SBTyayınları

0 comments

PROFESYONEL FUTBOLCU ALACAKLARI VE BUNLARIN TAHSİL YÖNTEMLERİ 

            Profesyonel futbolun küreselleşerek çok büyük bir ekonomi haline gelmesine paralel olarak profesyonel futbolcuların da kulüplerden olan hak ve alacakları ciddi oranda çeşitlilik ve artış göstermektedir. Dolayısıyla artık günümüzde, futbolu profesyonel bir meslek olarak icra eden futbolcular yaptıkları bu işten çok yüksek meblağlar kazanmaktadır. Ancak şu kadar var ki, değinilen futbolun globalleşmesi ve büyümesi sürecinde her ne kadar sporcuların kazançlarında ciddi bir artış olsa da spor kulüplerinin gelirlerinin artışı sporculardan çok daha geride kalmış ve buna bağlı olarak da profesyonel futbolcular, kulüplerden olan hak ve alacaklarını almakta zorluklar yaşamaktadırlar. Bu çalışmamızda ise futbolcuların spor kulüplerinden olan alacaklarının ifa edilmemesi halinde başvurabilecekleri hukuki yol ve çarelere değinmeye çalışacağız. Bu konuyla ilgili çalışmamıza geçmeden önce profesyonel futbolcuyu tanımlayalım.

Profesyonel Futbolcu : Profesyonel futbolcu kavramı TFF’nin Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 3. maddesinde “Bir kulüple yazılı sözleşme yapmış olan ve kendisine futbol faaliyetleri kapsamında yaptığı harcamalardan daha fazla miktarda ödeme yapılan futbolcudur.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlamadan anlaşıldığı üzere; bir futbolcunun profesyonel olarak kabul edilmesi için şu iki şartın birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

  1. Futbolcunun bir kulüple yazılı sözleşme yapmış olması.

Burada bahsi geçen sözleşme; profesyonel futbol kulübü ile futbolcu arasında yapılan ve futbolcunun, futbolculuk faaliyetlerini sözleşmenin diğer tarafı olan futbol kulübüne bağlı olarak sürekli şekilde yapmayı üstlendiği ve buna karşılık olarak da kulübün profesyonel futbolcuya ücret ödeme yükümlülüğü altına girdiği bir sözleşmedir. Bu tanımlamadan anlaşıldığı üzere, profesyonel futbolcu sözleşmelerinin asli unsurları; iş görme, bağımlılık, süreklilik ve ücrettir. Bu tanımlamadan çıkan bir diğer önemli husus ise futbolcunun akit imza ettiği diğer tarafın ilgili federasyon tarafından profesyonel futbol liglerinde mücadele edebilmesi için gerekli lisans verilmiş bir futbol kulübü olması gerektiği hususudur. Zira, mevzuatta yer alan açık hükümler uyarınca amatör bir futbol kulübünde profesyonel futbolcunun bulunabilmesi mümkün değildir.

Bahsi geçen sözleşmenin taslağı Türkiye Futbol Federasyonu tarafından matbu olarak yayımlanmaktadır. Uygulamada bu sözleşme, TFF tarafından yayımlanan sözleşme taslağının tarafların anlaşmaları doğrultusunda doldurulması ve karşılıklı imza edilmesi ile yapılmaktadır. Taraflar arasında bu sözleşmenin imza edilmesi ile profesyonel futbolculuk ilişkisi kurulmuş sayılmamakta olup taraflar arasındaki profesyonel futbolculuk ilişkisinin başlaması için yapılan sözleşmenin Türkiye Futbol Federasyonu tarafından tescil ve ilan edilmesi gerekmektedir.

  • Futbolcuya, futbolculuk faaliyetleri kapsamında yaptığı harcamalardan daha fazla miktarda ödeme yapılması.

Talimattaki profesyonel futbolcu tanımında yer alan bu ikinci şart, profesyonel futbolcuları amatör futbolculardan ayırarak onlara profesyonellik statüsü kazandıran niteliktir. Bu şarta göre eğer futbolcu, futbolculuk faaliyetleri kapsamında yapmış olduğu seyahat, idman, konaklama vs. giderlerini aşan miktarda bir ödeme alıyorsa profesyonel olarak kabul edilebilecektir. Uygulamada ise taraflar arasında yapılan sözleşmelerde, futbolcunun futbolculuk faaliyetlerinden doğan tüm giderlerinin futbol kulübü tarafından karşılanacağı ve bunun haricinde futbolcuya belirli bir miktarda ücret ödemesi yapılacağı kararlaştırılmaktadır.

Nihayeten; ilgili talimatnamede geçen ve yukarıda izah etmeye çalıştığımız bu iki şartı da tamamıyla sağlayan futbolculara, profesyonel futbolcu denilmektedir. Profesyonel futbolcuyu açıkladıktan sonra ise konunun daha iyi anlaşılabilmesi için profesyonel futbolcu alacaklarını da kısaca izah etmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Profesyonel Futbolcu Alacakları           : Profesyonel futbolcular, profesyonel futbol sözleşmeleri ile sözleşmenin diğer tarafı olan spor kulüpleri kapsamında futbolculuk faaliyetlerini sürekli ve bağımlı olarak yerine getirme taahhüdü altına girmektedir. Buna karşılık da ücrete hak kazanmaktadırlar. Futbolun eski zamanlarında sadece haftalık veya aylık ücret olarak kararlaştırılan bu ücretler futbol endüstri ve piyasasının büyüyüp genişlemesiyle birçok farklı alacak kalemini de içine alarak çeşitlenmiştir. İlgili talimat hükümlerini ve uygulamayı dikkate aldığımızda profesyonel futbolcuların kazanım sağladığı beş farklı alacak kaleminin olduğunu söyleyebiliriz.

  1. Aylık Ücret                      : Türkiye Futbol Federasyonu’nun yayımladığı Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 21. maddesinde yer alan “Ücret, sözleşmede belirlenmesi zorunlu olan ve futbolcuya aylık asgari ücret tutarının altında olmamak kaydıyla ödenen tutardır.” düzenlemesi ile futbolcunun aylık olarak en az asgari ücrete hak kazanması gerektiğini belirtmiştir. Her ne kadar talimat düzenlemesine göre futbolcuya aylık ücret ödemesinin yapılması belirtilmişse de uygulamada nadiren aylık ücret ödemesi yapılmakta olup genellikle bu aylık ücret ödemesi diğer ödemeler kapsamında yapılmaktadır. Şöyle ki; uygulamada yer alan sözleşmelerde genellikle sporcuya yapılacak olan garanti ücret ve maçbaşı ücretlerinin sporcunun aylık ücretini de kapsadığı, futbolcuya ayrıca aylık ücret ödemesinin yapılmayacağına yönelik sözleşme hükümleri yer almaktadır. Bu ücret futbolcunun performansından bağımsız olup futbolcu, sakatlığı veya cezası yüzünden maçlara veya idmanlara çıkmasa bile bu ücrete hak kazanmaktadır. Futbolcunun bu alacağı her ayın başında muaccel hale gelmektedir.
  • Garanti Ücret                  : Futbolcunun kulübü ile olan ilişkisi devam ettiği süre boyunca diğer etmenlerden bağımsız olarak koşulsuz şartsız hak kazandığı, genellikle her sezon için ayrı ayrı düzenlenen ücret çeşididir. Belirlenen garanti ücretin ödeme zamanı peşin veya vadeli olarak belirlenebilirken bu ücretin ödeme şekli de nakit veya mal karşılığı olarak kararlaştırılabilir. Bu ücret türü de sporcunun performansından bağımsızdır. Futbolcu, sakatlığı veya cezası yüzünden maçlara veya idmanlara çıkamasa bile bu ücrete hak kazanır. Sözleşmenin olağan süresinden önce feshedilmesi durumunda, futbolcuya ödenecek olan garanti ücrette hakkaniyete uygun olacak şekilde sözleşmenin kalan süresi de göz önünde bulundurularak indirim yapılmalıdır.
  • İmza Ücreti (Peşinat)      : Spor hukuku uygulamalarının mihenk taşlarından olan “Bosman Kararı” ile profesyonel futbolcuların bonservissiz olarak transfer edilebilmesinin önünün açılmasıyla spor piyasasına giren bu alacak çeşidi, bonservis ödenerek veya bonservissiz olarak transfer edilecek futbolcunun sözleşmeyi imza etmesiyle hak kazandığı bir alacak kalemidir. Ödeme süresi peşin veya vadeli olarak belirlenebilen bu ücret çeşidinin ödeme şekli de nakden veya mal karşılığı olarak kararlaştırılabilir. Futbolcunun bu ücrete hak kazanması için sözleşmeyi imzalaması yeterlidir, daha sonradan sözleşmenin kararlaştırılan süreden daha önce sona ermesi durumu futbolcunun bu alacağını talep edebilme hakkına bir zeval getirmemektedir. 
  • Maçbaşı Ücreti                : Futbolcunun anlaşma imza ettiği kulüp adına çıktığı müsabaka başına ekstra ücret almasını sağlayan bir ücret türüdür. Bu ücretin hesaplanma metodu serbestçe belirlenebilmektedir. Uygulamada ise genellikle bir maç için taraflar net bir ücret belirlemekte ve oyuncunun maça ilk 11 çıkması halinde belirlenen ücretin tamamına, oyuna sonradan girmesi halinde ise belirlenen ücretin %75’ine, maç kadrosunda yer almasına rağmen oyuna dahil olmaması halinde ise belirlenen ücretin %50’sine, oyuncunun maç kadrosunda hiç yer almaması halinde ise maçbaşı ücretinin hiç hak edilememesine yönelik anlaşma yapılmaktadır. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu ücretin hesaplanma biçimi taraflarca serbest olarak belirlenebilir. Maçbaşı ücreti, sözleşmede başka düzenleme yoksa ilgili müsabakanın bitmesiyle muaccel hale gelmektedir.
  • Primler                             : Bu ücret kaleminde ise tamamen bir anlaşma serbestisi mevcuttur. Futbolcunun sezonda belli bir gol sayısına ulaşması, milli takıma seçilebilmiş olması, takımın bir üst lige yükselmesi, futbolcunun gol kralı olması, takımın belli maçlarda galibiyet alması vs. gibi her konuda belirlenebilen prim alacağı sözleşme ile belirlenebileceği gibi spor kulübünün yönetim kurulu veya başkanının tek taraflı insiyatifiyle de belirlenebilir. Bu alacak ise anlaşılan şartın gerçekleşmesi ile muaccel hale gelmektedir. 

Tüm bu alacak kalemlerinin net olarak mı yoksa brüt olarak mı ödeneceği sözleşmede serbestçe belirlenebilmektedir. Eğer bu ücret kalemlerinin net veya brüt olarak ödeneceği sözleşmede belirtilmemişse Yargıtay’ın ve Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun yerleşik içtihatları, sözleşmede belirlenen ücretin brüt ücret olduğu yönündedir. Nihayeten; profesyonel futbolcu alacaklarının bunlarla sınırlı olmadığını, daha birçok çeşitte de futbolcu alacak kaleminin olabileceğini ancak uygulamada en sık karşılaşılan futbolcu alacak kalemlerinin bunlar olduğunu belirtmek isteriz. Profesyonel futbolcuyu, profesyonel futbolcu sözleşmesini ve profesyonel futbolcuların hak edişlerini izah etmeye çalıştıktan sonra artık çalışma konumuz olan profesyonel futbolcu alacaklarının tahsili konusuna geçebileceğimizi düşünüyorum. 

PROFESYONEL FUTBOLCU ALACAKLARININ TAHSİL YÖNTEMLERİ

Profesyonel futbolcuların spor kulüplerinden olan alacaklarının tahsil edilebilmesi için birden fazla yöntem mevcuttur. Bu çalışmamızda bu yöntemleri ve bu yöntemlerin işleyiş biçimlerini açıklamaya çalışacağız.

  1. TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’na başvuru.

Anayasa mahkemesinin 18.01.2018 tarihinde vermiş olduğu karar ile artık bu yolun uygulaması oldukça azalmıştır. Anayasa Mahkemesinin 2018/7 K. numaralı kararında, futbolcu ile kulübü arasındaki ihtilaflar konusunda TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun münhasıran yetkili olmasına yönelik kanun hükmü, Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya aykırı bularak iptal edilmiş ve artık futbolcu ile futbol kulübü arasındaki alacak ihtilafından doğan uyuşmazlıkların taraflarca yetki anlaşması yapılmasına gerek olmaksızın genel mahkemelerde incelenmesinin önünü açmıştır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; eski hükmün ortadan kaldırılmış olması TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun bu tip ihtilafları yargılama yetkisini elinden almamış sadece bu yetkinin münhasırlığını kaldırarak genel mahkemelerin de bu konuda yetkili olmasını sağlamıştır. Taraflar eğer isterlerse aralarında anlaşarak aralarındaki uyuşmazlığın TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca incelenmesini isteyebilseler de uygulamada, tarafların özellikle de futbol kulüplerinin bu yolu tercih etmedikleri görülmektedirler. Zira TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca yapılan yargılamalar genel mahkemelere göre epey kısa sürede sonuçlandırılmakta ve alacaklı olan futbolcunun alacağına kavuşması da daha kısa sürede olmaktadır. Her ne kadar UÇK nezdinde yapılan yargılama kısa sürede sonuçlansa da borçlu olan taraf bu yola başvurma konusunda anlaşmayarak süreci uzatmaktadırlar. 

Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nca verilen karar, mahkeme ilamı olarak kabul edilmediği için bu karar dayanak kabul edilerek borçlu kulüp aleyhine ilamlı icra takibi yapılamamaktadır. Uyuşmazlık Çözüm Kurulu kararının yayımlanmasından sonra alacaklı taraf, ilamsız icra yoluna veya Türkiye Futbol Federasyonu’na yazılı başvuru yoluna gidebilmektedir. Alacaklı tarafın her iki yola da başvurabilmesi mümkün olsa da borçlu kulübün federasyona, kendileri aleyhine alacaklı tarafından ayrıca cebri icra yoluna gidildiğini bildirmesi halinde, alacaklının federasyon nezdindeki başvurusu hükümsüz kalacaktır. Bu iki başvuru çeşidini de aşağıda detaylı olarak incelediğimiz için bu başlık altında daha fazla açıklamada bulunmayacağız.

  • Alacağın ilamsız icra yoluna başvurularak tahsil edilmesi.

Uygulamada en sık başvurulan yolların başında gelen bu metotta sporcunun alacağını tehsil edebilmesi için borçlu olan futbol kulübü aleyhine icra müdürlüğü vasıtasıyla ilamsız icra takibi başlatılmakta ve icra daireleri vasıtasıyla bu alacak tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Sporcu, vadesi olan ve vadesi gelmiş olan alacağı için doğrudan, vadesi belirtilmemiş bir alacak için ise borçlu kulübe ihtar çekip, ihtarının cevapsız kalmasından sonra bu yola başvurabilmektedir. Öncelikle, icra dairesi vasıtasıyla borçlu kulübe ödeme emri gönderilerek kulübe alacaklının icra takibi bildirilir. Bu ödeme emri ile borçlu kulübe, eğer alacağı kabul ediyorsa borcunu ödemesi, borcunu ödemediği halde kulübe ait malvarlıkları üzerinde haciz işleminin uygulanacağı, eğer bu alacak iddiasını kabul etmiyorsa başlatılmış olan bu takibe itiraz edebileceği bildirilmektedir. Uygulamada genellikle kulüpler yapılan bu icra takibine itiraz etmekte ve takibi durdurmaktadırlar. Bu itiraz karşısında ise alacaklının takibe devam edebilmesi için elindeki dayanak belgenin niteliğine göre itirazın iptali davası açması yahut itirazın kaldırılması yoluna başvurması gerekmektedir. Yalnız şu noktada belirtmek isteriz ki; itirazın kaldırılması veya iptali için başvurulan hukuki girişimin sonunda mahkeme, eğer borçlunun itirazını haklı bulur ve alacaklının icra takibini kötüniyetli olarak yaptığı kanaatine varırsa alacaklının iddia ettiği alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine hükmetmektedir. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme eğer borçlunun itirazını haksız bulur ve borçlunun bu itirazı kötüniyetli olarak yaptığı kanaatine varırsa borçluya alacak miktarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine hükmetmektedir. Yapılan icra takibine borçlu tarafından hiç itiraz edilmemesi veya itiraz edilip de bu itirazın mahkeme tarafından kaldırılması veya iptal edilmesi durumunda yapılan takip kesinleşmiş olmaktadır. Bu aşamadan sonra başvurulabilecek alternatif yollar aşağıda kısa kısa anlatılmaya çalışılmıştır.

  1. Borçlu kulübe ait taşınır ve taşınmaz malların haczedilmesi. 

Klasik icra takip metodu olan bu alternatifte alacaklı futbolcunun talebi üzerine icra müdürlüğü vasıtası ile borçlu kulübe ait olan taşınır ve taşınmaz mallar üzerine haciz konulabilir. Haciz işlemi gerçekleştikten sonra ise yine alacaklının talebi ile haczedilen mallar icra dairesi vasıtasıyla satılır ve borca yeter miktarı alacaklıya, geri kalan kısmı da dosya borçlusuna ödenir.

  • Borçlu kulübün 3. Kişilerdeki hak ve alacaklarının haczedilmesi.

