgular kafein alımında 12-24 saat kadar sonra başlamakta, 20-51 saatte en üst seviyeye ulaşmakta ve 2 ile 9 gün boyunca görülebilmektedir.(35) 

Enerji içeceklerin yüksek kafein içeriği ve risk faktörlerinin çok olması etiketleme yönteminin önemini arttırmaktadır. Ancak dünyadaki etiketleme yöntemleri incelendiğinde ülkeler arasında oldukça farklılık olduğu görülmektedir. Avrupa birliği ülkelerinde etiketleme yöntemi olarak ‘yüksek miktarda kafein içermektedir.’ ifadesi varken Kanada’da ‘Alkolle karıştırmayın ve günde 2 kutudan fazla içmeyin.’ ifadesi kullanılmıştır.(16) Bununla birlikte İsveç’te 15 yaşından küçüklere enerji içeceği satışı yasak iken Yeni Zelanda ve Avusturya’da enerji içeceklerinin 80 mg/50 ml’den fazla kafein içermemesi gerektiği bildirilmiştir.(17) Gana’da ise enerji içeceklerinin tüketimine dair herhangi bir düzenleme bulunmamatadır.(36) Türkiye’de ise enerji içeceklerinin 150mg/L’den daha fazla kafein içermemesi, 18 yaşından küçüklere satılmaması, spor tesisi ve okullarda satışının yapılmaması yönünde yasal düzenlemeler vardır.(37) FDA 2003 yılında aldığı kararla içeceklerdeki maksimum kafein oranının %0.02 olması gerektiğini vurgulamıştır fakat yapılan çalışmalar birçok enerji içeceğinde bu orana uyulmadığını göstermiştir.(38) Ayrıca etiketlemede 12 yaş altı bireylere satılmaması, 12 yaş üstü bireylere ise her 3-4 saatlik aralıklar da 100-200 mg’lık dozların aşılmaması gerektiğinin etiketlenmesi gerektiği bildirilmiştir.(16) Etiketleme yöntemindeki farklılıklar değerlendirildiğinde sporcuların enerji içecekleri tüketirken dikkatli olması gerektiğini göstermektedir. 

SONUÇ VE ÖNERİLER 

Enerji ve sporcu içecekleri birbirinden farklı ürünler olmasına karşın çoğu zaman karıştırılabilen ürünlerdir. Sporcu içecekleri tamamen sporcuların maksimum verim alabilmesi amacıyla üretilmiş ürünlerdir ve akut dönemde sporcuya fayda sağlamaktadır. Uzun süreli sporcu içecekleri kullanımı ise obezite ve diş sağlığı açısından olumsuz bulunmuştur fakat bu risk diğer şekerli içecekler içinde geçerlidir.(39,40) Bu bilgiler doğrultusunda sporcu içeceklerinin sporcu performansını arttırmak için kullanılmasının uygun olduğunu söylemek mümkündür. Ancak sporcularda sağlığın korunması performansın arttırılması kadar önemlidir. Bu yüzden sporcu içeceklerinin aşırı tüketilmesinin yeterli ve dengeli beslenmenin önüne geçeceği bilinmeli, uygun miktarlarda tüketilmesine dikkat edilmelidir. 

Enerji içeceklerinin sporcu içeceğine oranla bir çok risk faktörünü bünyesinde barındırdığını söylemek mümkündür. Enerji içecekleri genelde enerji vererek sporcunun performansını arttıracakmış gibi bir algı vardır fakat yenilen her besin bireye enerji sağlayabilir. Burada önemli olan optimal performansın sergilenmesi için enerjinin hangi kaynaktan hangi yoğunlukta alınması gerektiğidir. Optimal performans sağlanması için %6-8’lik karbonhidrat solüsyonları önerilirken enerji içeceklerinin yoğunluk olarak bu değerin üzerindedir. Ayrıca enerji içeceği içerisinde yüksek miktarda bulunabilen kafein çok dikkatli değerlendirilmelidir. Kafein alımının dayanıklılık performansını arttırdığına dair çalışmalar mevcuttur fakat enerji içeceğine ek olarak kahve, çay, kola, kakaolu besinlerden de kafein alınmaktadır.(25,41) Dolayısıyla bir sporcuda kafein yüklemesi yapılacaksa kafeinin sağlık etkileşimleri göz önünde bulundurulmalı ve enerji içeceklerinin tek kafein kaynağı olmadığı bilinmelidir. Sporcuların enerji içeceği dışındaki diğer besinlerden de kafein alıyor olması kafein yüklemesinin spor-sağlık profesyonelleri eşliğinde besin tüketim kayıtları alınıp, değerlendirilerek yapılmasını gerektirmektedir. Böylece hem kafeinin risk faktörleri kısıtlanabilir hem de kafeinin ergojenik etkisinden yararlanılabilir. Buna ek olarak enerji içeceklerinin oldukça geniş aralıkta kafein içermesinden dolayı standart ölçüde paketlenmesi veya daha dar bir aralıkta kafein içermesi için çalışmalar yapılması daha güvenilir bir içecek haline getirilmesine yardımcı olabilecektir. 

