Tag: Özgür Türkalp

0 comments

Kardiyovasküler Test Nasıl Yapılır?
(How to Perform a Cardiovascular Test?)
Uygulanabilir saha testlerine ihtiyaç duyanlar için “Alt yapıda Bilimsel Yaklaşımlar” projemizde uygulamış olduğumuz aerobik kapasiteyi anlamlı olarak gösteren testimizi sizler için paylaşıyoruz.

Ayrıca SBT’nin geliştirmiş olduğu egzersiz kalp atım fomülü için:
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah

English🇬🇧

How to Perform a Cardiovascular Test?
Maximal Treadmill Test(MTT)
For those who need practical field tests, we share our test which have applied in our “Scientific Approaches in the Infrastructure” project. The test shows significant aerobic capacity.

For SBT’s Exercise Formula :
https://www.sporbilimleri.com.tr/kah

🌐Spor Bilimleri Topluluğu(SBT)

HD olarak izleyebilirsiniz.
0 comments

(Genetics and Sport Performance)

ÖNSÖZ

Bilim insanları DNA’nın sırları üstünde çalışmaya devam ettikçe her disiplin kendisini ilgilendiren genlerle ilgili daha çok konuşup tartışacak gibi… Öncelikle gen, genetik ve DNA gibi lebi derya olan ve başlı başına bir uzmanlık alanı olan bir konuda, elimden geldiğince öz ve spor bilimlerini ilgilendiren kısmında yazımı sürdürmeye çalışacağım. Bu makalenin genel amacı , yapılan bilimsel araştırmalar ışığında binen bazı genetik özelliklerle spor performansının ilişkisini anadilimizde paylaşmak olacaktır. Bir uzmanlık alanına bağlı kalmaksızın, konuya ilgili duyan herkesin okuyabilmesi için daha yalın ve görsel kaynaklarla destekli, özel değil genel örnekler vermeye çalışacağım. Şimdiden iyi okumalar…

Sporun Genlerle İlişkisi
Genetik ve spor ilişkisi ilk olarak 90’lı yıllarda incelenmeye başlanıyor. Genler üzerine çalışan bilim insanlarının DNA ve gen yapılarının fonksiyonlarını çözmeye başlamasıyla, bu fonksiyonların spor branşlarındaki anlamlılığı da yeni bir merak konusu oluyor.
Öncelikle sizlerle sportif performansla ilişkili olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konan bir kaç gen ismi paylaşacağım.

1)ATCN-3 Geni (Protein alfa-actinin-3)

ATCN-3 geni metabolizmada bulunan α-actinin-3 protenini üreterek çabuk kasılan kas fibrilleri(fast-twitch muscle fibers) dediğimiz kas dokularının üretilmesini sağlayan bir gen. Çabuk kasılan kas fibrilleri isminden de anımsanacağı üzere çabuk kasılıp bir anda kuvvet ve güç üretebiliyor. Bununla birlikte bu protenin bulunmadığı kas fibrillerine de yavaş kasılan kas fibrilleri(slow-twitch muscle fibers) bulunuyor. Bu kas fibrillerinin karakteristik özelliklerini şu şekilde ifade edebiliriz. Çabuk kasılan kas fibrili , ani güç ve kuvvet üretebiliyor fakat aynı zamanda da çabuk yorulduğu için uzun süreli kasılmalarda dezavantajlı konuma düşüyor. Yavaş kasılan kas fibrilleri ise yavaş kasıldığından dolayı ani güç ve kuvvet üretemese de uzun süreli kasılmalarda düzenli olarak kasılıp gevşeyerek hareket üretmeye devam edebiliyor. Bir başka değişle ifade etmek gerekirse, birisi çeviklikte iyi, diğeri ise dayanıklılıkta denilebilir. Şimdi gelelim bu kas fibrininin genetik boyutuna…
ATCN-3 genin iki farklı şekli (X ve R alelleri) bulunur. XX olan bireylerde bu protein sentezlenmediği için yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu, RR olanlarda ise bu protein baskın halde var olduğundan çabuk kasılıp hızlı güç üreten “fast twich” kas fibrillerinin oransal olarak fazla bulunduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmaktadır. 