Bu da klasik icra takip metotlarından birisidir. Bu yöntemde alacaklının talebi ile borçlunun hesabı olan bankalardaki hesaplarına hacizler konulmakta ve haczedildiği anda hesapta var olan borca yeter miktardaki para haczedilerek alacaklıya ödenmektedir. Bankaların yanısıra futbol kulüplerinin Türkiye Futbol Federasyonu ve Spor Toto Genel Müdürlüğü’nden olan hak ve alacakları da ilgili kurumlara haciz ihbarnamesi gönderilerek haczedilebilmektedir. Bu durumdaysa bankalara gönderilen haciz ihbarnamelerinin aksine, borçlu kulübün ilgili kurumda mevcut hak ve alacağı olmasa dahi ileride doğacak hak ve alacakları üzerinde haciz işleminin uygulanabilmesi hususudur. Bu iki yöntemin yanısıra borçlu kulübün alacaklı konumda bulunduğu bilinen üçüncü bir kuruma veya şahsa haciz ihbarnamesi gönderilerek ilgiliden, borçlu kulübe olan alacağını icra dosya alacaklısına ödemesi gerektiği söylenilebilir.

  • Borçlu kulübün marka haklarının haczedilmesi.

Bilindiği üzere, tüm spor kulüplerinin marka hakları bulunmaktadır. Bunlar da kanunlarımız uyarınca malvarlığı olarak kabul edilmektedirler. Buna bağlı olarak, yapılan icra takibinin kesinleşmesi ile borçlu kulüplere ait olan bu malvarlığı değeri üzerinde de haciz işlemleri uygulanabilmektedir. Bu yol için öncelikle ilgili markanın haczi için icra müdürlüğünden haciz kararı alınarak Türk Patent Enstitüsü’ne bu durum bir müzekkere ile bildirilir. Bu müzekkereyi alan Türk Patent Enstitüsü, ilgili marka üzerinde haciz işlemi uygulayarak bu durumu ilan eder. Daha sonrasında ise alacaklının talebi ile borçluya ait olan hacizli marka hakları satılabilmektedir. Ancak uygulamada spor kulüplerine ilişkin markaların satılabilmesinin daha açıkçası bir alıcı bulabilmesinin pek mümkün olmadığını belirtmek isteriz. Bir başka belirtmek istediğim husus ise bu paragraf kapsamında bahsedilen haciz işlemi 3289 sayılı Spor Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ek 9. Maddesinin açık hükmü uyarınca spor kulüplerinin isim hakları üzerinde uygulanamamaktadır. Son olarak da şunu belirtmek isterim ki; bir spor kulübü için manevi değeri oldukça yüksek olan ve kulübün adeta kimliği derecesinde olan marka haklarının haczedilmesinin spor etiğine çok uygun olmayacağı ve bu başvuru alternatifinin son çare olarak kullanılması gerektiği fikrindeyim.

  • Borçlu kulübe ait ikamet merkezlerine fiili hacze gidilmesi.

Bu alternatif de bilindik takip hukuku uygulamalarındandır. Takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının talebi ile borçlu kulübe ait olan adrese icra memuru ile gidilerek, haciz mahallinde bulunan ve haczi mümkün olan menkuller üzerinde haciz işlemi uygulanarak bu menkuller muhafaza altına alınmakta ve daha sonrasında da haczedilen menkuller, alacaklının talebi ile satılabilmektedir. Bir üst alternatifte belirttiğimiz gibi bu alternatif de hukuken mümkün olsa da bu yola başvurmanın spor etiğine uygun kalmayacağı ve bu alternatifin de son çare olarak kullanılması gerektiği fikrinde olduğumu belirtmek isterim.

  • Hasılat haczi.

Teorik olarak bir üst alternatif ile aynı şey olsa da uygulamadaki farklılığından dolayı bu başvuru şeklini farklı bir alternatif çeşidi olarak ele almaktayım. Hasılat haczi; borçluya ait olduğu bilinen ve anlık satışlar ile nakit gelir elde edilen bir yere alacaklının talebi üzerine verilen icra müdürlüğü kararından sonra, icra memuru vasıtasıyla gelinerek, ilgili muhitte yapılan satış işlemlerinin sonlanmasını müteakip kasada bulunan meblağın haczedilmesidir. Bu uygulamanın, borçlusu spor kulübü olan takip dosyalarındaki en büyük uygulama alanı, borçlu spor kulübünün ev sahipliği yapmakta olduğu bir spor müsabakası için bilet satış gişelerinde yapılan hasılat haciz işlemleridir. Her ne kadar, ülkemizde getirilen passolig uygulamasından sonra bu alternatifin uygulanılabileceği müsabaka sayısı azalmış olsa da hala daha passolig kapsamı dışından tutulan birçok spor müsabakasının mevcuttur. Ufak bir dipnot olarak belirtmek gerekir ki, 6222 sayılı kanunun açık hükmü uyarınca passolig gelirlerinin haczedilebilmesi mümkün değildir.

  • Alacağın tespiti için genel mahkemelere başvuru.

Türkiye Futbol Federasyonu Uyuşmazlık Çözüm Kurulu’nun kesin yetkisinin Anayasa Mahkemesi’nce kaldırılmasından sonra futbolcular ile borçlu kulüpler arasında sıklıkla başvurulmaya başlanılan bu alternatifte futbolcunun alacağının yargı kanalı ile tespit edilebilmesi için genel mahkemelerde dava açılmaktadır. Hangi mahkemenin görevli olduğu hususunda ise, İş Kanunumuzun 4-g maddesinin açık hükmü ile sporcuların, İş kanununun kapsamı dışında bıraklıması ve doktrin ve yargıtay içtihatlarındaki baskın tutumun futbolcu ile futbol kulübü arasındaki ilişkinin hizmet ilişkisi olduğu yönündeki görüş birliği hususları birlikte gözetildiğinde, futbolcu ile futbol kulübü arasındaki uyuşmazlıklarda, görevli mahkemenin, futbol kulübünün şirket olması halinde Asliye Ticaret Mahkemesi, futbol kulübünün dernek olması halinde ise Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Görevli mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen karar ile alacaklı futbolcu, borçlu aleyhine ilamlı icra takibi yapabilir veya mahkeme ilamı ile Türkiye Futbol Federasyonu’na başvurabilmektedir. Bu iki başvuru yolunu da kısaca inceleyelim.

Borçlu kulüp aleyhine ilamlı icra takibine girişilmesi.

Bu alternatif, yukarıdaki ilamsız icra yoluna başvuru ile birkaç farklılık haricinde tamamen benzerlik göstermekte olup bu başlık altında sadece bu farklılıklara değineceğiz. İlamlı icra yolunda, alacaklının talebi ile borçluya icra emri gönderilir ve bu emrin gönderilmesi ile takip kesinleşir. Bu yol ile yapılan takibe itiraz mümkün olmayıp ilamlı icra takibi sadece borçlu tarafından icranın geri bırakılması kararı alınmasıyla durdurulabilir. Bu farklılıkların haricinde futbolcunun alacağını tahsil edebilmek için başvurabileceği tüm alternatifler yukarıda açıkladığımız ilamsız icra yoluna başvuru başlığı altındaki alternatifler ile aynıdır. Bu yüzden burada tekrardan açıklama yapmayacağım.

  • Borçlu kulübe transfer yasağı yaptırımının uygulanmasının sağlanması.

Bu uygulamada, futbol kulübünden olan alacağını bir mahkeme ilamı veya Uyuşmazlık Çözüm Kurulu kararı ile ispat edebilen bir futbolcu, Türkiye Futbol Federasyonu’na yazılı olarak başvurarak borçlu futbol kulübünün transfer ettiği sporcularla yaptıkları sözleşmelerin Türkiye Futbol Federasyonu’nca tescil edilmelerine engel olabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise alacaklı futbolcu eğer cebri icra yoluna başvurmuş ve borçlu kulüp tarafından da bu durum TFF nezdinde ispat edilebilmiş ise Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatı’nın 12/6 maddesindeki açık hüküm uyarınca TFF tarafından borçlu kulübe transfer yasağı yaptırımı uygulanamamaktadır. Ancak alacaklı tarafından her iki kuruma da başvurulmuşsa TFF’nin bu durumu kendiliğinde inceleme ve gözetme yetkisi yoktur. Yani, TFF tarafından alacaklının ayrıca cebri icra yoluna başvurmuş olmasından dolayı alacaklının, transfer yasağı uygulanması talebini reddedebilmesi veya uygulanan yaptırımı kaldırabilmesi için borçlu kulübün federasyona yazılı olarak başvurması ve alacaklı tarafından cebri icra yoluna başvurulduğunu ispatlaması gerekmektedir.

  • Türkiye Futbol Federasyonu’na lisans başvuru yapan kulübe lisans alması için muvafakat vermeme.

Bu alternatif aslında bir başvuru yolu olmamakla beraber yine de futbolcunun alacağına ulaşması için futbolcuya tanınmış bir hak olduğu için burada değerlendiriyoruz. Kulüpler her sene belli tarihler arasında kulüp lisans başvuru sürecine girmekte ve bu süreçte federasyon tarafından futbol kulüpleri sportif, mali, hukuki, altyapı ve idari açılardan denetlenmektedir. Bu kulüp-lisans sürecinde spor kulüplerinin futbolculara vadesi gelmiş borçlarının olması durumunda spor kulüpleri için yaptırımlar uygulanabilmektedir. Kulüpler ise bu durumun önüne geçebilmek için ya vadesi gelen borçlarını ödemeli yahut da vadesi gelen borcun alacaklısından muvafakatname almaları gerekmektedir. İşbu durumda da alacaklı futbolcu, kendisine ödeme yapılmasını isteyerek borçlu kulüpten olan alacağını tahsil edebilmektedir.

            Tüm bu alternatiflerin haricinde, bir de FIFA’ya başvuru alternatifi vardır. Ancak bu yola sadece yabancı futbolcular başvurabilmektedir. Uygulamada gözlemleyebildiğimiz kadarıyla çok daha radikal kararlar alarak yaptırımlar uygulayabilen FIFA, yerli kulüplerimize çokça kere puan silme cezaları uygulamışken TFF ise bu yaptırım seçeneğine nadiren başvurmuştur. Yapmakta olduğumuz çalışma, teorik açıklamalardan ziyade uygulamadaki gözlemlerimden ibaret olduğundan ve daha bilgi paylaşabilecek kadar FIFA başvuru süreci hakkında tecrübe sahibi olmadığımdan dolayı bu konuda daha fazla açıklamalarda bulunmamın doğru olmayacağını düşündüğüm için bu çalışmayı burada nihayete erdiriyorum. 

Avukat İsmet Faruk Arslan

Türk futbolunun gelirlerini ve ekonomik görünümünü incelediği Futbol Ekonomi Raporunun tamamı için tıklayınız

0 comments

ÜniAr DÜS-2019 Araştırması sonucunda, Devlet Üniversiteleri Spor Bilimleri Fakülteleri sıralamasında, 2018 yılı performanslarına göre akademik teşvikte sıralamaya giren Spor Bilimleri Fakülteleri açıklanmıştır.

ÜniAr DÜS nedir?
Prof. Dr. Engin Karadağ ve Prof. Dr. Cemil Yücel tarafından 2015 yılında kurulan Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı akademik teşvik sistemini temel alarak devlet üniversitelerini ve fakültelerini sıralayarak Türk üniversite sistemine farklı bir veri sağlamayı amaçlıyor. Araştırmada elde edilen bulgular üniversitelerin gelişimi için veri sağlamak amacıyla kamuoyuyla paylaşılırken bağımsız bir araştırma laboratuvarı olan ÜniAr’ın Türk Yükseköğretim Sisteminin gelişimine de katkı sağlamayı amaçlanıyor. 

SIRALAMASININ METODOLOJİSİ:

Devlet Üniversitesi ve Fakülteleri Sıralamasının (DÜS) temel amacı Türkiye’deki devlet üniversiteleri ve bu üniversitelere bağlı fakülteleri akademik teşvik performanslarına göre sıralamaktadır. İlk olarak 2016 (2015 performansları) yılında yürürlüğe giren Akademik Teşvik Programı içerik değiştirerek 2019 yılında da (2018 performansları) devam etmiştir. Akademik teşvik yönetmeliği; devlet yükseköğretim kurumu öğretim elemanlarının dokuz faaliyet türünden akademik teşvik puanlarının hesaplanmasını ve bu puanlara göre teşvik ödemesi almalarını düzenlemektedir. Bu faaliyet türleri;

1. Proje
2. Araştırma
3. Yayın
4. Tasarım
5. Sergi
6. Patent
7. Atıf
8. Tebliğ
9. Ödül

Bir öğretim elemanının teşvikten yararlanabilmesi için yukarıdaki dokuz faaliyet türünden en az 30 puan alması gereklidir. Akademik teşvik puanlarının hesaplanmasında en yüksek puan sınırı 100’dür.

“Devlet Üniversiteleri ve Fakülteleri Sıralaması Raporu” (DÜS 2019)’nun tamamına ulaşmak için tıklayınız…



Peki dünya sıralamasında durum nedir ? Merak edenler için:

https://sporbilimleri.com.tr/spor-bilimlerinde-2018-dunya-siralamasi/

0 comments

Kardiyovasküler Test Nasıl Yapılır?
(How to Perform a Cardiovascular Test?)
Uygulanabilir saha testlerine ihtiyaç duyanlar için “Alt yapıda Bilimsel Yaklaşımlar” projemizde uygulamış olduğumuz aerobik kapasiteyi anlamlı olarak gösteren testimizi sizler için paylaşıyoruz.

Ayrıca SBT’nin geliştirmiş olduğu egzersiz kalp atım fomülü için:
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah

English🇬🇧

How to Perform a Cardiovascular Test?
Maximal Treadmill Test(MTT)
For those who need practical field tests, we share our test which have applied in our “Scientific Approaches in the Infrastructure” project. The test shows significant aerobic capacity.

For SBT’s Exercise Formula :
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah

🌐Spor Bilimleri Topluluğu(SBT)

HD olarak izleyebilirsiniz.
0 comments

FİZİKSEL AKTİVİTE: BİLİNENİN ÇOK ÖTESİ
Öz: Fiziksel aktivite için tasarlanmış olan insan bedeninin, hareketsizlik ile beraber karşı karşıya kaldığı sorunlar hergeçen gün artmaktadır. Yüzyıllar öncesinden fiziksel aktivitenin önemine dair söylenmiş sözlerin haklılığı bugün herkes tarafından kabul görmektedir. Bu derleme ile fiziksel aktivitenin genel olarak herkes tarafından kabul gören sağlığa faydalarının dışında, nörolojik etkileri, bu etkilere bağlı olarak farklı yaş gruplarındaki zihinsel süreçler üzerindeki rolü, bu süreçlerin bir sonucu olarak akademik başarının arttırılmasına dair katkıları ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede fiziksel aktiviteninöz saygı, özgüven ve iyi olma hali gibi kavramlar ile ilişkisinin yanı sıra farklı zihinsel problemler yaşayan bireylerin tedavileri için kullanımından, travma sonrası stres bozukluğunun aşılmasındaki katkılarına kadar pek çok nokta da ele alınmıştır. Okul öncesi eğitim alan çocukları, ergenleri ve üniversite öğrencilerini içeren çok geniş bir yelpazede, eğitime fiziksel aktivitenin dahil edilmesi yolu ile çok daha büyük oranda fiziksel ve zihinsel gelişim gerçekleştirilebileceği ifade edilmeye çalışılmıştır. Fiziksel aktivitenin eğitim-öğretim içerisindeki yerinin ne kadar önemli olduğu inkar edilemez birgerçektir çünkü sağlıklı çocuk daha iyi öğrenir. Derleme içerisinde sunulan bilgilerin ve araştırma raporlarının, gerek öğretmenler, gerek okul yöneticileri gerekse veliler için çocukların geleceğini planlamaya yardımcı olması umulmaktadır. Ayrıca her yaştan bireyin, fiziksel aktivitenin bu yönlerini tanımalarıyla yaşamlarında olumlu bir değişime yol açabileceklerine inanılmaktadır.

PHYSICAL ACTIVITY: BENEFITS THAT GO FAR BEYOND
Abstract: 
Human body was designed for movement and problems connected with inactiveness have been increasing each passing day. Everybody accepts the rightfulness of the statements which were made centruies ago. Apart from the known benefits of physical activity, its norological affects, cognitive roles in all ages and academic achievement, which occurs a a result of it, were exhibited in this article. PhysicalActivities’ connection with concepts like self respect, self confidence and well being were underlined.Apart from that the positive affects for many psychological disorders from bipolar disorder to PTSD were investigated. The author tried to express the fact that students from all ages can reach many positive results by integrating physical activity more in to the educational system. It is impossible to resist theimportance of physical activities’ role in education since healty individual learn better. It is hoped thatthe information that was given in meta analyse will be beneficial to plan childrens’ future for teachers,school administrators and parents. Also it is believed that people from all ages will have positive affects in their lives by realizing these aspects.

