Kardiyovasküler Test Nasıl Yapılır?
(How to Perform a Cardiovascular Test?)
Uygulanabilir saha testlerine ihtiyaç duyanlar için “Alt yapıda Bilimsel Yaklaşımlar” projemizde uygulamış olduğumuz aerobik kapasiteyi anlamlı olarak gösteren testimizi sizler için paylaşıyoruz.
Ayrıca SBT’nin geliştirmiş olduğu egzersiz kalp atım fomülü için:
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah
English🇬🇧
How to Perform a Cardiovascular Test?
Maximal Treadmill Test(MTT)
For those who need practical field tests, we share our test which
For SBT’s Exercise Formula :
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah
🌐Spor Bilimleri Topluluğu(SBT)
(Genetics and Sport Performance)
ÖNSÖZ
Bilim insanları DNA’nın sırları üstünde çalışmaya devam ettikçe her disiplin kendisini ilgilendiren genlerle ilgili daha çok konuşup tartışacak gibi… Öncelikle gen, genetik ve DNA gibi lebi derya olan ve başlı başına bir uzmanlık alanı olan bir konuda, elimden geldiğince öz ve spor bilimlerini ilgilendiren kısmında yazımı sürdürmeye çalışacağım. Bu makalenin genel amacı , yapılan bilimsel araştırmalar ışığında binen bazı genetik özelliklerle spor performansının ilişkisini anadilimizde paylaşmak olacaktır. Bir uzmanlık alanına bağlı kalmaksızın, konuya ilgili duyan herkesin okuyabilmesi için daha yalın ve görsel kaynaklarla destekli, özel değil genel örnekler vermeye çalışacağım. Şimdiden iyi okumalar…
Sporun Genlerle İlişkisi
Genetik ve spor ilişkisi ilk olarak 90’lı yıllarda incelenmeye başlanıyor. Genler üzerine çalışan bilim insanlarının DNA ve gen yapılarının fonksiyonlarını çözmeye başlamasıyla, bu fonksiyonların spor branşlarındaki anlamlılığı da yeni bir merak konusu oluyor.
Öncelikle sizlerle sportif performansla ilişkili olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konan bir kaç gen ismi paylaşacağım.
1)ATCN-3 Geni (Protein alfa-actinin-3)
ATCN-3 geni metabolizmada bulunan α-actinin-3 protenini üreterek çabuk kasılan kas fibrilleri(fast-twitch muscle fibers) dediğimiz kas dokularının üretilmesini sağlayan bir gen. Çabuk kasılan kas fibrilleri isminden de anımsanacağı üzere çabuk kasılıp bir anda kuvvet ve güç üretebiliyor. Bununla birlikte bu protenin bulunmadığı kas fibrillerine de yavaş kasılan kas fibrilleri(slow-twitch muscle fibers) bulunuyor. Bu kas fibrillerinin karakteristik özelliklerini şu şekilde ifade edebiliriz. Çabuk kasılan kas fibrili , ani güç ve kuvvet üretebiliyor fakat aynı zamanda da çabuk yorulduğu için uzun süreli kasılmalarda dezavantajlı konuma düşüyor. Yavaş kasılan kas fibrilleri ise yavaş kasıldığından dolayı ani güç ve kuvvet üretemese de uzun süreli kasılmalarda düzenli olarak kasılıp gevşeyerek hareket üretmeye devam edebiliyor. Bir başka değişle ifade etmek gerekirse, birisi çeviklikte iyi, diğeri ise dayanıklılıkta denilebilir. Şimdi gelelim bu kas fibrininin genetik boyutuna…
ATCN-3 genin iki farklı şekli (X ve R alelleri) bulunur. XX olan bireylerde bu protein sentezlenmediği için yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu, RR olanlarda ise bu protein baskın halde var olduğundan çabuk kasılıp hızlı güç üreten “fast twich” kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır.
Terimsel olarak biraz fazla yoğun oldu değil mi ? Peki biraz netleşmesi için kas fibrilleri, alel, X ve R gen kavramlarını biraz açıklayalım o zaman:
Kas tipleri kaça ayrılıyor ve özellikleri nelerdir?
Kaslar, fibril tiplerine göre 3’e ayrılmaktadır:
1)Yavaş Kasılan(Tip I)
Yavaş kasılarak uzun süreli, düzenli enerji ihtiyacı sağlayabilirler. Kısa sürede kasılıp anlık güç gerektiren faaliyetleri gerçekleştirmede yetersiz kalırlar.
2)Hızlı Kasılan Oksidatif(Tip 2A)
Oksijenden enerji elde etmeye uygun zamanlarda aktifleşerek hızlı kasılıp kısa sürede güç üretebilirler.
3)Hızlı Kasılan Glikolitik(Tip 2B)
Ortamda oksijenle enerji elde etmeye fırsat olmasa da kasta hazır bulunan glikojeni kullarak ani güç ihtiyacını sağlamak için çok hızlı bir şekilde kasılıp, güç üretebilirler.