KAYNAKLAR

Kaynaklar ve makalenin tamamına erişmek için:

0 comments

Gençler Kategorisindeki Başarımızı Neden Büyüklere ve Olimpiyatlara Taşıyamıyoruz ?
(Türkiye’deki altyapı yaklaşımlarıyla ilgili bilimsel destekli bir inceleme)

Ülkemiz genç nüfusuyla yetenek ve beceri olarak yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, minikler ve küçükler olarak adlandırılan kategorilerde ülkemizin başarılı olduğu gerçeği ile ortada olmasına rağmen, neden aynı başarıyı büyükler ve Olimpiyat Oyunları’nda sürdüremediğimiz konusu da cevap bulması gereken diğer bir husustur.

Bir örnek ile açıklamak gerekirse, Türkiye geçtiğimiz günlerde Buenos Aires’de gerçekleştirilen
3. Gençlik Yaz Olimpiyat Oyunlarını 11 madalya ile tamamlamıştır.Buna paralel olarak, genç sporcuların müsabakalara katıldığı Akdeniz Oyunları ve diğer gençlik müsabakalarında da bu tip başarılar tekrarlanmaktadır. Peki elimizde böylesine başarılı bir genç jenerasyon varken neden bu jenerasyonumuz Olimpiyat Oyunlarında ya da büyükler kategorisinde yapılan Dünya/Avrupa şampiyonalarında aynı başarıyı gösterememektedir ?

Türk Spor Yaklaşımı(Ekolü)

Ülkemizdeki spor ekolünü ele aldığımızda tüm branşlar için genel ve ortak bir yaklaşım bulunmaktadır. Bir çocuğun mümkün olduğu kadar o branşa erken başlaması ve erken başladığı branştan başka bir branşa kanalize olamaması genel geçer bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım literatürel olarak incelendiğinde sadece ülkemizde değil, diğer ülke ekollerinde de gözlemlenmektedir. Peki bu yaklaşım bilimsel olarak da doğru mudur ?

Bilimsel Literatür Ne Diyor ?

Gelişim kuramcısı Bloom’un eğitim bilimlerinde yaptığı çalışmayı antrenman bilimine uyarlayan Cote, sporculuk evrelerini kronolojik olarak şu şekilde ifade etmiştir:

1) Katılım Evresi (6-12 yaş)
Çocukların keyif aldıkları, eğlendikleri ve çok yönlü temel hareket becerilerini geliştirdikleri bir çevreye katılmaları yönünde cesaretlendi- rildikleri, teşvik edildikleri ve yönlendirildikleri bir evre olarak tanımlanmaktadır.

2) Özelleşme Evresi (13-15 yaş)
Çocuk ve ergenlerin daha az sayıda spor dalına yöneldikleri ve bir spor dalını daha çok benimsedikleri bir evreyi tanımamaktadır.

3) Gelişim Evresi (16 yaş ve üzeri)
Büyüyen, gelişen ve performans gelişimine yoğunlaşan sporcunun bir spor dalında veya seçtiği spor dalında yüksek performans düzeyine ulaşmada adanmışlık düzeyi sergilediği evre olarak kabul edilmektedir.