GİRİŞ

Basit biçimde iskelet kasının ürettiği ve enerji tüketimiyle sonuçlanan, dinlenme nabzının üzerindeki her türlü vücut hareketi olarak tanımlanan fiziksel aktivitenin (Department of Health, 2011) insan bedeni ve zihni üzerindeki etkilerinin tespiti, çağlar öncesine dayanmaktadır. MÖ 600 yıllarında bile Sustra, Hindistan’da günlük fiziksel aktiviteyi, sağlığa faydalarının yanında zihinsel zindelik içinde tavsiye etmiştir (Blair ve Morris, 2009). Devamında pek çok filozof fiziksel aktivitenin ruh ve beden sağlığı üzerindeki etkisine vurgu yapmıştır. Bu dönem filozoflarından Platon da, fiziksel egzersizin önemine değinmiş ve zihnin gelişimi için doğru oranda fiziksel aktivitenin gerekliliğine dikkat çekmiştir (Strasses ve Fuchs, 2015). Antik Yunan ve Romalı doktorların ‘Mens sana in corpore sano’ (Sağlıklı zihin, sağlıklı vücutta bulunur) özdeyişini sıklıkla telaffuz etmeleri, o dönemlerde dahi fiziksel aktivitenin sağlıklı zihinsel süreçler üzerindeki etkisine atfedilen öneme işaret etmektedir (Editorial, 2013). Öte yandan öneminin tespit edilmesinin bu kadar eski dönemlere dayanmasına rağmen, fiziksel aktivitenin faydalarına dair araştırmalar 20. Yüzyılın ortalarına kadar başlamamıştır. Bu konu üzerinde yapılan ilk araştırmalar o dönemde büyük bir artış gösteren kalp krizinin önlenmesi merkezli olmuştur (Blair ve Morris, 2009). Son 50yıllık süreç içerisinde ise, fiziksel aktivitenin sağlığa etkileri üzerinde yapılan çalışmalarda tüm dünyada artış olmuş olsa, özellikle son dönemde yapılan araştırma sayısında tam anlamıyla bir patlama olmuştur. Öyle ki 1950-1959 yılları arasında bu konu ile ilgili 500 bilimsel makale yayımlanmışken, yeni yüzyıla girdiğimiz süreden beri 50000’den fazla bilimsel makale yayımlanmıştır(Blair ve Morris, 2009).

Bu yoğun ilgi, fiziksel aktivitenin beden ve ruh sağlığıyla birlikte diğer tüm faydalarına dair bir ışık tutmaktadır İnsan yapısı açık bir şekilde fiziksel aktivite için tasarlanmıştır ve hareketsizliğin hastalık ve erken ölüme neden olduğu kanıtlanmıştır. Bireyin kendisini çok zorlamadan gerçekleştirdiği fiziksel aktivitenin, özellikle orta yaş ve sonrası dönemde erken ölümlerin ve ciddi hastalıkların önlemesinde iki kat daha etkili olduğu gösterilmiştir (Akyol, Bilgiç ve Ersoy, 2008). Fiziksel aktivite sıklıkla sağlıklı olmak için en etkili yol olarak tanımlanmaktadır. İnsan bedeni üzerinde kan basıncının düşürülmesinden, kilo kaybına, kardiyovasküler gelişimden kassal dayanıklılığa, hastalıklara karşı bağışıklık kazanmaktan, yaşlılığa bağlı rahatsızlıkların önlenmesine kadar pek çok faydası mevcuttur (Batoulia ve Saba, 2017). Öte yandan kültürel normlar ve kültürel geçmiş de dahil olmak üzere sosyal çevrenin fiziksel aktivite üzerinde belirgin etkisi vardır. Bu bağlamda fiziksel aktivite gibi bir bireysel davranışı düzenlerken ekonomik, sosyal ve kültürel kısıtlamalar olabilir (Joseph ve Wang, 2018).Fiziksel aktivite tekrarlı, planlı ve yapılandırılmış (salonda takip edilen fitness dersleri vb.) olabileceği gibi, boş zaman aktivitesi (bahçe işleri), spor-odaklı egzersizler (basketbol, futbol vb.), işle ilişkili aktiviteler (eşyaları taşımak, işe bağlı hareketler) veya ulaşımla ilişkili (işe yürüme vb.) olabilir. 1326 kişinin katıldığı bir çalışmada, ofisortamında egzersiz ve yoga türü fiziksel aktivitenin etkileri incelenmiş ve ofis ortamlarındaki bu tip fiziksel aktivitenin dahi olumlu etkisi olabildiği bulgusuna erişilmiştir (Abdin ve ark. 2018).

2016 yılı itibariyle 1.9 milyar insanın aşırı kilolu ve 650 milyon insanın ise obez olduğu rapor edilen dünyamızda, fiziksel aktivite eksikliği ve düzensiz beslenmeye bağlı olarakproblemler her geçen gün artış göstermektedir (W.H.O., 2016). Sağlıklı ve başarılı bir yaşlanma için reçete vermek gerekirse, fiziksel aktivitenin hayati rolü hemen beliriverir. Bu rol pek çok epidemolojik ve deneysel çalışma ile desteklenmektedir. Fiziksel aktivite sadece ölüm oranlarını azaltmakla kalmayarak, koroner kalp rahatsızlıklarından kansere, diyabetten depresyona kadar pek çok ciddi rahatsızlığa yakalanma olasılığını düşürmesiyle ilişkilendirilmektedir (Jedrziewskia ve ark. 2007). Günümüzde fiziksel aktivite eksikliği global ölüm oranlarında 4. sırada yer almaktadır ve yeterli düzeyde fiziksel aktivite düzeyine sahip olmayan bireyler diyabet ve kalp krizi gibi hastalıklardan dolayı % 30’a varan ölüm riski yaşamaktadırlar (W.H.O., 2017). Sadeceölüm riski içeren durumlarda değil, bunun dışında da etkilidir. Haftada 150 dakikalık orta-yüksek şiddetli fiziksel aktivitenin uyku problemlerini düzeltme potansiyeli olduğu bildirilmiştir (Vancampfort ve ark., 2018 ).

Fiziksel aktivitenin etkileri incelendiğinde gençler içinde durum farklı değildir. 5-17 yaş arasındaki ister çocuk ister ergen her bireyde azaltılan her türlü sedanter zamanaktivitesinin (internet, bilgisayar oyunu vb.) daha düşük sağlık problemi ile ilişkisine ve özellikle günde 2 saati geçen televizyon izlemenin fiziksel ve zihinsel sağlığı olumsuz etkilediğine dair pek çok kanıt mevcuttur (Tremblay, 2011). Bunun dışında fiziksel aktiviteyle daha fit bir vücuda sahip olunur. Obez veya aşırı kilolu olmanın özellikle ergenlik döneminde daha çok psikososyal sorunlara yol açtığı (Peirce, Boergers ve Princrtein, 2002) ancak depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların yanında, düşük benlik algısına dair etkisinin de yeterince tespit edilemediği söylenebilir. Bu durum, dış görünüş ve akran onayının çok önemsendiği ergenlik dönemi için bireyde tüm yaşamını etkileyecek sorunlara yol açabilir (Anderson ve ark, 2007). Bu bağlamda vücut imajı kavramı üzerinde durulmalıdır. Vücut imgesi bireylerin vücutları hakkında ne hissettiklerini, ne düşündüklerini vücutlarını nasıl gördüklerini ve vücutlarına karşı nasıl davrandıklarını yansıtan bir kavramdır (Gunter ve ark. 2017). Vücut imgesinin çeşitli boyutları, bireyin ruh ve beden sağlığına dair net çıkarımlar içerir. Özellikle son yıllarda gençler arasında vücut imajından duyulan memnuniyetsizlik artış göstermiştir (Gunterve ark. 2017). Fiziksel aktivite, başlaması hiçbir zaman geç olmayan, her yaş grubu için gerekli, her geçen gün öneminin farkına daha çok varılan, toplumun çoğunluğu için en ekonomik şekilde fiziksel ve zihinsel bozuklukların aşılmasını sağlayabilecek birolgudur (Antunes ve ark., 2006). Whooten ve ark. (2018), araştırmalarının sonucunda haftada 3 gün okul öncesi fiziksel aktivite programının, çocuklarda vücut direncini arttırdığını, vücut yağ yüzdesini düşürdüğünü sosyal-duygusal iyi oluş hallerini de olumlu yönde etkilediği sonucuna erişmişlerdir.

Fiziksel aktivitenin zihinsel işlevler ile ilişkilendirilmesi, sağlığa olumlu etkilerinin yanında oldukça az bilinmektedir. Oysa fiziksel sağlık ve zihinsel sağlık birbirleriyle ilişkili ve birbirleri üzerine derin etkileri olan iki kavramdır (Hawker, 2012). Günümüzde insanlar daha iyi hissetmek veya daha üst seviyede bilişsel işlevlere sahip olmak gibi amaçlardan ziyade, kilo almamak ve hastalıklardan korunmak ve benzerihedefler ile fiziksel aktiviteye ilgi göstermektedirler. Bu derlemeyle, fiziksel aktivitenin genel olarak herkesin kabul ettiği sağlığa olumlu faydalarının dışında, beyin üzerindeki nörolojik etkileri, bu etkilere bağlı olarak farklı yaş gruplarındaki zihinsel süreçler üzerindeki rolü, tüm bu süreçlerin sonunda akademik başarının arttırılmasına dair katkıları ve eğitim-öğretim içerisindeki yerinin ne kadar önemli olduğunun ortayakonması hedeflenmiştir. Ayrıca makale içerisinde fiziksel aktivitenin öz saygı, özgüven ve iyi olma hali gibi kavramlar ile ilişkisinin yanı sıra farklı zihinsel problemler yaşayan bireylerin tedavileri için kullanımından, travma sonrası stres bozukluğunun aşılmasındaki katkılarına kadar pek çok nokta da ele alınmıştır. Literatür taramasısonucunda ulaşılan araştırma sonuçları ortaya konarak, okul öncesindeki çocukları, ergenleri ve üniversite öğrencilerini içeren çok geniş bir yelpazede, eğitime fizikselaktivitenin dahil edilmesi yolu ile çok daha büyük oranda fiziksel ve zihinsel gelişim gerçekleştirilebileceği ifade edilmeye çalışılmıştır.

Fiziksel Aktivitenin Nörolojik Etkileri

İnsani bilimlerde fiziksel aktivitenin dönütleri sıklıkla hem nöropsikoloji hem de biliş üzerinden değerlendirilir; ancak bu iki alan arasında önemli ayrımlar vardır. Nöropsikolojik ölçümler, bilişsel işlevleri beynin belli bölgeleriyle ilişkilendirip açıklama hedeflidirler. Bu testler sıklıkla laboratuar ortamında yapılır ve beyinde çalışmayan veya bozulan noktaları tespit eder. Öte yandan bilişsel testler, zihinsel yetenekleri beynin belli bir bölgesiyle ilişkilendirilme zorunluluğu yerine psikolojik teoriler temelli yapılara uygun biçimde sunmaya odaklanırlar. Her iki tip test sistemi de farklı yaşam tarzlarının beyin üzerindeki etkilerine dair değerli bilgiler sağlayabilirler(Voss ve ark., 2014).

Beyin doğal yapısı gereği yumuşak, şekillenebilir ve deneyime bağlı olarak değişime uğrayan bir haldedir. Beynin yetilerini ve plastisitesini (esneklik) yaşam boyunca etkileyen pek çok faktör mevcuttur. Bu durum, kinezyolojinin, psikoloji ve nörobilim ile kaynaştığı nokta olarak tarif edilebilir (Erickson, Hillman ve Kramer, 2015). Bir zamanlar yetişkin beyninin yeni nöronlar üretme kapasitesinin olmadığına inanılırdı. Bugün beynin hipokampus ve lateral serebral ventrikül bölgelerinde nörogenez oluşumu(sinir kök ve projenitör hücrelerinden nöronların üretildiği bir süreç) gerçekleştiği ve daha da ötesi egzersizin bu süreçte etkin olduğu bilinmektedir (Praag ve ark, 1999).Beynin, fiziksel ve bilişsel uyaranlara karşılık vererek, yaşam boyunca tekrar tekrar şekil alıp, organize olabileceği gerçeği artık geniş bir biçimde kabul görmektedir. Bu bağlamda fiziksel ve bilişsel uyaran eksikliğinin özellikle artan yaşla birlikte nöronların bozulmasına yol açtığı kesin biçimde ortaya konmuştur (Neuro Image, 2016). Fiziksel aktivitenin beyindeki nörotransmitterler üzerindeki etkisine dair ilk araştırmalar 1960’lı yıllarda yapılmıştır; ancak bu araştırmacılar fiziksel egzersizi soğuk, hareketsiz bırakma, kısıtlama gibi stres kaynakları biçiminde değerlendirip, araştırmalarını buna göre temellendirmişlerdir (Meeusen ve Meirleir, 1995). Devamındaki süreçte araştırmalar gelişen teknoloji ve erişilen bulgularla boyut değiştirmiştir. Son dönemde yapılan nörolojik araştırmalar optimal düzeyde zihinsel sağlık için egzersizin gerekliolduğunu belirtmiş olsa da hala insan beyninin fiziksel aktiviteden tam anlamıyla nasıl etkilendiğine dair açıklamaya ihtiyaç vardır (Strasser ve Fuchs, 2015).

Fiziksel aktivitenin nörolojik boyuttaki etkileri üzerine ilk açıklama nörotransmitterler (vücudun ürettiği hormanlar-beyin kimyasalları) ile ilgilidir. Fiziksel egzersiz ile hücreler nöron ağlarını daha sağlamlaştırmak için gerekli sinyalleri göndermekte vetemel nöronal aktivite hızlanabilmektedir (Ploughman, 2008). Fiziksel egzersiz vücut dengesi (homeostasis) için bir zorluk oluşturma (challenge) olarak tanımlanabilir. Fiziksel aktivite ile oluşan strese karşı pek çok uyum ve düzenleme mekanizmasıdevreye girer. Merkezi sinir sistemi, nöroendokrin sistemiyle beraber bu homeostasis sürecinde çok önemli bir rol oynar (Meeusen ve Piacentini, 2001). Bu noktadaki merkezi transmittörlerin motor davranışları etkilemesindeki süreçte, duyu organlarımızla algılama yolundan, duyusal-motor bütünleşme yolu ile algılamaya kadar pek çok seviye vardır. Fiziksel egzersiz gibi davranışsal değişimlerle birlikte gerçekleşen nörotransmitter salınımı, beyin mikrodiyalizi yoluyla ölçülebilmektedir. Pek çok nörotransmitter, bireyin fiziksel aktivite kapasitesini periferal ve merkezi sinirsistemi yoluyla etkiler (Meeusen ve ark., 2005). Fiziksel egzersiz, nöradrenalin (NA), dopamin (DA) ve serotonin (5-HT) gibi merkezi sinir sistem nörotransmitterlerini düzenler. Nöradneralin tetikte olmayla ilişkiliyken, dopamin güdülenmiş davranışın ödüllendirilmesinde başrol oynar. Serotoninin ise mutluluk ve iyi olma haliyle ilişkili olduğu düşünülmektedir (Lin ve Kuo, 2013). Farmokolojik maddelerin kullanımıyla bu nörotransmitterlerin salınımlarına müdahalede bulunulabildiği ve bu şekilde uzun süreli egzersizlerde yorgunluğun ertelenebildiği ispatlanmıştır (Watson, 2008). Bu transmitterlerden özellikle dopaminin, fiziksel egzersizle düzenlenmesine yardımcı olmasının yanı sıra beyindeki artan seviyesiyle beraber fiziksel dayanıklılık performansını da etkilediği belirtilmektedir (Zheng ve Hasegawa, 2016). Bu nedenle dopamin salınımını arttıran ve bu şekilde performansı yükselten amfetamin gibi maddelerin kullanımı doping olarak kabul edilmektedir (Maughan, Shirrefs ve Watson, 2007).

Fiziksel aktivite eksikliğinin nörolojik bozulma sürecine sebebiyet verebileceği ve bu durumun da depresif semptomlar ve bilişsel yıkımla sonuçlanabileceği belirtilmiştir(Lerchea ve ark. 2018). Fiziksel aktivite yoluyla beyindeki serotonin (5-HT) seviyesininartmasına etki edilir. Bu nedenledir ki depresyon semptomlarının azaltılması için fiziksel egzersiz önerilmektedir. Depresyon beyindeki serotonin düzeyinin düşüklüğüyle ilişkilendirildiği için serotonin seviyesini arttıran fiziksel aktivitenin antidepresan etkisi gösterdiği vurgulanmaktadır (Science and Sports, 2018). Babyak ve ark. (2000), 10 aylık bir sürede haftanın üç günü, otuz dakikanın üzerinde ve %70 kalp atım hızı ile gerçekleşen orta seviyeli egzersizlerin, depresyon hastalarına fayda sağladığını ortaya koymuşlardır. Bir başka pskiyatrik rahatsızlık olan Bipolar Bozukluk üzerine yapılan çalışmalarda, aerobik egzersizin (uzun süreli aktivite süresince vücuda enerji sağlamak amacıyla oksijenin kullanıldığı egzersizler) bu rahatsızlığa sahip bireylere nöro-bilişsel faydaları olduğu tespit edilmiştir (Kucyi ve ark., 2010). Bir başka rahatsızlık olan TBSB (Travmaya bağlı stres bozukluğu) incelendiğinde benzer olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Afganistan ve Irak’ta savaşa katılıp devamında normal hayat dönen askerlerde %31 düzeylerine kadar çıkabilen TBSB durumlarında, fiziksel aktivitenin iyi olma halini arttırarak olumlu duygu durumuna katkı sağladığı ortaya konmuştur (Caddick ve Smith, 2014). Son olarak şizofreni hastaları üzerinde yapılan araştırmaların değerlendirilmesinde ise, fiziksel aktivitenin şizofreni hastalığının prognozu sırasında görülen hipokampal küçülmenin durdurulabilmesi yönünde olumlu etkisinin bulunmasına rağmen, bunun henüz bir genelleme yapmak için yeterli olmadığı yönünde olmuştur (Güldoğan, 2015). Altı çizilmesi gereken nokta, fiziksel aktivitenin bir rahatsızlık olsun veya olmasın beyin için aynı şekilde faydalı olduğudur (Artal,Sheran ve Dinubile, 1998). Herhangi bir ergojenik yardım almadan sadece fiziksel aktivite yoluyla bahsi geçen nörotransmitterlerin salınımlarının gerçekleştirilmesi bireyin sadece zihinsel süreçlerine değil, tüm yaşamına olumlu katkıda bulunmaktadır.