Terimsel olarak biraz fazla yoğun oldu değil mi ? Peki biraz netleşmesi için kas fibrilleri, alel, X ve R gen kavramlarını biraz açıklayalım o zaman:

Kas tipleri kaça ayrılıyor ve özellikleri nelerdir?

Kas Fibril Tipleri

Kaslar, fibril tiplerine göre 3’e ayrılmaktadır:
1)Yavaş Kasılan(Tip I)
Yavaş kasılarak uzun süreli, düzenli enerji ihtiyacı sağlayabilirler. Kısa sürede kasılıp anlık güç gerektiren faaliyetleri gerçekleştirmede yetersiz kalırlar.
2)Hızlı Kasılan Oksidatif(Tip 2A)
Oksijenden enerji elde etmeye uygun zamanlarda aktifleşerek hızlı kasılıp kısa sürede güç üretebilirler.
3)Hızlı Kasılan Glikolitik(Tip 2B)
Ortamda oksijenle enerji elde etmeye fırsat olmasa da kasta hazır bulunan glikojeni kullarak ani güç ihtiyacını sağlamak için çok hızlı bir şekilde kasılıp, güç üretebilirler.

Kısa bir DNA ve Gen Bilgisi

DNA, nesilden nesile aktarılan kalıtsal bilginin nükleotid sırasıyla kodlanmasıyla oluşur. DNA’daki nükleotid sırası canlının özelliklerini belirleyen proteinlere ait bilgileri içerir. Herhangi bir özelliği oluşturan tam bir fonksiyonel proteine ait bilgiyi taşıyan DNA , parçasına da GEN adı verilir.

Örnek vermek gerekirse bir çocuk için anneden mavi, babadan kahverengi göz rengi geni geldiği kabul edilirse, göz rengine ait genlerin her biri alel’dir. Alel genlerden biri baskın, diğeri çekiniktir. Baskın olan gen kendisini gösterir. Örneğin kahverengi göz geni maviye göre baskındır. Ebeveynlerinin birinden kahverengi diğerinden mavi göz rengi genini alan bireyin gözü kahverengi olur. 

Bu örnekten hareketle şu tanımlamaları yapabiliriz:

  • Birey hem kahverengi hem de mavi göz genini taşır. Buna genotip denir. 
  • Fiziksel özellik olarak kahverengi göze sahiptir. Buna da fenotip denir.  

Kahverengi göz genini “K”, mavi göz genini “k” ile gösterirsek bir bireyin göz Genotip / Fenotip kombinasyonları;

  • KK (Homozigot / Kahverengi)
  • Kk (Heterozigot / Kahverengi)
  • kk (Homozigot Mavi) 

2) ACE Geni (Anjiotensin Dönüştürücü Enzim)

ACE geni, anjiotensin hormonunu aktifleştirerek kan damarlarını ve kan akışını düzenleyen bir gendir. Buna ek olarak, kan basıncını düzenleyerek kardiyak sağlığımızı kazanmamıza dolayısıyla kalp-damar yollarının kuvvetlenmesine yol açar. Bu etkisinden dolayı kardiyovasküler dayanıklılık sağladığı kabul edilir.


3) COL1A1 Geni (Tip 1 Kollajen Alfa A1 Zinciri Geni)

Yapılan bilimsel çalışmalarda COL1A1 genin kemik erimesi(Osteoporoz) ve görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ yırtığı ve omuz çıkıklarında risk oluşturduğu görülmüştür. Tip1 kollajen kodlayan genlerin, eklem yumuşaklığı ve esnekliğinde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir. Söz konusu proteinin eksikliğinde ise eklemlerde tam anlamıyla bir elastikiyet sağlanamadığı için buna bağlı durumlarda sakatlık riskinin arttığı ortaya konmuştur.

GEN- SPOR İLİŞKİSİ

Bu kombinasyon mantığını yukarıda bahsetmiş olduğumuz ATCN-3, ACE ve COL1A1 genleriyle spor branşları ilişkisi için kullanmak gerekirse,

ACE ‘ geninden örnekle yola çıkarsak;
ACE genin kısa(delesyonlu, D) ve uzun (insersiyonlu, I) formları bulunmaktadır. Bu allel formlarının kombinasyonlarına göre bireylerde 3 durum oluşabilmektedir. 
Bu genotipleri: 

  • DD
  • ID
  • II 

olmak üzere 3 farklı kombinasyonda bulunabilir. Literature göre DD genotipli bireylerin ID ve II genotipli bireylere göre daha yüksek doku, plazma ve ACE konsantrasyonlarına sahip olduğu söylenebilemektedir. 