Cote’ın kronolojik olarak bu evrelerle tanımladığı elit bir sporcunun gelişim evrelerini gösteren çalışmalarına göre Katılım Evresi’nde sporcular, mümkün olduğu kadar farklı spor dallarıyla ilgilenmeli ve sporcunun çok yönlü gelişimi sağlanmalıdır.Bu durumun aksine tek bir branşta gelişimi sağlanan sporcularda erken özelleşme evresine geçiş sorunu gözlemlenmektedir. Nitekim, Law’ın yaptığı çalışmada Olimpiyat Oyunlarında yer alan cimnastikçilerin, uluslararası yarışmalarda yer alan cimnastikçilere oranla altı ile oniki yaşlar arası daha az sayıda farklı spor dallarına zaman ayırırken; diğerlerinin ise en az üç spor dalına zaman ayırdıkları gözlenmiştir. Sonuç olarak, olimpik sporcu olmaya geçişte gözlemlenen en büyük sorun, çocukluk döneminde farklı branşları deneyimlememeden yani katılım evresinden erken olarak özelleştirme evresine geçilmesinden kaynaklandığı söylenebilmektedir.

Erken Özelleşme Sorunun Yol Açtığı Durumlar

1) Potansiyel Performans Seviyesine Ulaşamama
2)
Spor Kariyerini Daha Erken Sonlandırma
3)Sakatlanma Risklerindeki Artış
4)İçsel Motivasyon Eksikliği

 

İdeal Örnekler

Güllich ve Emrich’in (2006) raporunda Alman sporcular arasında uluslararası düzeyde olanların ulusal sporculara oranla kendi sporları yanında daha çok sayıda başka sporlarla da uğraştıkları, daha geç yaşta başlayanların sayıca daha çok olduğu ve bir kısmının başka sporda başlayıp kendi sporuna sonradan geçtiği belirtilmektedir. Elit sporcularda yapılan gözlemlerden elde edilen bulgular, erken yaşlarda daha çok sayıda sporla ilgilenmenin performans yanında başka konularda da yararlı etkileri olduğunu göstermiştir.(Açıkada,Hazır,2016)

Michael Phelps

Dünya’nın en başarılı olimpik sporcularından olan ve çok sayıda olimpiyat şampiyonluğuna sahip Michael Phelps’in yüzme sporuna başlamadan önce farklı spor dallarını denediği ve yapılan bir yetenek tarafasında fizyolojik özelliklerinden dolayı yüzme sporuna yönlendirildiği gerçeği de karşımıza çıkmaktadır. Phelps, bununla birlikte hala hazırda aktif bir Golf oyuncusudur.

 

 


Usain Bolt

Diğer bir başarı öyküsünün sahibi hiç kuşkusuz ki Usain Bolt’dur. Bolt, her ne kadar kariyerine sayısız atletizim şampiyonluğu ve dünya rekoru sığdırsa da aynı zamanda profesyonel de bir futboldur. Atletizme vedası sonrası, profesyonel sözleşme imzalayarak futbol hayatına başlayan Bolt, Avustralya yayın kuruluşu News Corp Australia’ya göre milyonlarca dolar karşılında Avusturalya ligi takımı Central Coast Mariners’e transfer oldu.

 

 

İlhan Mansız

Milli futbolcumuz İlhan Mansız, futboldaki sayısız başarısı sonrasında futbol hayatını noktalayarak buz pateni branşına yöneldi. Mansız, 33 yaşında, kız arkadaşı ve partneri olan eski patenci Slovak Olga Beständigová ile çift patenci olarak, bir programında yarıştı. Yarışmayı kazandıktan sonra Mansız, hedefinin 2014 Kış Olimpiyatları‘nda Türkiye’yi temsil etmek olduğunu açıklamıştı.Sonrasında Mansız ve Beständigová, Almanya’da düzenlenen 2013 Nebelhorn Trophy‘de yarıştılar ve Olimpiyat Oyunları’ndaki çiftler kategorisine katıldılar.


Sorunun Çözümü

Görülmektedir ki ülkemizdeki geleneksel olarak tek bir branşta ısrar edilmesi durumu literatürel olarak erken özelleşme durumuna sebep olmakta ve devamında da sporcularımızın bir üst seviye olan olimpik seviyeye çıkmasını engellemektedir. Burada anahtar nokta, çocuklarımızın farklı branşları tanımasından ve bu branşları deneyimleyerek büyümesinden geçmektedir. Antrenman bilimi açısından diğer bir önemli nokta ise, gelişim sürecinde bu evrelerin takibinin ve planlamasının çok detaylı bir şekilde ele alınmasıdır. İlgili branşın antrenör gelişim seminerlerinde, bu evreler tartışmaya açılmalı ve literatür ışında her branş için anlayış birliğine varılmasına özen gösterilmelidir.