Fiziksel aktiviteyle ilgili bir diğer önemli faktör ise BDNF (Brain Derived Neurotrophic Factor) olarak adlandırılan Beyin Türevli Nörotrafik Faktörüdür. Kan beyin bariyerini geçebilen protein ailesinin bir üyesi olan BDNF’nin, fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki yararlı etkilerini düzenlenmekle sorumlu olduğu bilinmektedir. Orta ve yüksek şiddetli fiziksel aktivitenin, periferik BDNF seviyesini anlamlı biçimde arttırdığı ortaya konmuştur (Miyamoto ve ark, 2018). BDNF, hipokampus bölgesinde iki halde bulunur ve nöroplastisite, nörogenez ve nöron korunmasında çok önemli bir role sahiptir. İnme (stroke) ve beyinsel rahatsızlıklar sonrasında motor hareketlerin geri kazanımında oldukça önemli bir yeri vardır. Bunlara ek olarak merkezi sinir sistemi üzerinde bozulmalara sebep olabilecek rahatsızlıklara karşı koruma da sağlar (Inoue, 2018). BDNF’nin bu önemli rolleri neticesinde özellikle 1990’lı yıllardan itibaren bu konu üzerindeki araştırmalar yoğunlaşmış ve yapılan araştırmalar neticesinde fiziksel aktivite yoluyla hipokampus bölgesindeki BDNF seviyesinde artış gerçekleştiği tespit edilmiştir (Vaynman ve ark., 2004). BDNF’nin nöronların uyaranlara karşılık verebilme hızını ve sinaptik plastisiteyi arttırmadaki bu sıra dışı kapasitesi, bilişsel kapasiteyi desteklemek için çok önemli bir yer teşkiletmektedir (Pinnila ve Hilman, 2013). Erickson ve arkadaşları (2011) hipokampus bölgesinin geç yetişkinlik dönemine kadar esnek olarak kaldığını ve egzersiz ile birlikte %2 seviyesinde büyüyebildiğini bulmuşlardır. Bu araştırmaya ek olarak daha yüksek kardiyovasküler zindelik düzeyinin, serebral dolaşımda uzun süreli etkileri daha olası kıldığı ve daha yüksek oranda nöron üretimini sağladığı düşünülmektedir (Stimpsona ve ark. 2018). Nöron üretiminin artması ve hipokampus bölgesinin büyümesi, daha gelişmiş bir hafıza ve daha yüksek bilişsel kapasitesiyle ilişkilendirilmektedir.

Fiziksel aktiviteyle beynin etkileşim sürecine dair yapılan diğer araştırmalar tarandığında, farklı çalışma tekniklerinin farklı bölgeleri aktive ettiğine dair bulgulara erişilmiştir. Bu bağlamda denge çalışmaları içeren egzersizler ile dorsolateral preforontal korteks bölgesinin (Taubert ve ark, 2010), golf oynamak ile premotor korteksin (Bezzola ve ark, 2011) ve aerobik egzersizler ile hipokampüsün (Erickson veark, 2009) etkileşimde olduğu ortaya konmuştur. Anterior Cingular Korteks (ACC),Preforantal Kortekse bağlı olan, ket vurma ve anlaşmazlık durumlarında karşılık verme eylemleri ile ilşkili bir bölgedir. Boylamsal ve kesitsel nörolojik çalışmalar, ACC vepreforantal korteks bölgelerinde yürütülen çatışma durumlarında düzenleme yapan sistemin (conflict monitoring system: Çelişki düzeyini tespit edip, bilgiyi kontrol ile ilgili gerekli bölüme gönderme ve işleme dair etkiyi tetikleme (Botvinck ve ark, 2001),yüksek kardiyovasküler kapasiteye sahip bireylerde daha etkili biçimde kullanıldığını ortaya koymuştur (Themanson ve Hillman, 2006).

Erickson ve ark. (2011) yaptıkları çalışmada fiziksel egzersizin hipokampus bölgesinin büyümesine katkı sağladığı gibi, belli bir yaş sonrasında yaşa bağlı hipokampus kaybını da önlediği ve dolayısıyla hafıza fonksiyonlarını geliştirdiğini saptamışlardır. Ayrıca fiziksel aktiviteyle yaşa bağlı beyin dokusu kaybının da engellendiği de belirtilmiş olup, beynin elektriksel faaliyetlerin kayıt altına alınması işlemi olarak tanımlanan EEG (Elektroencephalogram) kullanımıyla, aerobik açıdan fit bireylerde alfa, beta ve teta dalgalarının ortalama frekansın üstünde olduğu ispatlanmıştır (Hillman ve ark. 2008). Bu noktadan hareket ederek fiziksel aktivitenin temel elekrokortikal fonksiyonları etkilediği savunulmaktadır. İnsan beyninde belli olaylara veya uyaranlara karşılık olarak küçük voltajlar oluşmaktadır. Bu durum ERP (Event Related Potential) olarak tanımlanmaktadır. ERP oldukça geniş bir duyusal, motor veya bilişsel olay neticesinde ortaya çıkar ve bu uyaranlara bağlı olarak beyinde dalgalar oluşur. Bu dalgalardan birisiolan P3 komponenti, 20-70 yaş arası bireylerde 250-400 ms aralığında bir latans (Latans bir olayın diğerine tercihi yolu ile sonuçlanan uyaran hızı olarak yorumlanır.) düzeyindedir. Daha yoğun bir ilgi, daha büyük bir P3 dalgası oluşturur (Sur ve Sinha, 2009). Bu bağlamda fiziksel aktivite ve aerobik egzersizler sırasında özellikle P3 komponentinin değişikliklere karşı daha hassas olduğu bulunmuştur (Polisch ve Lardon,1997). Bu komponent, frontal lob, anterior cingulate korteks, infero temporal lob veparietal korteks bölgelerini de içeren nöral yapı ağı içerisinde oluşturulmaktadır. P3’ün daha geniş ve daha kısa süreli salınımı, yüksek aerobik zindelik seviyesine sahip bireylerin çeşitli bilişsel işlemleri sırasında gözlemlenmiştir. Bu gözlem ve sonuçlar yüksek aerobik zindelik ve fiziksel aktivite düzeyi olan bireylerin uyaranları ayırma ve kodlama sırasında daha hızlı bilişsel işlem yürüttüklerini ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle erişilen davranışsal bilgiler, fiziksel aktivite ile ilişkili değişimlerin, daha yoğun düzeyde bilişsel kontrol gerektirdiğini ortaya koymaktadır (Hillmann, 2006;Kramer, 1999).

Strasser ve Fuchs (2015) beynin fiziksel aktiviteyle üç yollu bir kazanım elde ettiğini belirtip bunları şu şekilde sıralamışlardır: 1-Nöroplastisitenin arttırılması 2- Antienflamatuar durumu desteklenmesi 3-Kronik hastalıklar ve stres ile ilişkilibozukluklara tampon görevi yapılması. Bu alanda gerçekleştirilen çalışmalar ve üretilen teoriler, alana olan ilgiyi ortaya koymaktadır. Yapılan bir başka araştırmada fiziksel aktiviteyle beyin yapısının etkilendiği ve böylelikle beyin işlevlerinin geliştiği belirtilmiştir. Beyindeki gri bölgenin %80’den fazlasının fiziksel aktiviteyle değişime uğrayabildiği ve bu şekilde daha sağlıklı hale gelen beyin yapısının daha yüksek bir işlevsellik sağladığı bulgusuna erişilmiştir (Batoulia ve Saba, 2017). Fiziksel aktiviteprogramına alınan çocukların ‘Ucinate Fasciclucus’ yapılarında (Limbik bölge ile Temporal ve Frontal bölgeyi bağlayan beyaz yapı) diğer çocuklara göre çok daha yüksek boyutta sağlamlık gözlemlenmiş (Schaeffer ve ark., 2014) ve bu konuda aerobik zindeliğin beyaz madde sağlamlığıyla ilişkisine dair araştırmalar yürütülmüştür. Bu bağlamda Chaddock ve ark. (2010), fiziksel zindelik düzeyi daha yüksek olan çocukların daha sağlam bir beyaz yapıya sahip olduklarını ve ayrıca hipokampus ve basal ganglia bölgelerindeki gri yapının da fiziksel zindelik düzeyi düşük çocuklara nazaran daha yüksek olduğunu ortaya koymuşlardır. Çocuklar üzerindeki bu araştırmalar insan yaşamının diğer evrelerinde değerlendirmeye alınınca, özellikle yüksek aerobik kapasite ile artan frontal korteks ve hipokampus bölgelerindeki gri bölge yoğunluğunun bilişsel bozulma riskini azaltacağı yönünde sonuca ulaşılmaktadır(Erickson ve ark. 2015).

Beynin yaşlanması yaşam stili ile ilişkilidir ve bilişsel yaşlanmayı yavaşlatacak en önemli yaşam stili komponentlerinden birisi fiziksel aktivitedir. Fiziksel açıdan daha aktif olan yaşlıların beyin hacimleri, daha az aktif yaşlılara göre anlamlı biçimde daha büyüktür (Benedict ve ark. , 2013). Bilindiği gibi bilişsel işlevler yaşlılıkla beraber düşüşe geçmektedir ve insanlar yaşlandıkça bilişsel yıkıma bağlı rahatsızlık yaşama olasılıkları artmaktadır. 60 yaş ve üstü nüfus, 1950 yılında toplam nüfusun %8’ini oluştururken, bu oran 2000 yılında %10’a yükselmiştir (Kesavayuth ve ark. 2018). Blonde ve arkadaşları (2014), 2050 yılında her beş kişiden birinin yaşlı olacağını ve fiziksel aktivite yoluyla bu büyük nüfustaki demans riskinin %18 boyutunda azaltılabileceğini raporlamışlardır. Hızlı biçimde yaşlanan dünya nüfusunda, bilişsel yetilerin kaybının önlenmesinin gerekliliğini ve genel halk sağlığı için fiziksel aktivitenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan çalışmalar bu sonuçlarıdesteklemektedir (Stubbs ve ark, 2017). Fritz ve Loprizini (2018), belli bir fizikselaktivite programını takip etmenin, özellikle aile geçmişinde Alzeimer hastalığı olan bireylerde daha yüksek bilişsel işlevlere sahip olmaları yolunda avantaj sağlayacağınıbelirtmektedirler. Sağlıklı bireylerin doğal yaşlanmayla yaşayabilecekleri bu tip blişsel kayıp sorunların yanında, kemoterapi gören bireylerde görülebilen nöroplastisite bozulması ve hipokampüs bölgelerinde meydana gelebilen mitokondirial fonksiyon bozukluğu durumlarında dahi fiziksel aktivitenin iyileştirici rolünden söz edilmektedir.Bu noktada araştırmacılar kemoterapi gören hastalarda da düşük seviyede fizikselaktivite tavsiye etmektedirler (Park ve ark, 2018).

Fiziksel aktivitenin gerek nörotransmitterler yoluyla gerekse beyindeki yapısal değişiklilerle neden olarak tartışılmaz faydalarının var olduğu yukarıda belirtilmiştir.Aynı şekilde hangi egzersiz tipinin hangi bölgeyi ne kadar etkilediğinin tam anlamıyla tespiti için yapılan çalışmaların yanı sıra, cinsiyet, yaş ve fiziksel kapasite gibi değişkenleri dikkate alarak, ne tip aktivitelerin önerilmesi gerektiğine dair özel araştırmaların da yürütülmekte olduğu yukarıda belirtilmiştir. Her geçen gün bu alanda yeni gelişmeler olmaktadır; ancak şu ana kadar yürütülen çalışmalar dikkate alındığında, fiziksel aktivitenin, her yaş birey için gerek bugün gerekse geleceğe dair yaşamsal önemde nörolojik faydalar içerdiği kesindir.

Fiziksel Aktivitenin Bilişsel Etkileri

İnsanın dünyayı ve kendisini anlamada kullandığı işlemler bütünü olarak tanımlanan biliş, bilme, tanıma, anlama, kavrama, düşünme, akıl yürütme gibi zihinsel eylemlerikapsayan bir kavramdır. Bilgi edinmede, bilişsel beceriler kazanmada geçirilen değişimler ve ilerlemeler ise bilişsel gelişim olarak ifade edilebilir (Günçe, 1974; Yöndem 2007). Biliş geniş anlamda, bilişsel ve akademik performansa vurgu yapar veyüksek biliş kapasitesi sağlık için olumlu işaretlerden biridir (Cornejoa ve ark. 2015). Biliş insanların duyusal bilgileri nasıl işlemlediğine işaret eder. Aynı zamanda dikkat, hafıza ve akıl yürütme gibi günlük yaşamda gerekli olan işlevleri de içerir. Bu yetilerdoğumdan itibaren gelişir ve ileri yaşlılık döneminde azalma eğilimi gösterir. Bilişsel gelişim her ne kadar yayagın biçimde yavaş değişim gösteren bir süreç olarak değerlendirilse de günden güne yaşanan bilişsel dalgalanmalar kişinin günlük görevlerdeki işlevlerini etkiler (Fitzsimmons ve ark, 2014). Bilişsel işlevler yaşam boyunca başarılı olmak için kaçınılmaz işlevlerdir ve sıklıkla öğrenmenin ön koşulu olarak değerlendirilir (Diamond, 2013).

Fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki etkisinin altında yatan pek çok mekanizma olabilir. Bunlara farklı açıklamalar getirilmektedir. Bir görüş fiziksel aktivitenin bireyin uyarılma seviyesini yükselttiğini ve bu durumun da artan dikkatesebebiyet verdiğini söylemektedir (Tomporowski, 2003). Etkileşime nöroloji merkezli bakıldığında ise, fiziksel aktivitenin nörotransmitterleri tetiklemesi (Dopamine, Serotonin vb.) ve salınımın artması ile bilişsel işlevlerin daha etkin şekilde çalıştığı görüşü hakim görünmektedir (Dishman ve ark. 2006). Bir diğer görüş ise düzenli ve belli bir süre devam eden kardiyovasküler egzersiz neticesinde aerobik fitness seviyesinin yükselmesi ile bilişsel performansın arttığını savunur. Bu görüş fizikselaktivite ile beyindeki belli bölgelerde anjiogenez (damar oluşumu) ve nörogenez (nöron oluşumu) ile hafıza ve öğrenmenin desteklendiğini ve bunun sonucunda da bilişsel kapasitenin geliştiğini savunmuştur (Etnier ve ark. 1997). Günlük fiziksel aktivitenin bile daha yüksek bilişsel yeteneklerle ilişkili olduğu ortaya koyulmuştur (Fitzsimmonsve ark, 2014).

Fiziksel aktivitenin bilişsel fonksiyonlar üzerindeki olumlu etkisine dair edinilen bilgiler, birincil olarak bilişsel açıdan yaşlanmış sağlıklı bireylere, ikincil olarak biliş kaybı olan hafif bilişsel yıkıma maruz kalan bireylere, üçüncül olarak ise net biçimde bilişsel kayba uğramış bireylere fayda sağlama boyutunda değerlendirilebilir (Prohaska ve Peters, 2007). Öte yandan ergenlik döneminde sürdürülen sağlıklı bir yaşam biçimi daha iyi bir biliş düzeyi için hayati derecede önemlidir. Yüksek biliş seviyesi, öz-saygıve benlik kavramı gibi psikososyal ilişkili değişkenlerle olumlu biçimde etkileşimdedirve bu durum bireyin tüm yaşamını etkilemektedir. (Ruiz ve ark., 2010). Özellikle ergenlik bilişsel gelişim için oldukça kritik bir dönemdir ve ergenlikteki bilişsel durum,yetişkin sağlığı için tahmin yürütmede önemli bir ölçüttür. Örneğin; ergenlikteki düşük bilişsel seviye yetişkinlikteki yüksek hastalık ve ölüm oranı ile ilişkilendirildiği gibi, hayatın ileriki dönemlerinde anksiyete bozukluğu, depresyon, psikolojik bozukluklar ve koroner kalp rahatsızlıkları ile de ilişkilendirilmiştir (Cornejoa ve ark. 2015). Voss ve arkadaşları (2014), ‘Oturmanın İntikamı’ isimli sıra dışı başlık içeren araştırmalarıyla fiziksel aktivite içermeyen sedanter yaşam tarzı ile bilişsel işlevler ve beyin sağlığı arasındaki olumsuz ilişkileri ortaya koymuşlardır. Danga ve ark. (2018) ise sedanteryaşam tarzındaki en yaygın durumlardan biri internet bağımlılığı olarak tespit etmiş ve bu durumun hareketsizliğe bağlı pek çok sorunla ilişkilendirildiği gibi düşük akademik başarı ile de ilişkilendirildiğini ifade etmişlerdir. Fiziksel aktivite bu noktada katkı sağlayıp, çocukların ve ergenlerin internet bağımlılıklarının azaltılmasında olumlu biretkiye sahiptir. Fiziksel aktivite dinamiklerinin ve bunların internet bağımlılığı ile ilişkisinin tespiti, tüm ülkelerin sorumluluğu altında olmalıdır. Nüfusunda bulundurduğu gençleri adına bu sorumluluğu üstlenen ülkeler, daha sağlıklı ortamlaryaratabilirler.