Moleküler özelliğine göre temsil ettiği harf değişse de söz konusu gen için bir bireyde o gen ya baskın ya melez ya da çekinik durumdadır. Literatürde genel olarak çekinik gene sahip olan bireylerin dezavantajlı durumda olduğu söylenebilmektedir.
Peki durum tam anlamıyla öyle midir ? Öyle ise okumaya devam !

GEN-SPORTİF PERFORMANS İLİŞKİSİ


ATCN-3 Geni yönünden,


Videoda da izlediğiniz elit sporcular incelendiğinde, kısa mesafe koşan atletler kısa sürede ivmelendikleri ve ani güç üretimi sağlamak zorunda oldukları için çabuk kısalan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır. Uzun mesafeci atletlerde ise daha uzun süreli enerji ihtiyacına bağlı olarak daha yavaş kasılıp geç yorulan kas fibrillerine oransal olarak daha fazla rastlanıldığı var sayılmaktadır.
Videomuzun baz aldığı bilimsel araştırmalar, gücün önemli olduğu spor dallarındaki sporcuların ATCN-3 geni yönünden (örneğin kısa mesafe koşucuları) R aleline, dayanıklılık gerektiren spor dallarındaki sporcuların ise X aleline sahip olduğunu göstermektedir.

ACTN-3 Genin Belli Başlı Spor Dallarıyla İlişkisi

ACE Geni yönünden, 


Yapılan birçok sporcu-sedanter birey ve farklı disiplinlerden sporcuların karşılaştırma çalışmalarında, ACE DD genotipi ile bireylerin kısa mesafe koşu, uzun atlama, yüksek atlama, disk atmada veya kısa mesafe yüzücüler gibi hız-kuvvet gerektiren spor dallarında çok daha başarılı olduğu ileri sürülmüştür. Öte yandan II genotipli bireyler daha düşük ACE serum konsantrasyonuna sahip olduğundan orta ve uzun mesafe koşu, yarış yürüyüş ve kayak gibi dayanıklılık gerektiren disiplinlerde daha başarılı olduğu tespit edilmiştir.

COL1A1 Geni yönünden,

Yapılan araştırmalarda COL1A1 geninde görülen SP1 polimorfizminin çapraz bağ kopmaları ve yırtığının yanı sıra omuz çıkıkları riski ile de ilişkili olduğunu ileri sürülmüştür. Tip1 kollajen üreten genlerin görevini tam olarak yerine getirememesi, atlamalı ve sıçramalı spor branşlarında büyük bir genetik dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumun sonrasında da orta şu şekilde hipotezler atılmasına neden olmaktadır. Sporcunun diyetine tip 1 kollajen üretimini artıracak besinler ve ilgili besin takviyelerinin yapılması ve antrenman özelliklerinin bu bilgiye göre düzenlenmesiyle sakatlık risklerinin minimuma indirilebileceği var sayılmaktadır.

Sporun Genetik boyutu konusunda farkındalığımızın olması ne anlama gelmektedir?

Görüldüğü üzere genler ve sportif performans arasında bilimsel olarak da ortaya konan yakın bir ilişki var. Peki bu bilgi ve ilişki pratikte nasıl kullanılmalıdır? Geni uygun olmayan sporcular sporu bırakmalı mıdır ?
Bu konuda gelişmiş ülkelerde ve bilimsel literatürdeki makalelerin sonuç bölümlerinde şöyle bir düşünce hakimdir. Genetik bilgisi, vücudun neye daha çok ihtiyaç duyduğu ya da zaten yeterince sahip olduğu hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olacaktır. Fakat bu eğitim, eksiği olan sporcu, sporu bırakmalıdır felsefesine dönüşmekten çok eksiğine yönelik diyetin ve antrenman ihtiyacının daha iyi karşılayacak şekilde planlanmasına yardımcı olmalıdır.
Bu sonuca ulaşmada hiç kuşkusuz ki yapılan araştırmalar klavuz olmuştur. Olimpiyat seviyesine gelen atletler üzerinde çalışıldığında, genlerin hedef gösterdiği kriterdeki sporcular çoğunlukta olsa da genlerden daha etkili sınırlayıcı faktörlerin etkin olmasından dolayı, literatürdeki genotipe uymayan bir çok sporcu da bulunmaktadır. Ostrander ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, ATCN-3 geni R değişkeni bulunmayan ünlü bir uzun atmalamacı olimpiyat şampiyonuna da ratlanmıştır. Eğer ki bu sporcuların erken çocukluğu döneminde gen çalışmaları yapan bir bilim adamı, söz konusu genotipi barındırmadığı için o sporcuyu elimine etseydi, muhtemelen söz konusu ülke ellerindeki çok değerli bir sporcusunu yitirmiş olacaktı… 