Yönetimsel anlamda ise, Gençler kategorisinden Büyükler ve Olimpik kategoriye geçişteki stratejiler, ulusal spor politikalarıyla belirlenmeli, her branş için o branşın federasyonlarının makro politikalar ortaya koymalıdır. Uzun dönem(8-12 yıllık) strateji ve planlamalar federasyon yönetimlerinden bağımsız olarak uygulamalı ve bu konu ulusal politika olarak ele alınmalıdır. Elimizdeki en kıymetli değerimiz olan çocuklarımızı “plansızlıktan” dolayı kaybetmemeli ve onların tüm hayatları boyunca kazanabileceği branşa özgü uzun dönem sporcu yetiştirme stratejilerini oluşturmalıyız.

Yazar:

İ. Ö. TÜRKALP


Dipnot:
Merak edenler için Michael Phelps’in çocukluğundan olimpiyat şampiyonluğuna uzanan serüveni anlatan bir sunum dosyasını sizler için paylaşıyorum.


REFERANSLAR:
1) Caner Açıkada,Tahir Hazır(2016). Uzun Süreli Sporcu Gelişim Programları: Hangi Bilimsel Temellere Oturuyor?

2) Cote J, Lidor R, Hackfort D. (2009). ISSP position stand:To sample or to specialize? Seven postulates about youth sportactivities that lead to continuedparticipation and eliteperformance. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 7(1), 7–17.

3) Güllich A, ve Emrich, E. (2006). Evaluation of the support of young athletes in the elite sport system. European Journal for Sport and Society, 3(2), 85–108.

4) Bloom, BS. (1985). Developing talent in young people(Bloom, BS Ed.). New York: Ballentine Books.

5) Balyi I, Way R, Higgs C. (2013). Long-Term Athlete Development. Human Kinetics, Champaign, IL.

6) Law M, Cote J, Ericsson KA. (2007). Characteristics of expert development in rhythmic gymnastics: A retrospective study. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 5, 82–103.

 

EKSTRA:
Sınıfa özgü yaş aralıklarını içeren Alman Yelken Olimpiyat sporcusu yetiştirme stratejisini  gösteren piramit şeması

 

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE 2018 YILININ EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELERİ

Hatırlayacağınız üzere Spor Bilimleri alanında 2017  yılının en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2017” sıralamasına göre en iyi 300 üniversiteden sonra 2018 yılının ilk değerlendirmeleri geçtiğimiz günlerde “CEOWORLD” dergisinde yer aldı. Sadece akademik başarının göz önünde bulundurulmadığı çalışmada , kurumlarda okuyan öğrencileri de doğrudan ilgilendirecek başarı kriterleri yer aldı. İşte Spor Bilimleri alınında “iyi” bir üniversitede eğitim almak isteyenler için en iyi üniversiteler ve bu üniversitelerin öğrencileri için artı özellikleri….

İLK 105 Üniversiteden başlayarak:

Bu Sıralama nasıl oluştu ?

Başarı kriteri olarak sadece akademik yayınların niteliği ve niceliği üzerinde durulmayan çalışmada, okullarda okuyan öğrencilerinde fayda gözetebileceği kriterler yer aldı. Okulun marka değeri ve akademik itibarın %20 ağırlıkla yer aldığı kriterlerde, geri kalan yüzde %60’lık kriter mezunlarının performansı üzerinden ölçüldü.
Mezunlarla ilgili şu önemli kriterler yer aldı:
İşe alım dönüşleri %20, iş verenlerinin geri bildirimleri %10 , iş bulma oranı %10 ,iş başvurularına uygunluk %10 , uzmanlaşma %10 olarak yer aldı.

 

Peki neden bu kadar mezunlar üstünde duruldu ?

Akademik sıralama çalışmalarda genellikle ilgili kurumda çalışan ve çalışanların üretkenlik ile ilgili oranları baz alınırken, paylaşmış olduğumuz çalışmamızda mezunlara bu denli atfedilen önem gözlerden kaçmadı. Peki bu denli yüksek bir başarı oranı neden mezunlardan gelmektedir ?


İyi Bir Üniversite için “Başarılı” Mezunlar

Bir eğitim programının en önemli ürünü yani çıktısı kuşkusuz o sistemden çıkan öğrencileri yani mezunlarıdır. Mezunlarının başarısıda doğrudan doğruya kuşkusuz o eğitim programını uygulayan üniversitenin başarısını göstermektedir. Yapılan çalışmada mezunların bu denli önemli bir gösterge olduğuna değinilerek araştırmanın metodolojinde söz konusu örneklem yakından incelenmiş.