Fiziksel aktivite alışkanlığının erken yaşlarda edinilmesi birey için yaşam boyu kendisine fayda sağlayacak bir zenginliktir. Bu açıdan erken çocukluk dönemi, fizikselaktivitedeki bireysel farklılıkların nasıl ve ne dereceye kadar olduğunu araştıran ve bunu yönetici işlevleri de içeren gelişimsel süreçler ile ilişkilendiren çalışmalardan faydalanacaktır. Okul öncesi çocuklarda, özellikle aktif ve gelişimsel açıdan uygunoyunlarda fiziksel aktiviteyi arttırıcı çabalar olumlu psikosoyal ve bilişsel sonuçlara eriştirecektir (Willoughby ve ark, 2018). Yaşam faktörlerinin de değerlendirilmeye alındığı ve tüm gün boyunca gerçekleşen fiziksel açıdan aktifliği dikkate alan, 8-11 yaş arası çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, normal kilolu çocukların aşırı kilolu ve obez çocuklar ile zayıf çocuklara nazaran matematik, okuma ve dikkati inceleyen bilişsel testlerde daha yüksek performans sergiledikleri ortaya konmuştur (Hyorth veark., 2016). 6-12 yaş arasındaki çocukları inceleyen bir başka çalışmada da olumlu sonuçlara erişilmiş ve daha uzun süreli fiziksel aktivite programları ile daha geniş çapta bir etki olacağı düşüncesi paylaşılmıştır (Greeffa ve ark. 2018). Daha da küçük yaşlaragidilirse, Best ve Miller (2010), 3-6 yaş arası çocukların gelecekteki okul başarılar için gerekli olan yönetici işlevlerinin gelişiminde fiziksel aktivitenin belirgin faydaları olduğunu araştırma raporlarıyla sunmuşlardır.

Shephard (1996), okul günlerindeki artan fiziksel aktivitenin can sıkıntısını azalttığı ve bu durumunda daha yüksek bir dikkat ve odaklanma sağladığı görüşünü savunmaktadır. Shephard ayrıca artan fiziksel aktivitenin, performans ile birlikte sınıf içi davranışı da değiştiren öz saygı ile ilişkili olabileceğini de belirtmiştir. Fiziksel zindeliği daha yüksek olan çocuklar, daha üst seviyede bilişsel kontrol gerektiren dikkat ile ilişkili görevlerde daha başarılıdırlar. Hedef yönelimli ve öz-kontrol gerektiren bu görevler,planlama, organizasyon, problem çözme ve motor kontrolü de içermektedir. Bunun yanında fiziksel aktivite ile algısal yetileri içeren bilişsel işlevler arasında da olumlu ilişki vardır (Donnelly ve Lambourne, 2011). Yaş grubunu daha geniş bir yelpazeye çekip duruma dair bir analiz yapmak gerekirse, Almanya’da 18-79 yaş arasında oldukça geniş bir popülasyon üzerinden yürütülen bir çalışmada, fiziksel aktivitenin yaş farkı olmaksızın her dönemde daha iyi bir bilişsel işlev düzey ve hafıza ile ilişkilendirildiği bilgisi bu konuda aydınlatıcı olabilir. Bu kesitsel ve boylamsal nüfus çalışmasını gerçekleştiren araştırmacılar, eriştikleri geniş popülasyondan dolayı sonuçların bu yaş aralığındaki her erkek ve kadını kapsadığını belirtmişlerdir. Araştırmanın sonucunda bilişsel işlevlerin korunması ve potansiyelin geliştirilmesi için halk sağlığı için her yaşta fiziksel aktivitenin önemine vurgu yapılmaktadır (Gaertner ve ark., 2018).

Egzersizin süresi ve yoğunluğunun bilişsel gelişime katkısıyla ilişkisi olduğu düşünülmektedir: Örneğin iki saatlik koşuları içeren ve dehidrasyona sebebiyet veren yoğun egzersizler neticesinde kısa süreli hafıza kaybı ve psikomotor becerilerde anlamlı düzeyde düşüşler olabilir (Cian ve ark, 2001). Burada önemli olan şey aerobik egzersizin tipi, hangi yaş grubunda test edildiği ve katılımcıların fizik ve sağlık durumlarıdır. Aynı seviyedeki 7-10 yaş arası çocuklar iki gruba ayrılmışlar ve bir grup 30 dakikalık aerobik egzersize dahil edilirken (kalp atım hızlarının %60 düzeyinde ortalama 130/dk.), diğer gruba televizyon izlettirilmiştir. Her çocuk yaptıkları aktivite sonrasında ve öncesinde olmak üzere iki kere geometrik şekillerin gösterilip, reaksiyon sürelerine bakılarak bilişsel işlevlerinin değerlendirildiği bir teste tabi tutulmuştur. Kontrol grubundaki çocuklara nazaran aerobik temelli egzersiz yapan çocukların daha başarılı sonuçlar aldığı görülmüştür. Bu sonuçlar tıpkı diğer elde edilen sonuçlar ile beraber fiziksel aktivitenin bilişsel işlevler üzerindeki olumlu etkisine işaret etmektedir(Ellemberg ve ark., 2010). 44 ergen üzerinde gerçekleştirilen bir başka çalışmada ise, sprint (hızlı koşu) temelli koşu ile bilişsel işlevler arasındaki ilişki incelenmiştir. Denekler test öncesi, hemen sonrası ve 45 dk sonrası testlere sokulmuştur. Strooptestindeki tepki sürelerine bakıldığında, egzersizden 45 dakika sonraki testlerde anlamlı bir gelişme gözlemlenmiştir. Bu bilgi okul günlerinde ergenlerin, yüksek şiddette sprint temelli egzersiz yapmalarının bilişsel fonksiyonlarını geliştirdiğine ilişkin bulgular iletutarlıdır (Cooper, 2016).

Fiziksel aktivitenin bilişsel işlevlere faydası sadece sağlıklı bireylerde değil, farklı rahatsızlıklar yaşayan pek çok farklı bireyde de söz konusudur. White ve ark. (2017)araştırmasında, fiziksel aktiviteyi zihinsel problemlerin engellenmesinde en etkiliyollardan birisi olarak sunmuşlardır. Dorea ve ark. (2018), ise zihinsel problemleri engellemede daha çok planlanmış takım sporlarını veya grup sporlarını tavsiye etmişlerdir. Bu tarzın sosyal iletişime daha uygun olmasının bireysel spora nazaranzihinsel sağlık sorunlarını engellemede daha etkili olduğunu savunmuşlardır. Down sendromlu bireylerde yapılan bir araştırmada, haftada 2 kere fiziksel aktiviteye katılmanın, down sendromlu bireylerde hafıza ile alakalı olan eşleştirme ilişkili öğrenme testlerinde performans arttırımını ortaya koymuş ve bu çalışma neticesinde down sendromlu bireylerde fiziksel aktivitenin hafıza gelişimine fayda sağlayabileceği sonucuna varılmıştır (Ptomey ve ark. 2018). Benzer bir başka çalışmada ise haftalık 15 saatlik planlı fiziksel aktivite yapan zeka geriliği yaşayan çocukların temel hareket becerileri ve sağlık ile ilişkili zindelik düzeyleri gelişme göstermiştir (Collins ve Staples2017). Stubbsa ve arkadaşları (2017) ise araştırmalarında anksiyete ile düşük fiziksel aktivite arasında ilişki tespit etmişler ve aksiyetenin önlenmesi için tedavi paketleri içerisinde fiziksel aktivite programlarının da eklenmesi tavsiyesinde bulunmuşlardır. Bu şekilde çok daha az bir yatırım ile daha büyük ekonomik kazanç elde edileceğini belirtmişlerdir.


Fiziksel aktivite ile gelişen bilişsel işlevlerde en dikkat çeken kısım, yönetici işlevler(executive function) olarak tanımlanan kısımdır. En önemli kavramlardan biri olarak kabul edilir ve son yıllarda çok popüler olmuştur. Basitçe amaca yönelik davranışı düzenleyebilme becerisi olarak tanımlanan yürütücü işlevler, dikkat, planlama, amaca yönelik hareket etme ve strateji belirleme gibi becerileri içerir. Yönetici işlevler ileri düzey bilişsel bir işlem olarak kabul edilir ve zihindeki bilgiyi aktive edip değiştirme (çalışma hafızası), durumun gerekliliğine göre dikkatini daha gerekli olana çevirme (kurulum değiştirme) ve dikkat dağıtan uyaranları elimine etme (inhibisyon) görevleri için gereklidir (Miyake ve ark., 2000). Zihinsel ve fiziksel sağlıkla okul ve iş başarısı için gerekli olan yönetici işlevler geliştirilebilir. Özellikle çocukların sevdikleri aktivitelerde gösterdikleri motivasyon, yönetici işlevlerin geliştirilmesi için avantaja çevrilebilir (Diamond, 2012). Fiziksel aktivite bu bağlamda en etkili yollardan biri olarak kullanılabilir. Fiziksel aktivite ile yönetici işlevlerde görülen gelişme, okul öncesi çocuklardan (McNeill ve ark, 2018), ergenlere (Budde ve ark., 2008) ve dahabüyük yaş gruplarına (Carlier ve ark., 2014) kadar pek çok farklı yaş grubunda ortaya konmuştur.

Yönetici işlevlerin fiziksel aktivite ile gelişmesine dair iki görüş vardır. Birisi fizyolojik mekanizmaları dikkate alarak BDNF ve nörotransmitter salınımı ile yönetici işlevlerin gelişim gösterdiğini savunurken, diğeri öğrenimsel/gelişimsel süreçlerin etkili olmasıyla yönetici işlevlerin gelişim gösterdiğini savunur. Bu görüş, önemli olanın aerobikegzersiz değil, egzersiz sırasındaki bilişsel yoğunluk olduğunu iddia eder. Karmaşık hareketler ve motor yeteneklerin öğrenimi ile yönetici işlevlerin geliştiğini savunur. Her iki şekilde de yönetici işlevlere katkıda bulunulduğu yorumu kabul görmektedir. Beyindeki değişimler kesindir; kesin olmayan sadece bu sürecin mi yoksa gelişimsel sürecin mi yönetici işlevleri etkilediğidir. Bu bağlamda fiziksel zindelik, akademik başarıda bağımsız bir belirleyici değildir. Fiziksel aktivitenin yüksek bir akademik başarı ile ilişkilenebilmesi için, ilk önce yönetici işlevlerin fiziksel aktivasyon ileetkileşime girmesi gerekmektedir (Bruijn ve ark. 2018). Tüm bu sunulan farklı fikirler,Ratey ve Loehr (2011) tarafından üç ana başlıkta toplanmıştır: Sistemsel, moleküler ve hücresel. Fiziksel aktivitenin sistemsel etkisinde dikkat, öğrenme ve hafıza etkinken, moleküler etkide sinaptik plastisite, nörogenesis ve agnogenesis etkindir. Hücresel etkide ise BDNF gibi büyüme faktörlerinin etkili olduğu belirtilmiştir.

Son dönemde araştırmacılar bir başka durum üzerine tartışma yaşamaktadırlar. Schmidtve ark. (2015), ‘basit’ aerobik egzersizler (kardiyovasküler kapasiteyi arttırmayı hedefleyen egzersizler) yerine, bilişsel işlevlerin aktiviteye katıldığı (bilişsel zorluklar içeren) egzersizlerin biliş için daha faydalı olduğunu savunmaktadırlar. Aerobik egzersizlerden ziyade kaba motor becerilerin devreye girdiği (örn; tenis gibi strateji ve odaklanma içeren) aktivitelerin daha yüksek bir bilişsel gelişim sağladığı düşüncesi ortaya atılmıştır (Pesce, 2012). Bu görüşlerden yola çıkarak fiziksel aktivitenin dikkati, yönetici işlevleri ve akademik performansı etkileme dinamikleri içerisinde egzersizin türü ve süresinin önemli olduğu söylenebilir. Vazou ve arkadaşları (2016), aerobik,motor becerileri geliştirici, bilişsel işlevlerin aktif olduğu fiziksel aktivite türleriyle, bilişsel işlemler arasındaki ilişkiyi inceleyen ve araştırma ölçütlerine uygun olan 28 çalışma üzerinde analiz yapmışlardır. Hangi tip egzersizin daha faydalı olduğusorusunun yanında, her çocukta farklı etkileri olup olmadığını da araştırmışlardır. Literatür taraması sonucunda, düzenli fiziksel egzersizin etkili olduğu sonucuna varmışlardır.

Tüm bu çalışmaların neticesinde özetle şu tespiti yapmak doğru olacaktır. Her aktivitefarklı etkilere sahip olabilir. Aynı şekilde bireysel farklılıklar da fiziksel aktivitenin bilişsel faydalarına dair farklı sonuçlar doğurabilir. Burada önemli olan, çocukların küçük yaştan itibaren sevdikleri ve kendilerine fayda sağlayan fiziksel aktivitelereyönlendirilmesidir. Kimi çocuklar veya bireyler aerobik temelli (koşu, yüzme) bireysel yapılan egzersizlerden kazanım sağlarken, kimi bireyler daha fazla sosyal iletişim içeren ve kaba motor becerileri içinde barından (takım oyunları vb.) fiziksel aktivitelerdenfayda sağlamaktadırlar. Kimileri içerisinde bilişsel işlevlerin yoğun olduğu aktivitelerden fayda sağlarken, kimileri hem aerobik hem de bilişsel aktiviteleri içeren aktivitelerden fayda sağlamaktadırlar. Öte yandan aktivitelerin yoğunluğu da (süre, şiddet) kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Değişiklik göstermeyen tek şey, fiziksel aktivitenin düzenli biçimde bireyin yaşamında var olması gerekliliğidir. Düzenli fiziksel aktivite kimisine az kimisine daha çok fayda sağlamaktadır. Günümüzde hangiaktivitenin bilişsel işlevlerde daha etkili olduğu tartışması ve bu yöndeki araştırmalar sürse de, her birey kendisi için en yararlı olanı deneme yoluyla bulabilir. Yapılması gereken şey düzenli fiziksel aktivite alışkanlığının erken yaşta kazandırılması ve eğitim ortamının buna uygun biçimde düzenlenmesidir.

Fiziksel Aktivitenin Akademik Başarıya Etkileri

Okul çağıdaki tüm bireylerin öncelikli sorumlulukları okula gitmek ve seviyelerine göre sunulan standartlarda başarılı olmaktır. Eğer çocuklar kötü yeme alışkanlıkları, yetersiz uyku, ekran karşısında çok fazla zaman geçirme ve benzeri sedanter davranışlar gibi sağlıksız alışkanlıklara sahip olur iseler, muhtemelen gelişimlerine uygun bir öğrenme gerçekleştiremezler. Bu tip uygun olmayan alışkanlıklar sağlık problemlerini de beraberinde getirir ve sağlıklı çocuk daha iyi öğrenirken aynı çıkarsama sağlıksız çocuğun daha kötü öğreneceği yönünde yapılabilir (Castelli ve ark., 2014). Okuldaki düşük akademik başarı, çocuk gelişiminde yıkıcı etkilere sebebiyet verebilir. Hatta bazı durumlarda düşük akademik başarı, çocuğa özel bir eğitim gerektiğine dair bir algıya dahi dönüşebilir (Veen ve ark. 2010). Erken çocukluk dönemi, çocukların sıklıkla yetişkinlere göre daha fazla fiziksel aktivite ile geçirdikleri bir dönem olarak kabul edilir. Her ne kadar bir noktaya kadar doğru dahi olsa okul öncesi çocukların zamanlarının çoğunu (%77) sedanter biçimde geçirdikleri belirtilmektedir (Willoughby ve ark., 2018). Erken çocukluk döneminde arttırılacak fiziksel aktivite akademikhazırlık içinde olumlu olacaktır. Baraet ve Melvielde (1997) araştırmalarında obez sınıflamasına giren çocukların akademik başarı düzeylerinin daha düşük olduğunu veaile-arkadaş ilişkilerinde problemlerle karşı karşıya kalabildiklerini ortayakoymuşlardır; ancak pek çok okul matematik, dil bilimleri ve fen bilimleri ders saatlerini, test sonuçlarına bağlı eğitim planlamalarından dolayı arttırmaktadır. Bu nedenle gerek beden eğitimi dersleri, gerek serbest etkinlik içerisinde gerçekleştirilenfiziksel aktivite, gerekse okul dışı fiziksel aktivite etkinlikleri kısıtlanmaktadır. Oysa eğitim programına daha fazla fiziksel aktivite içeren etkinlikler yerleştirilmesi akademik başarıyı hiçbir şekilde olumsuz biçimde etkilemediği gibi yükselmesine de sebepolmaktadır (Rasberry ve ark., 2011). Fiziksel aktivitenin sıralanan nörolojik, fiziksel ve bilişsel faydalarının yanı sıra düzenli spor aktivitelerinin çocuğun derslere daha iyi odaklanmasına katkıda bulunarak sınıf içi davranışlarını da olumlu etkilediği belirtilmektedir. Bu noktada akademik ortalamayı yükseltme baskısı altındaki okulların bu gerçeği de dikkate alması fayda sağlayacaktır (Singh ve ark. 2012). Lapa (2015),fiziksel aktivite ile psikolojik iyi olma hali arasındaki ilişkiye dikkat çekip hafifdüzeydeki fiziksel aktivitenin bile bireyin iyi oluş halini olumlu etkileyeceğini ifade etmiştir. Kendini kabul, kişisel gelişim, yaşamda çabaya değer amaç ve özerklik gibi pek çok dinamiği içerisinde barındıran iyi olma halinin, fiziksel aktivite ile olumlu ilişki içerisinde olması eğitim ortamı içinde pek çok avantaj içermektedir.