Pratikte de bu konuda tarihsel bir örnek verebiliriz. 2. Dünya savaşında Hitler fiziksel olarak üstün olan “üstün ırkı” ı yaratmak için engelli doğan vatandaşlarını öldürmek gibi bir düşünce içine girmiş ve literatüre bu eylemleri ‘ötenazi’ yönetimi ile yaptığı için bir nazi icadı olarak söz konusu ölüm yöntemini ‘kazandırmıştı’. Hitler başarılı olabilseydi ,bugün hayatta olan bir çok başarılı olmuş insan belki de hiç var olamayacaktı…

Bunun yanı sıra futbol dünyasında da en önemli örnek hiç kuşkusuz ki Lionel Messi idi. Messi çocukluğunda fiziksel olarak akranlarına göre dezavantajlı görünse de üstün özellikleri ve çalışkanlığı sayesinde ve vizyoner antrenörlerinin de katkısıyla, elimine edilmeden bir çok başarıya imza atmıştır…

TARTIŞMA

Sportif başarıya giden yol hiç kuşkusuz bir çok çevresel faktörden geçmektedir. Bunlar: antrenman, beslenme, planlı ve disiplinli yaşam tarzı ve takım çalışması gibi becerilerdir. DNA’yı bu etklenler içine dahil etmek istersek, bir bardığın hacmini DNA olarak düşünebiliriz. Elinizdeki bardağınızın hacmi yani DNA’nız ne kadar büyük olursa olsun içini biraz önce söylediğimiz etkenlerle doldurmadıysanız o bardak boştur.

Ayrıca öyle bir zaman gelir ki 60 litre hacmi olan bir kabın tamamını doldurmuş bir sporcu, 100 litre hacminin yarısını doldurmuş bir sporcudan daha fazla miktarda niteliğe sahip olduğu için gerçek hayatta başarılı olabilir.

Unutulmamalıdır ki bardağın hacmi önemlidir ama o hacmin içini dolduramıyorsanız, hacmi düşük bir bardak bile daha fazla su taşıyabilir…

Sizce ?

Yazar:

Özgür TÜRKALP


Referanslar

Gaygay G, Yu B, Hambly B, Boston T, Hahn A, Celermajer DS, Trent RJ. 1998. Elite endurance athletes and the ACE I allele – The role of gene in athletic performance. Human Genetics 103(1); 48-50.

Meyerson S, Hemingway H, Budget R, Martin J, Humphries S, Montgomery H. 1999. Human angiotensin I-converting enzyme gene and endurance performance. Journal of Applied Physiology 87(4); 1313-1316.

Nazarov IB, Woods DR, Montgomery HE, Shneider OV, Kazakov VI, Tomilin NV, Rogozkin VA. 2001. The angiotensin converting enzyme gene I/D polymorphism in Russian athletes. European Journal of Human Genetics 9(10); 797-801.

Ostrander EA, Huson HJ, Ostrander GK. 2009. Genetics in athletic performance. Annual Review of Genomics and Human Genetics 10; 407-29.


Roth SM, Walsh S, Liu D, Metter EJ, Ferrucci K, Hurley BF. 2008. The ATCN3 R577X nonsense allele is under-represented in elite-level strength athletes.European Journal of Human Genetics 16: 391-394.

Woods D, Hickman M, Jamshidi Y, Brull D, Vassiliou V, Jones A, Humphries S, Montgomery H. 2001. Elite swimmers and the D allele of the ACE I/D polymorphism.Human Genetics 108(3); 230-232.