 

Türkiye’den Üniversiteler yine sıralamada yer alamadı !

Yapılan nitelik sıralamasına göre geçmiş yıllarda olduğu üzere bu yılda da Türkiye’den herhangi bir Spor Bilimleri programına sahip üniversite sıralamaya giremedi. Küresel dünyada sporun tamamiyle bir bilim olarak görüldüğü ve profesyonelleştiği günümüzde kuşkusuz eğitim kalitesi bu rekabetçi ortamından kopmamak için en önemli unsur. Spor Bilimleri programları ülkemizde, nicel olarak fazla sayıda olmasına rağmen, neden nitelik konusunda sıralamaya giremediği konusunu önümüzdeki günlerde SBT olarak sizler için kaleme alacağız.

İşte En Başarılı üniversiteler ve listenin tamamı :

 

1.    Deakin University, School of Exercise and Nutrition Sciences

 

 

2.   Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences


3. School of Human Movement and Nutrition Sciences , The University of Queensland


Geçmiş yılın(2017) dünya sıralamasını merak edenler burayı tıklayabilirler.

Referans:

1) http://ceoworld.biz/2018/01/11/worlds-best-universities-for-sports-science-in-2018/

SBT®

0 comments

GİYİLEBİLİR EGZERSİZ TEKNOLOJİLERİ

(Spor Bilimcisi Özgür Türkalp’in kaleminden)

Osmanlı Devleti’nden bu yana aklımızda kalan en önemli anahtar sözcülerden birisidir, ‘Sanayi Devrimi’ni Yakalamak’. Günümüz küreselleşen dünyasında sanayileşmenin çıktılarından olan ‘inovasyon’ yani yenilikleri yakalayamazsak 21. yüzyılda asla iddialı olamayız. Bu açıdan egzersiz alanında da yenilikleri takip etmek ve ilk olmak, rekabetçi bir piyasa içerisinde olmazsa olmazlardandır.

ACSM(American College of Sports Medicine)’nın son açıklamış olduğu ‘Top 20’ egzersiz trendleri içerisinde ilk sırayı ‘Giyilebilir egzersiz teknolojileri’ nin almasına da şaşırmamak lazım. Bilindiği üzere 2016 yılı Dünya Ekonomik Formu’nda da kabul gören 4.Sanayi Devrimi tezi ile artık tüm teknolojik yeniliklerin siber fiziksel sistemler ile iç içe olacağı ilan edildi. Aynı birinci sanayi deviminde de olduğu gibi siber fiziksel sistemlere ne kadar hızlı ayak uydurabilirsek o kadar var olabiliriz. Günümüz ‘Fitness’ sektörüne baktığımızda da bunun bir yansımasını görmemiz şaşırtıcı olmaz. Yeni ekipman, cihaz ve egzersiz trendlerine ayak uyduramayan her firma yok olmaya yani iflas etmeye mahkum gibi gözüküyor.

EGZERSİZ Mİ ANTRENMAN MI ?

Bir egzersizin antrenman olabilmesi için bilindiği üzere temelde ‘F.I.T.T.’ olarak kodlanmış bazı prensipleri bünyesinde barındırması gerekmektedir. Açıklamak gerekirse; Frequency(F) yani sıklık, egzersizi haftada kaç kere , hangi sıklıkla yaptığınızdır. Intensity(I) şiddet ; egzersizi kaç set, kaç tekrar yaptığınızdır. Time(T) ise süre, egzersiz için ayırdığınız zamandır. Type(T) egzersizin çeşiti, yani hangi antrenman yaklaşımını ve ne amaçla uyguladığınızdır.

Yukarıda bahsettiğimiz antrenman prensipleri temelde antrenmanın ölçülebilir olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan günümüz antrenman yaklaşımları tamimiyle bunları tespit etmek ve hedeflere ulaşmak için teknolojinin antrenman içerisine yerleştirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.

miha-bodytec-2

GİYİLEBİLİR ANTRENMAN TEKNOLOJİLERİ

Antrenmanlarda Elektromiyografi Cihazlarının Kullanımı

Günümüzün en önemli sorunlarından birisi kuşkusuz zaman problemi… Yoğun tempolu bir günün sonunda sağlık için de olsa kendimize zaman ayıramadığımız günlerimiz hepimizin olmuştur. Spora katılım ile ilgili yapılan çeşitli çalışmalarda; bireylerin spora başlayamamasında en önemli mazeret; zaman ayıramadıklarını beyan etmeleridir. Bu beyan kuşkusuz çoğu spor sektöründe olan firmaların da ilgisini çekmekte ve kısa sürede değişim vaat eden çözümler sunmaya zorlamaktadır.