Çocukluk dönemi insan yaşamında sağlıklı alışkanlıkların edinildiği bir dönem olursa, obezite, hipertansiyon ve diyabet gibi sağlık için fevkalade zararlı durumlardan bireylerikoruduğu gibi, akademik başarıyı yükseltmede etkili olan zihinsel sağlığın gelişimini de sağlamaktadır. Yapılan onlarca araştırma farklı olumlu etkilerden söz etmektedir.Yapılan hiçbir çalışmada fiziksel aktivitenin akademik başarıya olumsuz etkisinden söz edilmemiştir (Chenoll, 2015). Akademik başarı ile fiziksel aktivite arasında olumlu ilişki olduğuna dair kanıt bulamayan oldukça az sayıdaki araştırma dahi herhangi bir olumsuz etkinin olmadığının altını çizmektedir (Keeley ve Fox, 2009). Ülkemizde bualanda yapılan bir çalışmada ise benzer bulgulara ulaşılmış ve fiziksel aktivite düzeyleri ile akademik başarı arasında olumlu ama zayıf bir ilişki olduğu ancak kesinlikle fiziksel aktivitenin akademik başarıyı olumsuz etkilemediği belirtilmiştir (Bilgin, 2017). Bazı araştırmalar ise kız çocuklarında farklı erkek çocuklarında farklı sonuçlara erişmişlerdir. Kızlarda yoğun fiziksel aktivite akademik başarı ile ilişkilendirilirken, erkek çocuklarında daha çok fiziksel zindelik akademik başarı ile ilişkilendirilmiştir (Kwak veark., 2009).

Öte yandan Owen ve arkadaşları (2018), her öğrencinin fiziksel aktivitesinin arttırılmasının olumlu akademik sonuçları olacağını belirttikleri araştırmalarında, özellikle fiziksel aktivitenin okul temelli olduğu durumlarda, öğrencilerin okula aidiyetlerinin de artmasıyla okula duygusal, davranışsal ve bilişsel açıdan daha çok bağlanacaklarını ve böylelikle bu durumun akademik başarılarını da etkileyeceğini savunmuşlardır. Okul dışındaki fiziksel aktivitenin de faydası vardır. Pivarnik ve Womack (2006), okul dışındaki yoğun fiziksel aktivitenin akademik performans ile olumlu ilişkisini bulmuşlardır. Ayrıca okullarında beden eğitimi dersi alan öğrencileri incelediklerinde, bu öğrencilerin okul dışında fazladan bir akademik saat ders alanöğrencilere nazaran, akademik başarılarında bir düşüş olmadığını tespit etmişlerdir. Haapalaa ve ark. (2017) ise fiziksel açıdan aktif olmayan öğrencileri inceledikleri çalışmalarında, özellikle erkek çocukların düşük fiziksel aktivite ile doğru orantılı biçimde daha kötü okuma yetilerine sahip olduklarını tespit etmişlerdir. Bu bağlamda2007-2012 yılları arasında fiziksel aktivite ile akademik başarı arasındaki ilişkiyi incelemek için yapılmış 125 araştırmayı inceleyen Howe ve Pete (2012), araştırmaların çoğunluğunun (yaklaşık olarak %75 düzeyinde) fiziksel aktivite ile akademik başarı arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna eriştiğini ortaya koymuşlardır. Martin vearkadaşları (2014), fiziksel aktivite eksikliği ve sedanter yaşamın bir tutumoluşturmasının devamında obezite veya aşırı kilolu çocuklar oluşturduğunu bunun da üç şekilde olumsuz etkisi olduğunu belirtmişlerdir. Bu olumsuz etkiler Metabolik (bilişsel işlevler), Psikolojik (okul başarısı) ve Psikososyal (gelecekteki başarı) olarak belirtilir.

Bu üç faktör birlikte olumsuz etkilere sebebiyet verebileceği gibi, ayrı ayrı da olumsuz etkiler doğurabilir.
Yönetici işlevler, iyi bir akademik performans için gerekli olan bilişsel işlevlerdendir. Fiziksel Aktivite hem yönetici işlevler hem de akademik başarı ile ilişkilendirileceği için, fiziksel aktivite ile akademik başarı arasındaki ilişkinin yönetici işlevler üzerinden yürüdüğü görüşü esas alınmaktadır (Howie ve Pate, 2012). Yönetici işlevlerin fiziksel aktiviteden olumlu yönde etkilendiği ve bu etkileşimle daha etkili biçimde çalışan yönetici işlevlerin okula hazırlık ve akademik başarı için gerekli olduğu rahatlıkla söylenebilir (Egger ve ark., 2018). Aadland ve arkadaşları (2017), motor becerilerin ve aerobik kapasitenin gelişmesinin, preforantal korteks, cerebellum ve basal ganglia arasında birbirlerini etkileyen ilişkiyi olumlu biçimde etkilediğini söylemektedirler. Kapsamlı fiziksel aktivitenin sadece aerobik kapasiteyi yükselterek değil aynı zamandamotor becerileri de geliştirerek yönetici işlevler ve akademik başarı potansiyelini arttırdığını belirtmişlerdir. Fiziksel egzersiz, odaklanma ve çalışma hafızasını geliştirerek akademik başarı düzeyini uzun dönemde yükseltebilir. Öğrenme, ebeveyn eğitimi, okul çevresi ve sosyoekonomik düzey gibi dış faktörlerden de etkilenebilen, karmaşık nörobiyolojik ve sosyal faktörler içeren bir süreçtir. Fiziksel egzersiz beyin foksiyonlarını geliştirebilir; ancak bilişsel işlevlerdeki ve akademik başarıdaki ana gelişmeler, yaşa ve egzersiz yoğunluğuna bağlı uzun dönemli gerçekleşen fiziksel aktivite yapısına bağlıdır (Haapala, 2012).

5810 İzlandalı çocuk üzerine yürütülmüş bir araştırmada vücut kitle indeksi, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite üçlüsü, sağlıklı yaşam davranışı olarak adlandırılmış ve bu yaşam stiline sahip çocukların akademik başarı yüzdeleri cinsiyet, aile eğitimi, aile yapısı ve okula devam durumları dikkate alınarak incelenmiştir. Sağlıklı yaşam döngüsündeki öğrencilerin akademik başarılarında %24’e varan bir oranda artış gözlemlenmiştir (Sigfusdottir ve ark., 2007). Eğitim sistemindeki yüksek kalite ve eşitlik ilkesi ile bilinen Finlandiya’daki okul çağı çocukları ile yapılan bir çalışmada,ekran karşısında geçirilen zaman bilişsel işlemler ve akademik başarı ile olumsuzbiçimde ilişkilendirilirken, fiziksel aktivitenin olumlu ilişkisi ortaya konmuştur. Bu sonuç ile Finlandiyalı yetkililere sadece okullarda değil tüm yaşam boyunca fiziksel aktivitenin desteklenmesi çağrısında bulunulmuştur (Syvoja, 2014). Diğer pek çok araştırma ile tutarlı biçimde İzlandalı ergenler üzerine yapılan bir başka çalışmada ise, aşırı kilolu olmamanın, iyi beslenme alışkanlığına sahip olmanın ve fiziksel aktiviteye katılımın, yüksek akademik başarı ile olumlu ilişkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra bu özelliklerin öz-saygı ile de olumlu ilişkisi olduğu ve kötü beslenme alışkanlığı, fiziksel aktivite yoksunluğu ve yüksek vücut kitle indeksinin ise öz saygı ve akademik başarıyı olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir (Kristjansson ve ark., 2010).

Şekil 1 – Fiziksel Aktivitenin Etki Şeması

SONUÇ

Tüm bu araştırmalar neticesinde, fiziksel aktivite için her yaş grubundan kişilerin sağlıklarını koruyabilmeleri için gerekli bir aktivite, rahatsızlık yaşayan bireyler için bir çözüm, toplum sağlığının korunması ve iyileştirilmesi için ise en ekonomik yol olduğu çıkarımı rahatlıkla yapılabilir. Bu derlemenin ana teması dikkate alındığında ise, fiziksel aktivite ile gerek beyinde yaşanan değişimlerin etki ettiği bilişsel işlevler yoluyla,gerekse diğer etki ettiği dinamiklerle beraber bireyin ruh sağlığına getirdiği olumlu etkiler yoluyla, öğrenme süreçlerinde olumlu gelişimlere yol açacağı kesindir. Çocukların kendileri için en uygun spor branşlarına yönlendirilmeleri ile çok daha sağlıklı birer birey olacakları ve bununda tüm eğitim yaşamlarını olumlu yönde etkileyeceği aşikardır.

Her ne kadar bu alanda yapılmış olan çalışmaların daha ileri boyutlara taşınma ihtiyacı olsa da, eğitimcilere ve yöneticilere fiziksel aktivitenin eğitim müfredatı içerisinde daha fazla yer alması gerekliliği hatırlatılmalıdır. Gelecek araştırmalar özellikle aerobik temelli fiziksel aktivitenin bilişsel ve psikososyal faydalar ile ilişkisine odaklanmalı ve yeterli büyüklükteki örneklemlerle aerobik temelli fiziksel aktivite ile çocukların bilişsel kapasiteleri, psikososyal işlevleri, davranışsal durumları ve akademik başarılarıincelenmeye devam edilmelidir (Lees ve Hopkins, 2013).

Özellikle ülkemizde öğrencilerin yoğun bir ders programı ile sınav hazırlıkları içerisinde geçen eğitim yılları, doğru biçimde planlanmış fiziksel aktivite olanakları ile hem çok daha verimli hem de çok daha sağlıklı biçimde geçirilebilir. Derleme içerisindesunulan bilgilerin ve araştırma sonuçlarının, gerek öğretmenler, gerek okul yöneticileri gerekse veliler için çocukların geleceğini planlamaya yardımcı olması umulmaktadır. Ayrıca her yaştan bireyin, fiziksel aktivitenin hiç farkına varmadıkları bu yönünü tanımalarıyla yaşamlarında olumlu bir değişime yol açabileceklerine inanılmaktadır.

Eğitim ve öğretim planlamasında çıkış noktası, sağlıklı çocuk daha iyi öğrenir olmalı ve eğitim-öğretim programları bu gerçeği dikkate alarak planlanmalıdır. İçerisinde yeterli fiziksel aktiviteyi barındırmayan her türlü eğitim-öğretim programı, potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmelerine olanak sağlanmadan yetiştirilen öğrenciler anlamınagelmektedir. Öğrencilerin sadece eğitim yaşamlarında değil, tüm yaşamları boyunca faydalabilecekleri düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı sadece birey bazında değil toplum bazında da sonsuz yararlar barındırmaktadır.

Mehmet Cem SATMAN

Referanslar:

0 comments

(Genetics and Sport Performance)

ÖNSÖZ

Bilim insanları DNA’nın sırları üstünde çalışmaya devam ettikçe her disiplin kendisini ilgilendiren genlerle ilgili daha çok konuşup tartışacak gibi… Öncelikle gen, genetik ve DNA gibi lebi derya olan ve başlı başına bir uzmanlık alanı olan bir konuda, elimden geldiğince öz ve spor bilimlerini ilgilendiren kısmında yazımı sürdürmeye çalışacağım. Bu makalenin genel amacı , yapılan bilimsel araştırmalar ışığında binen bazı genetik özelliklerle spor performansının ilişkisini anadilimizde paylaşmak olacaktır. Bir uzmanlık alanına bağlı kalmaksızın, konuya ilgili duyan herkesin okuyabilmesi için daha yalın ve görsel kaynaklarla destekli, özel değil genel örnekler vermeye çalışacağım. Şimdiden iyi okumalar…

Sporun Genlerle İlişkisi
Genetik ve spor ilişkisi ilk olarak 90’lı yıllarda incelenmeye başlanıyor. Genler üzerine çalışan bilim insanlarının DNA ve gen yapılarının fonksiyonlarını çözmeye başlamasıyla, bu fonksiyonların spor branşlarındaki anlamlılığı da yeni bir merak konusu oluyor.
Öncelikle sizlerle sportif performansla ilişkili olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konan bir kaç gen ismi paylaşacağım.

1)ATCN-3 Geni (Protein alfa-actinin-3)

ATCN-3 geni metabolizmada bulunan α-actinin-3 protenini üreterek çabuk kasılan kas fibrilleri(fast-twitch muscle fibers) dediğimiz kas dokularının üretilmesini sağlayan bir gen. Çabuk kasılan kas fibrilleri isminden de anımsanacağı üzere çabuk kasılıp bir anda kuvvet ve güç üretebiliyor. Bununla birlikte bu protenin bulunmadığı kas fibrillerine de yavaş kasılan kas fibrilleri(slow-twitch muscle fibers) bulunuyor. Bu kas fibrillerinin karakteristik özelliklerini şu şekilde ifade edebiliriz. Çabuk kasılan kas fibrili , ani güç ve kuvvet üretebiliyor fakat aynı zamanda da çabuk yorulduğu için uzun süreli kasılmalarda dezavantajlı konuma düşüyor. Yavaş kasılan kas fibrilleri ise yavaş kasıldığından dolayı ani güç ve kuvvet üretemese de uzun süreli kasılmalarda düzenli olarak kasılıp gevşeyerek hareket üretmeye devam edebiliyor. Bir başka değişle ifade etmek gerekirse, birisi çeviklikte iyi, diğeri ise dayanıklılıkta denilebilir. Şimdi gelelim bu kas fibrininin genetik boyutuna…
ATCN-3 genin iki farklı şekli (X ve R alelleri) bulunur. XX olan bireylerde bu protein sentezlenmediği için yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu, RR olanlarda ise bu protein baskın halde var olduğundan çabuk kasılıp hızlı güç üreten “fast twich” kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır. 

Terimsel olarak biraz fazla yoğun oldu değil mi ? Peki biraz netleşmesi için kas fibrilleri, alel, X ve R gen kavramlarını biraz açıklayalım o zaman:

Kas tipleri kaça ayrılıyor ve özellikleri nelerdir?

Kas Fibril Tipleri

Kaslar, fibril tiplerine göre 3’e ayrılmaktadır:
1)Yavaş Kasılan(Tip I)
Yavaş kasılarak uzun süreli, düzenli enerji ihtiyacı sağlayabilirler. Kısa sürede kasılıp anlık güç gerektiren faaliyetleri gerçekleştirmede yetersiz kalırlar.
2)Hızlı Kasılan Oksidatif(Tip 2A)
Oksijenden enerji elde etmeye uygun zamanlarda aktifleşerek hızlı kasılıp kısa sürede güç üretebilirler.
3)Hızlı Kasılan Glikolitik(Tip 2B)
Ortamda oksijenle enerji elde etmeye fırsat olmasa da kasta hazır bulunan glikojeni kullarak ani güç ihtiyacını sağlamak için çok hızlı bir şekilde kasılıp, güç üretebilirler.

Kısa bir DNA ve Gen Bilgisi

DNA, nesilden nesile aktarılan kalıtsal bilginin nükleotid sırasıyla kodlanmasıyla oluşur. DNA’daki nükleotid sırası canlının özelliklerini belirleyen proteinlere ait bilgileri içerir. Herhangi bir özelliği oluşturan tam bir fonksiyonel proteine ait bilgiyi taşıyan DNA , parçasına da GEN adı verilir.

Örnek vermek gerekirse bir çocuk için anneden mavi, babadan kahverengi göz rengi geni geldiği kabul edilirse, göz rengine ait genlerin her biri alel’dir. Alel genlerden biri baskın, diğeri çekiniktir. Baskın olan gen kendisini gösterir. Örneğin kahverengi göz geni maviye göre baskındır. Ebeveynlerinin birinden kahverengi diğerinden mavi göz rengi genini alan bireyin gözü kahverengi olur. 

Bu örnekten hareketle şu tanımlamaları yapabiliriz:

  • Birey hem kahverengi hem de mavi göz genini taşır. Buna genotip denir. 
  • Fiziksel özellik olarak kahverengi göze sahiptir. Buna da fenotip denir.  

Kahverengi göz genini “K”, mavi göz genini “k” ile gösterirsek bir bireyin göz Genotip / Fenotip kombinasyonları;

  • KK (Homozigot / Kahverengi)
  • Kk (Heterozigot / Kahverengi)
  • kk (Homozigot Mavi) 

2) ACE Geni (Anjiotensin Dönüştürücü Enzim)

ACE geni, anjiotensin hormonunu aktifleştirerek kan damarlarını ve kan akışını düzenleyen bir gendir. Buna ek olarak, kan basıncını düzenleyerek kardiyak sağlığımızı kazanmamıza dolayısıyla kalp-damar yollarının kuvvetlenmesine yol açar. Bu etkisinden dolayı kardiyovasküler dayanıklılık sağladığı kabul edilir.