Yang, N, MacArthur D, Gulbin J, Hahn A, Beggs A, Easteal S, North K. 2003. ACTN3 genotype is associated with human elite athletic performance.American Journal of Human Genetics. 73(3): 627-631.


0 comments

Gençler Kategorisindeki Başarımızı Neden Büyüklere ve Olimpiyatlara Taşıyamıyoruz ?
(Türkiye’deki altyapı yaklaşımlarıyla ilgili bilimsel destekli bir inceleme)

Ülkemiz genç nüfusuyla yetenek ve beceri olarak yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, minikler ve küçükler olarak adlandırılan kategorilerde ülkemizin başarılı olduğu gerçeği ile ortada olmasına rağmen, neden aynı başarıyı büyükler ve Olimpiyat Oyunları’nda sürdüremediğimiz konusu da cevap bulması gereken diğer bir husustur.

Bir örnek ile açıklamak gerekirse, Türkiye geçtiğimiz günlerde Buenos Aires’de gerçekleştirilen
3. Gençlik Yaz Olimpiyat Oyunlarını 11 madalya ile tamamlamıştır.Buna paralel olarak, genç sporcuların müsabakalara katıldığı Akdeniz Oyunları ve diğer gençlik müsabakalarında da bu tip başarılar tekrarlanmaktadır. Peki elimizde böylesine başarılı bir genç jenerasyon varken neden bu jenerasyonumuz Olimpiyat Oyunlarında ya da büyükler kategorisinde yapılan Dünya/Avrupa şampiyonalarında aynı başarıyı gösterememektedir ?

Türk Spor Yaklaşımı(Ekolü)

Ülkemizdeki spor ekolünü ele aldığımızda tüm branşlar için genel ve ortak bir yaklaşım bulunmaktadır. Bir çocuğun mümkün olduğu kadar o branşa erken başlaması ve erken başladığı branştan başka bir branşa kanalize olamaması genel geçer bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım literatürel olarak incelendiğinde sadece ülkemizde değil, diğer ülke ekollerinde de gözlemlenmektedir. Peki bu yaklaşım bilimsel olarak da doğru mudur ?

Bilimsel Literatür Ne Diyor ?

Gelişim kuramcısı Bloom’un eğitim bilimlerinde yaptığı çalışmayı antrenman bilimine uyarlayan Cote, sporculuk evrelerini kronolojik olarak şu şekilde ifade etmiştir:

1) Katılım Evresi (6-12 yaş)
Çocukların keyif aldıkları, eğlendikleri ve çok yönlü temel hareket becerilerini geliştirdikleri bir çevreye katılmaları yönünde cesaretlendi- rildikleri, teşvik edildikleri ve yönlendirildikleri bir evre olarak tanımlanmaktadır.

2) Özelleşme Evresi (13-15 yaş)
Çocuk ve ergenlerin daha az sayıda spor dalına yöneldikleri ve bir spor dalını daha çok benimsedikleri bir evreyi tanımamaktadır.

3) Gelişim Evresi (16 yaş ve üzeri)
Büyüyen, gelişen ve performans gelişimine yoğunlaşan sporcunun bir spor dalında veya seçtiği spor dalında yüksek performans düzeyine ulaşmada adanmışlık düzeyi sergilediği evre olarak kabul edilmektedir.

Cote’ın kronolojik olarak bu evrelerle tanımladığı elit bir sporcunun gelişim evrelerini gösteren çalışmalarına göre Katılım Evresi’nde sporcular, mümkün olduğu kadar farklı spor dallarıyla ilgilenmeli ve sporcunun çok yönlü gelişimi sağlanmalıdır.Bu durumun aksine tek bir branşta gelişimi sağlanan sporcularda erken özelleşme evresine geçiş sorunu gözlemlenmektedir. Nitekim, Law’ın yaptığı çalışmada Olimpiyat Oyunlarında yer alan cimnastikçilerin, uluslararası yarışmalarda yer alan cimnastikçilere oranla altı ile oniki yaşlar arası daha az sayıda farklı spor dallarına zaman ayırırken; diğerlerinin ise en az üç spor dalına zaman ayırdıkları gözlenmiştir. Sonuç olarak, olimpik sporcu olmaya geçişte gözlemlenen en büyük sorun, çocukluk döneminde farklı branşları deneyimlememeden yani katılım evresinden erken olarak özelleştirme evresine geçilmesinden kaynaklandığı söylenebilmektedir.