Bilimsel alt yapısını ‘Elektromiyografi’ den alan antrenman yöntemleri; spor sektöründe şu aralar bu yaraya merhem olmuş gibi. Spora başlayan her birey kuşkusuz kısa zamanda sonuç almak ister. Bundandır ki firmalar bu konuya fena halde odaklanmış halde…Peki nedir bu piyasada EMS tabanlı verilen antrenman yöntemleri, gelin beraber konuyla ilgili bir makaleye göz atalım.

“İnsan organizmasında hücreler arası iletişim (neural network) elektrik akımları ile sağlanmaktadır. Bu akımlar mikro yada mili voltlar düzeyindedir. Bu voltajların gerek Merkezi Sinir Sistemi (MSS) ve gerekse periferal bölgelerde yorumlanıp anlamlandırılması insan hayatının açıklanması, kolaylaştırılması ve geliştirilmesi konusunda önemli ipuçları sağlamaktadır. Özellikle egzersiz yapan bireylerde gerek egzersizin sergilenişi sırasında gerekse egzersizin kronik etkilerinin ortaya çıkarılması konusunda elektro-fizyolojik yaklaşımlar önem kazanmaktadır. Sportif uygulamalar sırasında ise kaslarda oluşan elektriksel aktiviteleri ölçerek uygun yöntemlerle analiz edip, yorumlanması yeni yaklaşımlar arasında yer almaktadır.

Farklı spor branşlarına ait teknik becerilerin ve farklı egzersiz türlerinin insan organizması tarafından algılanıp, yorumlandığı bölüm MSS (Beyin)’dir. Egzersize veya herhangi bir sportif performansa oluşan cevap beyinden gönderilen bilgiler doğrultusunda periferde (kas) oluşan tepkileri içermekte ve bunun nasıl oluşturulduğunun incelenmesi büyük önem taşımaktadır. İnsanoğlunun yaptığı hareketlerin büyük çoğunluğu bilinçli olarak öğrenildikten sonra bu bilgilerin beynin bazal ganglionun’da otomatikleştiği bilinmektedir. Bununla birlikte, sportif etkinliklerde yanlış yönde otomatikleşmiş bir motor becerinin düzeltilmesi oldukça güçtür. Özellikle genç yaşlarda motor becerinin yeni öğrenildiği süreçte erken alınan önlemler bu problemi ortadan kaldırabilir. Bu yüzden, motor beceri gerektiren teknik oluşumların en iyi şekilde tanımlanması ve uygulama alanına aktarılması gerekir. Bu bağlamda, kullanılan en yaygın ve pratik yöntem yüzeyel elektromiyografi (sEMG) uygulamalarıdır.

miha-bodytec-fitandfiz

sEMG, uzun yıllar boyunca laboratuar araştırmalarında kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmasına rağmen, elektrik, elektronik, bilgisayar ve biyomedikal alanlarda teknolojinin de gelişmesiyle birlikte kinesiyoloji, rehabilitasyon, spor tıbbı, spor bilimleri ve birçok spor branşında farklı amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Bu uygulamaların büyük çoğunluğunun temel amacı, kasların aktivasyon zamanlarını ölçmek, kasların kasılma profillerini tanımlamak ve kas kasılmasının fiziksel yükünü ve yorgunluk oluşumunu tanımlamak için kullanılmaktadır.

sEMG spor bilimlerinde tek başına ölçüm aracı olarak kullanıldığı gibi, görüntü analizi, kuvvet platformu, izokinetik dinamometre vb. cihazlardan alınan bilgileri destekleyici unsur olarak da kullanılmaktadır.”