3) COL1A1 Geni (Tip 1 Kollajen Alfa A1 Zinciri Geni)

Yapılan bilimsel çalışmalarda COL1A1 genin kemik erimesi(Osteoporoz) ve görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ yırtığı ve omuz çıkıklarında risk oluşturduğu görülmüştür. Tip1 kollajen kodlayan genlerin, eklem yumuşaklığı ve esnekliğinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Söz konusu proteinin eksikliğinde ise eklemlerde tam anlamıyla bir elastikiyet sağlanamadığı için buna bağlı durumlarda sakatlık riskinin arttığı ortaya konmuştur.

GEN- SPOR İLİŞKİSİ

Bu kombinasyon mantığını yukarıda bahsetmiş olduğumuz ATCN-3, ACE ve COL1A1 genleriyle spor branşları ilişkisi için kullanmak gerekirse,

ACE ‘ geninden örnekle yola çıkarsak;
ACE genin kısa(delesyonlu, D) ve uzun (insersiyonlu, I) formları bulunmaktadır. Bu allel formlarının kombinasyonlarına göre bireylerde 3 durum oluşabilmektedir. 
Bu genotipleri: 

  • DD
  • ID
  • II 

olmak üzere 3 farklı kombinasyonda bulunabilir. Literature göre DD genotipli bireylerin ID ve II genotipli bireylere göre daha yüksek doku, plazma ve ACE konsantrasyonlarına sahip olduğu söylenebilemektedir. 

Moleküler özelliğine göre temsil ettiği harf değişse de söz konusu gen için bir bireyde o gen ya baskın ya melez ya da çekinik durumdadır. Literatürde genel olarak çekinik gene sahip olan bireylerin dezavantajlı durumda olduğu söylenebilmektedir.
Peki durum tam anlamıyla öyle midir ? Öyle ise okumaya devam !

GEN-SPORTİF PERFORMANS İLİŞKİSİ


ATCN-3 Geni yönünden,


Videoda da izlediğiniz elit sporcular incelendiğinde, kısa mesafe koşan atletler kısa sürede ivmelendikleri ve ani güç üretimi sağlamak zorunda oldukları için çabuk kısalan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır. Uzun mesafeci atletlerde ise daha uzun süreli enerji ihtiyacına bağlı olarak daha yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır.
Videomuzun baz aldığı bilimsel araştırmalar, gücün önemli olduğu spor dallarındaki sporcuların ATCN-3 geni yönünden (örneğin kısa mesafe koşucuları) R aleline, dayanıklılık gerektiren spor dallarındaki sporcuların ise X aleline sahip olduğunu göstermektedir.

ACTN-3 Genin Belli Başlı Spor Dallarıyla İlişkisi

ACE Geni yönünden, 


Yapılan birçok sporcu-sedanter birey ve farklı disiplinlerden sporcuların karşılaştırma çalışmalarında, ACE DD genotipi ile bireylerin kısa mesafe koşu, uzun atlama, yüksek atlama, disk atmada veya kısa mesafe yüzücüler gibi hız-kuvvet gerektiren spor dallarında çok daha başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Öte yandan II genotipli bireyler daha düşük ACE serum konsantrasyonuna sahip olduğundan orta ve uzun mesafe koşu, yarış yürüyüş ve kayak gibi dayanıklılık gerektiren disiplinlerde daha başarılı olduğu tespit edilmiştir.

COL1A1 Geni yönünden,

Yapılan araştırmalarda COL1A1 geninde görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ kopmaları ve yırtığının yanı sıra omuz çıkıkları riski ile de ilişkili olduğunu ileri sürülmüştür. Tip1 kollajen üreten genlerin görevini tam olarak yerine getirememesi, atlamalı ve sıçramalı spor branşlarında büyük bir genetik dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumun sonrasında da orta şu şekilde hipotezler atılmasına neden olmaktadır. Sporcunun diyetine tip 1 kollajen üretimini artıracak besinler ve ilgili besin takviyelerinin yapılması ve antrenman özelliklerinin bu bilgiye göre düzenlenmesiyle sakatlık risklerinin minimuma indirilebileceği var sayılmaktadır.

Sporun Genetik boyutu konusunda farkındalığımızın olması ne anlama gelmektedir?

Görüldüğü üzere genler ve sportif performans arasında bilimsel olarak da ortaya konan yakın bir ilişki var. Peki bu bilgi ve ilişki pratikte nasıl kullanılmalıdır? Geni uygun olmayan sporcular sporu bırakmalı mıdır ?
Bu konuda gelişmiş ülkelerde ve bilimsel literatürdeki makalelerin sonuç bölümlerinde şöyle bir düşünce hakimdir. Genetik bilgisi, vücudun neye daha çok ihtiyaç duyduğu ya da zaten yeterince sahip olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olacaktır. Fakat bu eğitim, eksiği olan sporcu, sporu bırakmalıdır felsefesine dönüşmekten çok eksiğine yönelik diyetin ve antrenman ihtiyacının daha iyi karşılayacak şekilde planlanmasına yardımcı olmalıdır.
Bu sonuca ulaşmada hiç kuşkusuz ki yapılan araştırmalar klavuz olmuştur. Olimpiyat seviyesine gelen atletler üzerinde çalışıldığında, genlerin hedef gösterdiği kriterdeki sporcular çoğunlukta olsa da genlerden daha etkili sınırlayıcı faktörlerin etkin olmasından dolayı, literatürdeki genotipe uymayan bir çok sporcu da bulunmaktadır. Ostrander ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, ATCN-3 geni R değişkeni bulunmayan ünlü bir uzun atmalamacı olimpiyat şampiyonuna da ratlanmıştır. Eğer ki bu sporcuların erken çocukluğu döneminde gen çalışmaları yapan bir bilim adamı, söz konusu genotipi barındırmadığı için o sporcuyu elimine etseydi, muhtemelen söz konusu ülke ellerindeki çok değerli bir sporcusunu yitirmiş olacaktı… 

Pratikte de bu konuda tarihsel bir örnek verebiliriz. 2. Dünya savaşında Hitler fiziksel olarak üstün olan “üstün ırkı” ı yaratmak için engelli doğan vatandaşlarını öldürmek gibi bir düşünce içine girmiş ve literatüre bu eylemleri ‘ötenazi’ yönetimi ile yaptığı için bir nazi icadı olarak söz konusu ölüm yöntemini ‘kazandırmıştı’. Hitler başarılı olabilseydi ,bugün hayatta olan bir çok başarılı olmuş insan belki de hiç var olamayacaktı…

Bunun yanı sıra futbol dünyasında da en önemli örnek hiç kuşkusuz ki Lionel Messi idi. Messi çocukluğunda fiziksel olarak akranlarına göre dezavantajlı görünse de üstün özellikleri ve çalışkanlığı sayesinde ve vizyoner antrenörlerinin de katkısıyla, elimine edilmeden bir çok başarıya imza atmıştır…

TARTIŞMA

Sportif başarıya giden yol hiç kuşkusuz bir çok çevresel faktörden geçmektedir. Bunlar: antrenman, beslenme, planlı ve disiplinli yaşam tarzı ve takım çalışması gibi becerilerdir. DNA’yı bu etklenler içine dahil etmek istersek, bir bardığın hacmini DNA olarak düşünebiliriz. Elinizdeki bardağınızın hacmi yani DNA’nız ne kadar büyük olursa olsun içini biraz önce söylediğimiz etkenlerle doldurmadıysanız o bardak boştur.

Ayrıca öyle bir zaman gelir ki 60 litre hacmi olan bir kabın tamamını doldurmuş bir sporcu, 100 litre hacminin yarısını doldurmuş bir sporcudan daha fazla miktarda niteliğe sahip olduğu için gerçek hayatta başarılı olabilir.

Unutulmamalıdır ki bardağın hacmi önemlidir ama o hacmin içini dolduramıyorsanız, hacmi düşük bir bardak bile daha fazla su taşıyabilir…

Sizce ?

Yazar:

Özgür TÜRKALP


Referanslar

Gaygay G, Yu B, Hambly B, Boston T, Hahn A, Celermajer DS, Trent RJ. 1998. Elite endurance athletes and the ACE I allele – The role of gene in athletic performance. Human Genetics 103(1); 48-50.

Meyerson S, Hemingway H, Budget R, Martin J, Humphries S, Montgomery H. 1999. Human angiotensin I-converting enzyme gene and endurance performance. Journal of Applied Physiology 87(4); 1313-1316.

Nazarov IB, Woods DR, Montgomery HE, Shneider OV, Kazakov VI, Tomilin NV, Rogozkin VA. 2001. The angiotensin converting enzyme gene I/D polymorphism in Russian athletes. European Journal of Human Genetics 9(10); 797-801.

Ostrander EA, Huson HJ, Ostrander GK. 2009. Genetics in athletic performance. Annual Review of Genomics and Human Genetics 10; 407-29.


Roth SM, Walsh S, Liu D, Metter EJ, Ferrucci K, Hurley BF. 2008. The ATCN3 R577X nonsense allele is under-represented in elite-level strength athletes.European Journal of Human Genetics 16: 391-394.

Woods D, Hickman M, Jamshidi Y, Brull D, Vassiliou V, Jones A, Humphries S, Montgomery H. 2001. Elite swimmers and the D allele of the ACE I/D polymorphism.Human Genetics 108(3); 230-232.


Yang, N, MacArthur D, Gulbin J, Hahn A, Beggs A, Easteal S, North K. 2003. ACTN3 genotype is associated with human elite athletic performance.American Journal of Human Genetics. 73(3): 627-631.


0 comments

Gençler Kategorisindeki Başarımızı Neden Büyüklere ve Olimpiyatlara Taşıyamıyoruz ?
(Türkiye’deki altyapı yaklaşımlarıyla ilgili bilimsel destekli bir inceleme)

Ülkemiz genç nüfusuyla yetenek ve beceri olarak yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, minikler ve küçükler olarak adlandırılan kategorilerde ülkemizin başarılı olduğu gerçeği ile ortada olmasına rağmen, neden aynı başarıyı büyükler ve Olimpiyat Oyunları’nda sürdüremediğimiz konusu da cevap bulması gereken diğer bir husustur.

Bir örnek ile açıklamak gerekirse, Türkiye geçtiğimiz günlerde Buenos Aires’de gerçekleştirilen
3. Gençlik Yaz Olimpiyat Oyunlarını 11 madalya ile tamamlamıştır.Buna paralel olarak, genç sporcuların müsabakalara katıldığı Akdeniz Oyunları ve diğer gençlik müsabakalarında da bu tip başarılar tekrarlanmaktadır. Peki elimizde böylesine başarılı bir genç jenerasyon varken neden bu jenerasyonumuz Olimpiyat Oyunlarında ya da büyükler kategorisinde yapılan Dünya/Avrupa şampiyonalarında aynı başarıyı gösterememektedir ?

Türk Spor Yaklaşımı(Ekolü)

Ülkemizdeki spor ekolünü ele aldığımızda tüm branşlar için genel ve ortak bir yaklaşım bulunmaktadır. Bir çocuğun mümkün olduğu kadar o branşa erken başlaması ve erken başladığı branştan başka bir branşa kanalize olamaması genel geçer bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım literatürel olarak incelendiğinde sadece ülkemizde değil, diğer ülke ekollerinde de gözlemlenmektedir. Peki bu yaklaşım bilimsel olarak da doğru mudur ?

Bilimsel Literatür Ne Diyor ?

Gelişim kuramcısı Bloom’un eğitim bilimlerinde yaptığı çalışmayı antrenman bilimine uyarlayan Cote, sporculuk evrelerini kronolojik olarak şu şekilde ifade etmiştir:

1) Katılım Evresi (6-12 yaş)
Çocukların keyif aldıkları, eğlendikleri ve çok yönlü temel hareket becerilerini geliştirdikleri bir çevreye katılmaları yönünde cesaretlendi- rildikleri, teşvik edildikleri ve yönlendirildikleri bir evre olarak tanımlanmaktadır.

2) Özelleşme Evresi (13-15 yaş)
Çocuk ve ergenlerin daha az sayıda spor dalına yöneldikleri ve bir spor dalını daha çok benimsedikleri bir evreyi tanımamaktadır.

3) Gelişim Evresi (16 yaş ve üzeri)
Büyüyen, gelişen ve performans gelişimine yoğunlaşan sporcunun bir spor dalında veya seçtiği spor dalında yüksek performans düzeyine ulaşmada adanmışlık düzeyi sergilediği evre olarak kabul edilmektedir.

Cote’ın kronolojik olarak bu evrelerle tanımladığı elit bir sporcunun gelişim evrelerini gösteren çalışmalarına göre Katılım Evresi’nde sporcular, mümkün olduğu kadar farklı spor dallarıyla ilgilenmeli ve sporcunun çok yönlü gelişimi sağlanmalıdır.Bu durumun aksine tek bir branşta gelişimi sağlanan sporcularda erken özelleşme evresine geçiş sorunu gözlemlenmektedir. Nitekim, Law’ın yaptığı çalışmada Olimpiyat Oyunlarında yer alan cimnastikçilerin, uluslararası yarışmalarda yer alan cimnastikçilere oranla altı ile oniki yaşlar arası daha az sayıda farklı spor dallarına zaman ayırırken; diğerlerinin ise en az üç spor dalına zaman ayırdıkları gözlenmiştir. Sonuç olarak, olimpik sporcu olmaya geçişte gözlemlenen en büyük sorun, çocukluk döneminde farklı branşları deneyimlememeden yani katılım evresinden erken olarak özelleştirme evresine geçilmesinden kaynaklandığı söylenebilmektedir.

Erken Özelleşme Sorunun Yol Açtığı Durumlar

1) Potansiyel Performans Seviyesine Ulaşamama
2)
Spor Kariyerini Daha Erken Sonlandırma
3)Sakatlanma Risklerindeki Artış
4)İçsel Motivasyon Eksikliği

 

İdeal Örnekler

Güllich ve Emrich’in (2006) raporunda Alman sporcular arasında uluslararası düzeyde olanların ulusal sporculara oranla kendi sporları yanında daha çok sayıda başka sporlarla da uğraştıkları, daha geç yaşta başlayanların sayıca daha çok olduğu ve bir kısmının başka sporda başlayıp kendi sporuna sonradan geçtiği belirtilmektedir. Elit sporcularda yapılan gözlemlerden elde edilen bulgular, erken yaşlarda daha çok sayıda sporla ilgilenmenin performans yanında başka konularda da yararlı etkileri olduğunu göstermiştir.(Açıkada,Hazır,2016)

Michael Phelps

Dünya’nın en başarılı olimpik sporcularından olan ve çok sayıda olimpiyat şampiyonluğuna sahip Michael Phelps’in yüzme sporuna başlamadan önce farklı spor dallarını denediği ve yapılan bir yetenek tarafasında fizyolojik özelliklerinden dolayı yüzme sporuna yönlendirildiği gerçeği de karşımıza çıkmaktadır. Phelps, bununla birlikte hala hazırda aktif bir Golf oyuncusudur.

 

 


Usain Bolt

Diğer bir başarı öyküsünün sahibi hiç kuşkusuz ki Usain Bolt’dur. Bolt, her ne kadar kariyerine sayısız atletizim şampiyonluğu ve dünya rekoru sığdırsa da aynı zamanda profesyonel de bir futboldur. Atletizme vedası sonrası, profesyonel sözleşme imzalayarak futbol hayatına başlayan Bolt, Avustralya yayın kuruluşu News Corp Australia’ya göre milyonlarca dolar karşılında Avusturalya ligi takımı Central Coast Mariners’e transfer oldu.

 

 

İlhan Mansız

Milli futbolcumuz İlhan Mansız, futboldaki sayısız başarısı sonrasında futbol hayatını noktalayarak buz pateni branşına yöneldi. Mansız, 33 yaşında, kız arkadaşı ve partneri olan eski patenci Slovak Olga Beständigová ile çift patenci olarak, bir programında yarıştı. Yarışmayı kazandıktan sonra Mansız, hedefinin 2014 Kış Olimpiyatları‘nda Türkiye’yi temsil etmek olduğunu açıklamıştı.Sonrasında Mansız ve Beständigová, Almanya’da düzenlenen 2013 Nebelhorn Trophy‘de yarıştılar ve Olimpiyat Oyunları’ndaki çiftler kategorisine katıldılar.


Sorunun Çözümü

Görülmektedir ki ülkemizdeki geleneksel olarak tek bir branşta ısrar edilmesi durumu literatürel olarak erken özelleşme durumuna sebep olmakta ve devamında da sporcularımızın bir üst seviye olan olimpik seviyeye çıkmasını engellemektedir. Burada anahtar nokta, çocuklarımızın farklı branşları tanımasından ve bu branşları deneyimleyerek büyümesinden geçmektedir. Antrenman bilimi açısından diğer bir önemli nokta ise, gelişim sürecinde bu evrelerin takibinin ve planlamasının çok detaylı bir şekilde ele alınmasıdır. İlgili branşın antrenör gelişim seminerlerinde, bu evreler tartışmaya açılmalı ve literatür ışında her branş için anlayış birliğine varılmasına özen gösterilmelidir.