Erken Özelleşme Sorunun Yol Açtığı Durumlar

1) Potansiyel Performans Seviyesine Ulaşamama
2)
Spor Kariyerini Daha Erken Sonlandırma
3)Sakatlanma Risklerindeki Artış
4)İçsel Motivasyon Eksikliği

 

İdeal Örnekler

Güllich ve Emrich’in (2006) raporunda Alman sporcular arasında uluslararası düzeyde olanların ulusal sporculara oranla kendi sporları yanında daha çok sayıda başka sporlarla da uğraştıkları, daha geç yaşta başlayanların sayıca daha çok olduğu ve bir kısmının başka sporda başlayıp kendi sporuna sonradan geçtiği belirtilmektedir. Elit sporcularda yapılan gözlemlerden elde edilen bulgular, erken yaşlarda daha çok sayıda sporla ilgilenmenin performans yanında başka konularda da yararlı etkileri olduğunu göstermiştir.(Açıkada,Hazır,2016)

Michael Phelps

Dünya’nın en başarılı olimpik sporcularından olan ve çok sayıda olimpiyat şampiyonluğuna sahip Michael Phelps’in yüzme sporuna başlamadan önce farklı spor dallarını denediği ve yapılan bir yetenek tarafasında fizyolojik özelliklerinden dolayı yüzme sporuna yönlendirildiği gerçeği de karşımıza çıkmaktadır. Phelps, bununla birlikte hala hazırda aktif bir Golf oyuncusudur.

 

 


Usain Bolt

Diğer bir başarı öyküsünün sahibi hiç kuşkusuz ki Usain Bolt’dur. Bolt, her ne kadar kariyerine sayısız atletizim şampiyonluğu ve dünya rekoru sığdırsa da aynı zamanda profesyonel de bir futboldur. Atletizme vedası sonrası, profesyonel sözleşme imzalayarak futbol hayatına başlayan Bolt, Avustralya yayın kuruluşu News Corp Australia’ya göre milyonlarca dolar karşılında Avusturalya ligi takımı Central Coast Mariners’e transfer oldu.

 

 

İlhan Mansız

Milli futbolcumuz İlhan Mansız, futboldaki sayısız başarısı sonrasında futbol hayatını noktalayarak buz pateni branşına yöneldi. Mansız, 33 yaşında, kız arkadaşı ve partneri olan eski patenci Slovak Olga Beständigová ile çift patenci olarak, bir programında yarıştı. Yarışmayı kazandıktan sonra Mansız, hedefinin 2014 Kış Olimpiyatları‘nda Türkiye’yi temsil etmek olduğunu açıklamıştı.Sonrasında Mansız ve Beständigová, Almanya’da düzenlenen 2013 Nebelhorn Trophy‘de yarıştılar ve Olimpiyat Oyunları’ndaki çiftler kategorisine katıldılar.


Sorunun Çözümü

Görülmektedir ki ülkemizdeki geleneksel olarak tek bir branşta ısrar edilmesi durumu literatürel olarak erken özelleşme durumuna sebep olmakta ve devamında da sporcularımızın bir üst seviye olan olimpik seviyeye çıkmasını engellemektedir. Burada anahtar nokta, çocuklarımızın farklı branşları tanımasından ve bu branşları deneyimleyerek büyümesinden geçmektedir. Antrenman bilimi açısından diğer bir önemli nokta ise, gelişim sürecinde bu evrelerin takibinin ve planlamasının çok detaylı bir şekilde ele alınmasıdır. İlgili branşın antrenör gelişim seminerlerinde, bu evreler tartışmaya açılmalı ve literatür ışında her branş için anlayış birliğine varılmasına özen gösterilmelidir.

Yönetimsel anlamda ise, Gençler kategorisinden Büyükler ve Olimpik kategoriye geçişteki stratejiler, ulusal spor politikalarıyla belirlenmeli, her branş için o branşın federasyonlarının makro politikalar ortaya koymalıdır. Uzun dönem(8-12 yıllık) strateji ve planlamalar federasyon yönetimlerinden bağımsız olarak uygulamalı ve bu konu ulusal politika olarak ele alınmalıdır. Elimizdeki en kıymetli değerimiz olan çocuklarımızı “plansızlıktan” dolayı kaybetmemeli ve onların tüm hayatları boyunca kazanabileceği branşa özgü uzun dönem sporcu yetiştirme stratejilerini oluşturmalıyız.