 

EGZERSİZ ÖLÇÜM TEKNOLOJİLERİ:

shutterstock_184393751-1000x423

TELEMETRİK KALP ATIM MONİTÖRÜ (TKAM)

Saat formatında olan:

Bir egzersizin en temel ölçülebilir kriteri kalp atım hızıdır. Kalp atım hızını takip etmek; antrenman şiddetinin ortaya konulması açısından elzemdir. Bu hususta çok farklı küresel ölçekli firmalar Telemetrik Kalp Atım Monitörü(TKAM) dediğimiz genelde saat şeklinde olan cihazları geliştirmişlerdir. Bu cihazlar, bir sensör yardımıyla kalbin üstüne bir kayış aracılığıyla sabitlenip, kalp atım hızını kaydetmesi için kullanılmaktadır. Ayrıca kaydedilen verilerin saatlere aktarılıp görüntülenmesiyle de kalp atım hızı anlık olarak takip edilebilmektedir. Günümüzde tüm sporcular kendilerine verilen kalp atım hızı aralıklarına göre antrenmanlarını yapmaktadırlar.

smarty-ring

Yüzük formatında olan:

Saat formatında dizayn edilen TKAM’lar kalp atım hızını kalp üzerinden ölçerken; teknolojinin akıllı cihazları daha da küçültmesiyle artık yüzük formatında üretilen telemetriler ortaya çıkmıştır. Söz konusu telemetriler verileri; yüzüğün takıldığı parmak üzerindeki damarların atımından ölçerek elde etmektedir. Kalp üzerinden direk ölçümleme hata payını azaltsa da pratik olması yönünden ilerleyen günlerde akıllı yüzüklerin yaygınlaşacağını düşünmemek elde bile değildir…

map-my-run

GPS TEKNOLOJİLERİ

Antrenman prensiplerinden bahsederken şiddet üzerinde durmuştuk. Literatür’de karşımıza Volume(Hacim) olarak da çıkan diğer bir prensipte; koşu temelli sporlarda kuşkusuz ne kadar mesafe kat ettiğimizdir. Özellikle açık alanda ortaya konan sporlarda –futbol, kayak, yelken gibi- mesafe önemli ve takip edilmesi gereken bir parametredir. Günümüzde özellikle antrene atletlerin olmazsa olmaz ekipmanları arasında yer olan GPS, yani Küresel Konumlama Sistemi dünyamızın yörüngesindeki uydular aracılığıyla koordinatlarımızda yaptığımız değişiklikleri kaydetmektedir. Bu değişiklikler bize işaretli zaman aralıklarındaki yer değiştirmemiz üzerinden koşu mesafemizi verir. Bu mesafe, bir antrenmanın temelde hacminin ölçülmesi açısından olmazsa olmazlardandır. Aynı zamanda da mesafenin arttırılması veya azaltılması antrenmanın şiddetini de kuşkusuz etkileyecektir.

 

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

 

BREATH BY BREATH SYSTEM ( Soluk alıp-verme Takip Sistemleri )

cosmed-k4b2_390x500
Bir egzersiz esnasında alınan hava ve verilen karbondioksit miktarını bilmek önemli midir sizce ? Başlangıçta bilimsel bir deneyin ortasında gibi hissetseniz de günümüzde ‘Spor Bilimi’ açısından bunu bilmemiz önemli hale gelmiştir. Bir sporcunun antrenman düzeyinin ortaya konması ve üzerinden enerji metabolizmasını yorumlamanıza kadar önemli bilgileri içlerinde barındırırlar. Literatürde RER denilen solunum değişim oranı üzerinden egzersiz metabolizmasını yorumlayan bir çok çalışma vardır. Kuşkusuz bu çalışmalar günümüz elit sporcularının günden güne derecelere meydan okuyan birer şövalye olmalarında kritik önem taşır.

 

 

 

BU SİSTEMLER NEDEN GEREKLİDİR ?
Sporcularımızın eksik ve güçlü yanlarını bilmemiz çok önemlidir. Subjektif gözlemlerden uzak, bilimsel tabanlı tespitler ancak ve ancak mükemmel olan reçeteleri ortaya çıkartarak; sporcularımızı her geçen gün derecelere meydan okuyan atletlere dönüştürecektir. Bu meydan okumaların her geçen gün insan fizyolojisinin sınırlarını zorlamasının tek anahtarı ise yapılan bilimsel çalışmaların ve spesifik teknolojilerin sporcular üzerinde kılavuzlayıcı bir rol üstlenmesi ve geliştirilmesidir.

 

Referanslar:
Spor Bilimlerinde Elektrografi Kullanımı, A. O. Cerrah,2009

Derleyen Yazar:

İ. Ö. TÜRKALP

 

 

 

error: Content is protected !!