Kısa bir DNA ve Gen Bilgisi
DNA, nesilden nesile aktarılan kalıtsal bilginin nükleotid sırasıyla kodlanmasıyla oluşur. DNA’daki nükleotid sırası canlının özelliklerini belirleyen proteinlere ait bilgileri içerir. Herhangi bir özelliği oluşturan tam bir fonksiyonel proteine ait bilgiyi taşıyan DNA , parçasına da GEN adı verilir.
Örnek vermek gerekirse bir çocuk için anneden mavi, babadan kahverengi göz rengi geni geldiği kabul edilirse, göz rengine ait genlerin her biri alel’dir. Alel genlerden biri baskın, diğeri çekiniktir. Baskın olan gen kendisini gösterir. Örneğin kahverengi göz geni maviye göre baskındır. Ebeveynlerinin birinden kahverengi diğerinden mavi göz rengi genini alan bireyin gözü kahverengi olur.
Bu örnekten hareketle şu tanımlamaları yapabiliriz:
Kahverengi göz genini “K”, mavi göz genini “k” ile gösterirsek bir bireyin göz Genotip / Fenotip kombinasyonları;
2) ACE Geni (Anjiotensin Dönüştürücü Enzim)
ACE geni, anjiotensin hormonunu aktifleştirerek kan damarlarını ve kan akışını düzenleyen bir gendir. Buna ek olarak, kan basıncını düzenleyerek kardiyak sağlığımızı kazanmamıza dolayısıyla kalp-damar yollarının kuvvetlenmesine yol açar. Bu etkisinden dolayı kardiyovasküler dayanıklılık sağladığı kabul edilir.
3) COL1A1 Geni (Tip 1 Kollajen Alfa A1 Zinciri Geni)
Yapılan bilimsel çalışmalarda COL1A1 genin kemik erimesi(Osteoporoz) ve görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ yırtığı ve omuz çıkıklarında risk oluşturduğu görülmüştür. Tip1 kollajen kodlayan genlerin, eklem yumuşaklığı ve esnekliğinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Söz konusu proteinin eksikliğinde ise eklemlerde tam anlamıyla bir elastikiyet sağlanamadığı için buna bağlı durumlarda sakatlık riskinin arttığı ortaya konmuştur.
GEN- SPOR İLİŞKİSİ
Bu kombinasyon mantığını yukarıda bahsetmiş olduğumuz ATCN-3, ACE ve COL1A1 genleriyle spor branşları ilişkisi için kullanmak gerekirse,
ACE ‘ geninden örnekle yola çıkarsak;
ACE genin kısa(delesyonlu, D) ve uzun (insersiyonlu, I) formları bulunmaktadır. Bu allel formlarının kombinasyonlarına göre bireylerde 3 durum oluşabilmektedir.
Bu genotipleri:
olmak üzere 3 farklı kombinasyonda bulunabilir. Literature göre DD genotipli bireylerin ID ve II genotipli bireylere göre daha yüksek doku, plazma ve ACE konsantrasyonlarına sahip olduğu söylenebilemektedir.
Moleküler özelliğine göre temsil ettiği harf değişse de söz konusu gen için bir bireyde o gen ya baskın ya melez ya da çekinik durumdadır. Literatürde genel olarak çekinik gene sahip olan bireylerin dezavantajlı durumda olduğu söylenebilmektedir.
Peki durum tam anlamıyla öyle midir ? Öyle ise okumaya devam !
GEN-SPORTİF PERFORMANS İLİŞKİSİ
ATCN-3 Geni yönünden,
Videoda da izlediğiniz elit sporcular incelendiğinde, kısa mesafe koşan atletler kısa sürede ivmelendikleri ve ani güç üretimi sağlamak zorunda oldukları için çabuk kısalan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır. Uzun mesafeci atletlerde ise daha uzun süreli enerji ihtiyacına bağlı olarak daha yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır.
Videomuzun baz aldığı bilimsel araştırmalar, gücün önemli olduğu spor dallarındaki sporcuların ATCN-3 geni yönünden (örneğin kısa mesafe koşucuları) R aleline, dayanıklılık gerektiren spor dallarındaki sporcuların ise X aleline sahip olduğunu göstermektedir.
ACE Geni yönünden,
Yapılan birçok sporcu-sedanter birey ve farklı disiplinlerden sporcuların karşılaştırma çalışmalarında, ACE DD genotipi ile bireylerin kısa mesafe koşu, uzun atlama, yüksek atlama, disk atmada veya kısa mesafe yüzücüler gibi hız-kuvvet gerektiren spor dallarında çok daha başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Öte yandan II genotipli bireyler daha düşük ACE serum konsantrasyonuna sahip olduğundan orta ve uzun mesafe koşu, yarış yürüyüş ve kayak gibi dayanıklılık gerektiren disiplinlerde daha başarılı olduğu tespit edilmiştir.