Yönetimsel anlamda ise, Gençler kategorisinden Büyükler ve Olimpik kategoriye geçişteki stratejiler, ulusal spor politikalarıyla belirlenmeli, her branş için o branşın federasyonlarının makro politikalar ortaya koymalıdır. Uzun dönem(8-12 yıllık) strateji ve planlamalar federasyon yönetimlerinden bağımsız olarak uygulamalı ve bu konu ulusal politika olarak ele alınmalıdır. Elimizdeki en kıymetli değerimiz olan çocuklarımızı “plansızlıktan” dolayı kaybetmemeli ve onların tüm hayatları boyunca kazanabileceği branşa özgü uzun dönem sporcu yetiştirme stratejilerini oluşturmalıyız.

Yazar:

İ. Ö. TÜRKALP


Dipnot:
Merak edenler için Michael Phelps’in çocukluğundan olimpiyat şampiyonluğuna uzanan serüveni anlatan bir sunum dosyasını sizler için paylaşıyorum.


REFERANSLAR:
1) Caner Açıkada,Tahir Hazır(2016). Uzun Süreli Sporcu Gelişim Programları: Hangi Bilimsel Temellere Oturuyor?

2) Cote J, Lidor R, Hackfort D. (2009). ISSP position stand:To sample or to specialize? Seven postulates about youth sportactivities that lead to continuedparticipation and eliteperformance. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 7(1), 7–17.

3) Güllich A, ve Emrich, E. (2006). Evaluation of the support of young athletes in the elite sport system. European Journal for Sport and Society, 3(2), 85–108.

4) Bloom, BS. (1985). Developing talent in young people(Bloom, BS Ed.). New York: Ballentine Books.

5) Balyi I, Way R, Higgs C. (2013). Long-Term Athlete Development. Human Kinetics, Champaign, IL.

6) Law M, Cote J, Ericsson KA. (2007). Characteristics of expert development in rhythmic gymnastics: A retrospective study. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 5, 82–103.

 

EKSTRA:
Sınıfa özgü yaş aralıklarını içeren Alman Yelken Olimpiyat sporcusu yetiştirme stratejisini  gösteren piramit şeması

 

0 comments

Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.

Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:

Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.

Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.

Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.

Almanya’nın artıları ise:

a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.

UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak  minimum  3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi.  Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.

Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…

Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale

SBT®

Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true

 

0 comments


Futbol Ekonomisti Tuğrul Akşar’ın FutbolArena sayfasında yayımlanan habere göre,
Süper Lig son yılların en durgun transfer dönemlerinden birini yaşarken, kulüpler transferde ince eleyip sık dokumaya başladı. Bunun sebebini ise Tuğrul Akşar‘a röportajında şu şekilde anlatıyor.

 

FENERBAHÇEDEN BAŞLAMAK GEREKİRSE,

Futbol Ekonomisti Tuğrul Akşar: “Ali Koç’un deyimi ile borç 621 milyon euro…Yani, bugünkü kuraa göre 3.5 milyar TL. Bu para faiz ve diğer yükümlülüklerle beraber 4.1 milyar TL’ye ulaşıyor. 4.1 milyar TL de Fenerbahçe’nin gelirlerinin yaklaşık 10 katına denk geliyor. Yani Fenerbahçe’nin borçları gelirlerinin 10 katı.” dedi.

“GELİRLERDE TEMLİK VAR”

“Öte yandan Fenerbahçe’nin gelirlerinin önemli bir kısmında, Ali Koç’un söylemine göre 1 milyar 360 milyon liralık gelirinde 2023 yılına kadar temlik var. Mevcut gayrimenkulleri üzerinde de 1.4 milyar liraya kadar ulaşan bir ipotek var. Bu durum kulübün mevcut yöneticilerinin hareket alanını da kısıtlıyor. Fenerbahçe’nin hem menkul, hem de gayri menkulleri üzerinde rehin ve ipotekleri var. Eğer yükümlülükler yerine getirilmezse finans kurumları paraya çevirebilir.

“ÖZKAYNAK AÇIĞI 665 MİLYON LİRA”

“Fenerbahçe’nin (Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP’a)gönderdiği Borsa İstanbul verilerine göre 665 milyon lira özkaynak açığı var. Fenerbahçe’nin birikimli zararı ise 550 milyon liraya ulaştı.”

“Toparlayacak olursam: Fenerbahçe’nin 400 ila 450 milyon lira arasında geliri, bunun 10 katı da toplam borcu var: Yani, 4.1 milyar lira. 665 milyon lira iseözkaynak açığı var ve 550 milyon lira da birikimli zarar var. Bugünkü yönetimin, bu finansal tablonun altından kısa vadede bugün kalkma ihtimali şu kısa süreçte çok mümkün görünmüyor.”

ALİ KOÇ NE YAPABİLİR?

“Ali Koç’un bu süreçte yapabilecekleri çok kısıtlı. Önce bedelli sermaye arttırımına gitti. Oradan ciddi bir kaynak girişi oldu. Ali Koç aynı zamanda 50 milyon dolar hibe yaptı.Bedelli artırımı ile birlikte kulübün sermayesine 353 milyon lira, yani ödenmiş sermaye olarak katkı sağladı.

1- Öncelikle vadesi gelen ve ödenmesi gereken yükümlülükler var. Bunların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar oyunculara, teknik adama ve üçüncü kişilere ödenmesi gereken borçlar. Bunları yerine getirmediğiniz sürece bu sefer UEFA’nın FFP kurallarına takılırsınız.

2- Kulüplerin bankalarla ve finans kurumları ile olan kısa vadeli yüksek maliyetli kredileri var. Bu krediler için çok hızlı bir şekilde görüşülüp vadelerin daha uzun süreye yayılması ve finans maliyetlerinin aşağı çekilmesi gerekir. Fenerbahçe’nin toplam kredileri içerisinde 1.5 milyar liraya yakın kısa vadeli kredileri var. Bu da kulübün finansal yapısı üzerinde çok ciddi bir borç baskısı yaratıyor.

3- Kulüpte mutlaka maliyet kontrolüne ve tasarrufunagerek var. Maliyetler kısa süre içerisinde minimize edilmeli. Gereksiz maliyetlerden kulüp kurtulmalı. Bu da ne yazık ki, küçülme demektir. Geleceği kurtarabilmek adına belki Ali Koç bugünü feda etme yoluna gidecektir. Fenerbahçe’de gelirleri maksimize edecek birekonomik ortam da bugün maalesef mümkün değil. Yeni sponsorlar kazanmak pek kolay değil.”

Forma ve kombine satışları ile borçlar kapanır mı?

“Fenerbahçeli taraftarlar çok ciddi bir şekilde kulübünü desteklemeye başladı. Kombine kart alımlarında artış oldu, forma satışlarında artış oldu ama bunlar bir takım finansal yükümlülükleri karşılamak için maalesef yeterli değil. Yine de bu bir motivasyondur. En azından tulumbaya verilen sudur. Kulübün sıcak para girişine dair bir ihtiyacı giderebilir. Bir süre sonra Fenerbahçe ikinci kez bedelli sermaye arttırıma gidebilir. Bir başka seçenek de elinizdeki varlıkları nakite çevirmek olabilir. Bunu Galatasaray örneğinde gördük.”

FB Haber: Fenerbahçe ‘FEDA’ diyecek mi?

“Şimdiye kadar bu uygulamalardan çok fazla bir geri dönüş alınamadı. Taraftar belli bir dönem bu işe çok ciddi önem veriyor, asılıyor ama sonu gelmiyor. Beşiktaş’ta bunu ‘FEDA’ döneminde gördük, Galatasaray’da ‘YellowFriday’ denemelerinde gördük. Bunlar belli dönemlerde kısa süreli bir nakit girdisi sağlıyor, taraftarın olaya motivasyonunu ve ilgisini arttırıyor ama bunlar kalıcı çözüm yöntemleri değil. Bunlar geçici, sıcak para bulmaya ve günü kurtarma yönelik çözümler. Yani Fenerbahçe’nin yapacağı şey orta ve uzun vadeli planlar olmalı.”

“Ali Koç, “Borçları ödeyemezsek Fenerbahçe ortak hakim pozisyonunu kaybedecek?” dedi. Böyle bir şey bekliyor musunuz?”

“Bu önemli çünkü anlaşılan o ki Fenerbahçe içinde bulunduğu dar boğazdan kurtulabilmek için kulübün hisselerini bazı finans kurumlarına rehine etmiş. Yani o rehinin karşılığı alınan krediler ödenmezse, kreditörler Fenerbahçe’nin hisselerini kendi lehine paraya çevirebilmek, alacaklarını tahsil edebilmek için yasal yollara gidecektir. Bu kulübün geleceği için ciddi bir tehdittir. Diğer kulüplerde de buna benzer bir sorunvar maalesef.”

“Türk ticaret kanununa göre Fenerbahçe teknik iflasta. Fenerbahçe’nin özkaynağı negatife dönmüş durumda. Fenerbahçe’nin başa baş noktasına gelebilmesi için bile 1.3 milyar lira taze nakdi paranınkonulması gerekiyor. Ciddi bir durum var. Yani, Ali Koç’un finansal anlamda yapacağı çok iş var. ”

BJK Haberleri: Beşiktaş’ın mali durumu

“Beşiktaş’ın mali durumu da çok iç açıcı değil. Beşiktaş’ın özkaynak açıkları aşağı yukarı 523-530 milyon liraya ulaştı ve kümüle zararı 762 milyon lira. Beşiktaş zararları özkaynaklarının çok çok üzerinde. Beşiktaş’ın da sıfır noktasına gelebilmesi için 1 milyar lira civarında para koyması gerekiyor.”

ŞAMPİYONLAR LİGİ GELİRLERİ BÜYÜK BİR KAYIP”

“Beşiktaş’ın özellikle Şampiyonlar Ligi’ne gidememesinden dolayı ciddi bir gelir kaybı oluşacak. Zaten bıçak sırtı bir finansal yapısı olan kulüp Şampiyonlar Ligi gelirlerinden de yoksun kaldı. Bence Beşiktaş da Türk Ticaret Kanunu’na göre teknik iflasta ! Ne yazık ki, Fenerbahçe için söz konusu olan gerçek Beşiktaş için de geçerli.”

GS Haber: Galatasaray’ın mali durumu

“Galatasaray’da da aynı durum geçerli. Galatasaray’da 1 milyar 63 milyon lira birikimli zarar var. Özkaynaklar eksi 613 milyon lira. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor çok zor durumda. 18 Süper Lig kulübünün borcu 9.8 milyar liraya ulaşmış durumda.”

“Süper Lig’in toplam gelirleri ise 3.5 milyar lira. Yani kulüpler gelirlerinin neredeyse 3 katı borçlanmış durumda.”

“Türkiye’de bir kulübün gerçekten iflas etmesi mümkün mü?”

“Türkiye’de mümkün değil çünkü işin içerisinde siyaset var. Bu kulüpler Premier Lig’de veya Bundesliga’da olsa bu yükümlülüklerle iflas eder ve alt kümeye düşerler. Glasgow Rangers bundan önce iflas etti ve 4. Lige düştü. Fiorentina da iflas etmişti. Bizim gibi ülkelerde ise maalesef kulüpler batmaz ama UEFA tarafından da organizasyonlara alınmazlar.”

Peki Ekonomi Profesörü Özgür Demirtaş bu konuyu nasıl yorumluyor:

Peki Taraftarlar nasıl bakıyor ?

 

https://www.ntvspor.net/futbol/cok-aci-bir-noktadayiz-5bf29b20febaf11e344c8c14?_ref=infinity

Kaynak Futbolarena

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE 2018 YILININ EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELERİ

Hatırlayacağınız üzere Spor Bilimleri alanında 2017  yılının en başarılı üniversitelerini sizler için derlemiştik. Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2017” sıralamasına göre en iyi 300 üniversiteden sonra 2018 yılının ilk değerlendirmeleri geçtiğimiz günlerde “CEOWORLD” dergisinde yer aldı. Sadece akademik başarının göz önünde bulundurulmadığı çalışmada , kurumlarda okuyan öğrencileri de doğrudan ilgilendirecek başarı kriterleri yer aldı. İşte Spor Bilimleri alınında “iyi” bir üniversitede eğitim almak isteyenler için en iyi üniversiteler ve bu üniversitelerin öğrencileri için artı özellikleri….

İLK 105 Üniversiteden başlayarak:

Bu Sıralama nasıl oluştu ?

Başarı kriteri olarak sadece akademik yayınların niteliği ve niceliği üzerinde durulmayan çalışmada, okullarda okuyan öğrencilerinde fayda gözetebileceği kriterler yer aldı. Okulun marka değeri ve akademik itibarın %20 ağırlıkla yer aldığı kriterlerde, geri kalan yüzde %60’lık kriter mezunlarının performansı üzerinden ölçüldü.
Mezunlarla ilgili şu önemli kriterler yer aldı:
İşe alım dönüşleri %20, iş verenlerinin geri bildirimleri %10 , iş bulma oranı %10 ,iş başvurularına uygunluk %10 , uzmanlaşma %10 olarak yer aldı.

 

Peki neden bu kadar mezunlar üstünde duruldu ?

Akademik sıralama çalışmalarda genellikle ilgili kurumda çalışan ve çalışanların üretkenlik ile ilgili oranları baz alınırken, paylaşmış olduğumuz çalışmamızda mezunlara bu denli atfedilen önem gözlerden kaçmadı. Peki bu denli yüksek bir başarı oranı neden mezunlardan gelmektedir ?


İyi Bir Üniversite için “Başarılı” Mezunlar

Bir eğitim programının en önemli ürünü yani çıktısı kuşkusuz o sistemden çıkan öğrencileri yani mezunlarıdır. Mezunlarının başarısıda doğrudan doğruya kuşkusuz o eğitim programını uygulayan üniversitenin başarısını göstermektedir. Yapılan çalışmada mezunların bu denli önemli bir gösterge olduğuna değinilerek araştırmanın metodolojinde söz konusu örneklem yakından incelenmiş.

 

Türkiye’den Üniversiteler yine sıralamada yer alamadı !

Yapılan nitelik sıralamasına göre geçmiş yıllarda olduğu üzere bu yılda da Türkiye’den herhangi bir Spor Bilimleri programına sahip üniversite sıralamaya giremedi. Küresel dünyada sporun tamamiyle bir bilim olarak görüldüğü ve profesyonelleştiği günümüzde kuşkusuz eğitim kalitesi bu rekabetçi ortamından kopmamak için en önemli unsur. Spor Bilimleri programları ülkemizde, nicel olarak fazla sayıda olmasına rağmen, neden nitelik konusunda sıralamaya giremediği konusunu önümüzdeki günlerde SBT olarak sizler için kaleme alacağız.

İşte En Başarılı üniversiteler ve listenin tamamı :

 

1.    Deakin University, School of Exercise and Nutrition Sciences

 

 

2.   Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences


3. School of Human Movement and Nutrition Sciences , The University of Queensland


Geçmiş yılın(2017) dünya sıralamasını merak edenler burayı tıklayabilirler.

Referans:

1) http://ceoworld.biz/2018/01/11/worlds-best-universities-for-sports-science-in-2018/

SBT®

0 comments

SPOR BİLİMLERİ’NDE EN BAŞARILI ÜNİVERSİTELER

Spor Bilimleri alanında geçtiğimiz yılın en başarılı üniversiteleri belli oldu. Shanhai Ranking sistemiyle yapılan “Global Ranking of Sport Science Schools and Departments 2017” sıralamasına göre maalesef ki, Türkiye’den herhangi bir üniversite ilk 300 arasında yer alamadı. Sıralamada en yüksek puanı Amerikan, İngiliz ,Kanadalı ve Avusturalyalı Üniversitelerin toplandığı gözlemlendi.

Sıralamaya katılan üniversitelerin belirlenmesinde kullanılan kriterler ise şu şekilde belirlendi:

Yaklaşık 400 Üniversite Değerlendirmeye alındı

Sıralamada baz alacak üniversitelerin bir spor üniversitesi olması veya ilgili üniversitenin spor biriminin bulunup bulunmadığına bakıldı. Daha sonrasında belirlenen bölümler arasında, son 5 yıl içinde yapılan akademik çalışmalar baz alınarak, 367 üniversite ile yaklaşık 400 spor birimi bulunan kurum incelenerek, rakinge göre istatistiki olarak sıralaması yapıldı.

Puantajda Nitelik Ön Planda

Yukarıdaki tabloda açıklandığı şekilde; araştırma çıktısı , araştırma kalitesi ve uluslararası işbirliği kriterlerinin puantajın ana yapısını oluşturduğu puanlamada , 2012-2016 yılları artasında yayımlanan uluslararası akademik yayınlar incelenerek tablodaki yüzdesel ağırlıklarına göre üniversitelere puanlar verildi. Yapılan istatistiki sıralamanın ardından en başarılı olan ilk üç üniversite şu şekilde oluştu:

1.    Deakin University, School of Exercise and Nutrition Sciences

 

2.  Loughborough University, School of Sport, Exercise and Health Sciences

 


3. Norwegian School of Sport Sciences Norwegian School of Sport Sciences

 

Referans:

1) http://www.shanghairanking.com/Special-Focus-Institution-Ranking/Sport-Science-Schools-and-Departments-2017.html

SBT®

error: Content is protected !!