COL1A1 Geni yönünden,
Yapılan araştırmalarda COL1A1 geninde görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ kopmaları ve yırtığının yanı sıra omuz çıkıkları riski ile de ilişkili olduğunu ileri sürülmüştür. Tip1 kollajen üreten genlerin görevini tam olarak yerine getirememesi, atlamalı ve sıçramalı spor branşlarında büyük bir genetik dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumun sonrasında da orta şu şekilde hipotezler atılmasına neden olmaktadır. Sporcunun diyetine tip 1 kollajen üretimini artıracak besinler ve ilgili besin takviyelerinin yapılması ve antrenman özelliklerinin bu bilgiye göre düzenlenmesiyle sakatlık risklerinin minimuma indirilebileceği var sayılmaktadır.
Sporun Genetik boyutu konusunda farkındalığımızın olması ne anlama gelmektedir?
Görüldüğü üzere genler ve sportif performans arasında bilimsel olarak da ortaya konan yakın bir ilişki var. Peki bu bilgi ve ilişki pratikte nasıl kullanılmalıdır? Geni uygun olmayan sporcular sporu bırakmalı mıdır ?
Bu konuda gelişmiş ülkelerde ve bilimsel literatürdeki makalelerin sonuç bölümlerinde şöyle bir düşünce hakimdir. Genetik bilgisi, vücudun neye daha çok ihtiyaç duyduğu ya da zaten yeterince sahip olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olacaktır. Fakat bu eğitim, eksiği olan sporcu, sporu bırakmalıdır felsefesine dönüşmekten çok eksiğine yönelik diyetin ve antrenman ihtiyacının daha iyi karşılayacak şekilde planlanmasına yardımcı olmalıdır.
Bu sonuca ulaşmada hiç kuşkusuz ki yapılan araştırmalar klavuz olmuştur. Olimpiyat seviyesine gelen atletler üzerinde çalışıldığında, genlerin hedef gösterdiği kriterdeki sporcular çoğunlukta olsa da genlerden daha etkili sınırlayıcı faktörlerin etkin olmasından dolayı, literatürdeki genotipe uymayan bir çok sporcu da bulunmaktadır. Ostrander ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, ATCN-3 geni R değişkeni bulunmayan ünlü bir uzun atmalamacı olimpiyat şampiyonuna da ratlanmıştır. Eğer ki bu sporcuların erken çocukluğu döneminde gen çalışmaları yapan bir bilim adamı, söz konusu genotipi barındırmadığı için o sporcuyu elimine etseydi, muhtemelen söz konusu ülke ellerindeki çok değerli bir sporcusunu yitirmiş olacaktı…
TARTIŞMA
Sportif başarıya giden yol hiç kuşkusuz bir çok çevresel faktörden geçmektedir. Bunlar: antrenman, beslenme, planlı ve disiplinli yaşam tarzı ve takım çalışması gibi becerilerdir. DNA’yı bu etklenler içine dahil etmek istersek, bir bardığın hacmini DNA olarak düşünebiliriz. Elinizdeki bardağınızın hacmi yani DNA’nız ne kadar büyük olursa olsun içini biraz önce söylediğimiz etkenlerle doldurmadıysanız o bardak boştur.
Ayrıca öyle bir zaman gelir ki 60 litre hacmi olan bir kabın tamamını doldurmuş bir sporcu, 100 litre hacminin yarısını doldurmuş bir sporcudan daha fazla miktarda niteliğe sahip olduğu için gerçek hayatta başarılı olabilir.
Unutulmamalıdır ki bardağın hacmi önemlidir ama o hacmin içini dolduramıyorsanız, hacmi düşük bir bardak bile daha fazla su taşıyabilir…
Yazar:
Özgür TÜRKALP
Referanslar
Gaygay G, Yu B, Hambly B, Boston T, Hahn A, Celermajer DS, Trent RJ. 1998. Elite endurance athletes and the ACE I allele – The role of gene in athletic performance. Human Genetics 103(1); 48-50.
Meyerson S, Hemingway H, Budget R, Martin J, Humphries S, Montgomery H. 1999. Human angiotensin I-converting enzyme gene and endurance performance. Journal of Applied Physiology 87(4); 1313-1316.
Nazarov IB, Woods DR, Montgomery HE, Shneider OV, Kazakov VI, Tomilin NV, Rogozkin VA. 2001. The angiotensin converting enzyme gene I/D polymorphism in Russian athletes. European Journal of Human Genetics 9(10); 797-801.
Ostrander EA, Huson HJ, Ostrander GK. 2009. Genetics in athletic performance. Annual Review of Genomics and Human Genetics 10; 407-29.
Roth SM, Walsh S, Liu D, Metter EJ, Ferrucci K, Hurley BF. 2008. The ATCN3 R577X nonsense allele is under-represented in elite-level strength athletes.European Journal of Human Genetics 16: 391-394.
Woods D, Hickman M, Jamshidi Y, Brull D, Vassiliou V, Jones A, Humphries S, Montgomery H. 2001. Elite swimmers and the D allele of the ACE I/D polymorphism.Human Genetics 108(3); 230-232.
Yang, N, MacArthur D, Gulbin J, Hahn A, Beggs A, Easteal S, North K. 2003. ACTN3 genotype is associated with human elite athletic performance.American Journal of Human Genetics. 73(3): 627-631.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.
Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:
Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.
Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.
Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.
Almanya’nın artıları ise:
a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.
UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak minimum 3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi. Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.
Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…
Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale
SBT®
Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true