Yazar:

İ. Ö. TÜRKALP


Dipnot:
Merak edenler için Michael Phelps’in çocukluğundan olimpiyat şampiyonluğuna uzanan serüveni anlatan bir sunum dosyasını sizler için paylaşıyorum.


REFERANSLAR:
1) Caner Açıkada,Tahir Hazır(2016). Uzun Süreli Sporcu Gelişim Programları: Hangi Bilimsel Temellere Oturuyor?

2) Cote J, Lidor R, Hackfort D. (2009). ISSP position stand:To sample or to specialize? Seven postulates about youth sportactivities that lead to continuedparticipation and eliteperformance. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 7(1), 7–17.

3) Güllich A, ve Emrich, E. (2006). Evaluation of the support of young athletes in the elite sport system. European Journal for Sport and Society, 3(2), 85–108.

4) Bloom, BS. (1985). Developing talent in young people(Bloom, BS Ed.). New York: Ballentine Books.

5) Balyi I, Way R, Higgs C. (2013). Long-Term Athlete Development. Human Kinetics, Champaign, IL.

6) Law M, Cote J, Ericsson KA. (2007). Characteristics of expert development in rhythmic gymnastics: A retrospective study. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 5, 82–103.

 

EKSTRA:
Sınıfa özgü yaş aralıklarını içeren Alman Yelken Olimpiyat sporcusu yetiştirme stratejisini  gösteren piramit şeması

 

0 comments

Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), 2024 Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi geçtiğimiz günlerde ilan etmişti. Türkiye’nin de aday olduğu oylamada, turnuvanın Almanya’da yapılmasına karar verilmişti. Peki bu kararın verilmesinde hangi kriterler etkili olmaktadır. SBT okurları için açıklıyoruz:
UEFA ülkeleri
a)İktisadi ve finansal yeterlikle,
b) Sportif yeterlikle,
c) Logistik (ulaşım&konaklama) yeterliğiyle,
d) Siyasi, hukuki ve demokrasi yeterliğiyle,
değerlendiriyor. UEFA’da yetkililerinden ilk yapılan açıklamalara göre; kurum, Türkiye’nin adaylık dosyasını değerlendirirken de bazı olumlu taraflara atıf yapmakla birlikte, “İnsan hakları alanında bir hareket planı açıklanmamasının endişe konusu olduğunu” kaydetti. Fransız haber ajansı AFP’ye konuşan Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner ise Türkiye’nin Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi olarak seçilmesinin insan hakları alanına olumlu yansıması olabileceği görüşünü dile getirmişti.

Öncelikle yapılan açıklamalar d bendindeki yeterliliğe işaret etse de aslında konu tamamen a bendinin UEFA tarafından ele alınışı gibi duruyor:

Bilindiği üzere UEFA aynı zamanda kar merkezli ekonomik örgüttür. Fransa’da düzenlenen EURO 2016’da tam olarak 847 Milyon Euro(€) kar elde etmişti. Aynı persfektifi 2024 içinde sürdüreceğini varsayar isek, 2024 organizasyondan da maksimum kar elde etmek isteyecektir. Bu nedenle organizasyonun karlılığına katkı sağlayacak, karı maksimize edecek adaylar UEFA için daha cazip durmaktadır.

Bu açıdan bakmak gerekirse;
Türkiye: Devlet güvencesi, stat kullanım masraflarının olmaması, vergi avantajı (Almanya’nın sadece stat masrafları 165 Milyon Euro(€)’ya ulaşıyor ve Türkiye bilet gelirlerinden ve diğer gelir getiren işlerden vergi almayacağını açıklamıştı). Bunlar Türkiye’nin UEFA’ya kar maksimizasyonu sağladığı avantajları arasında yer almaktaydı.

Diğer yandan ise Türkiye’nin dezavantajları:
a)Ekonomik olumsuzluklar,
b)Trabzon-Antalya-Bursa Demir yolu ulaşımının olmaması, Trabzon- Bursa, Konya Konaklama sorunun olması,
d)Maç seyircisi oranlarının sınırlı olması (Almanya maç başına 70 bin kişilik taraftarla-neredeyse stat başına full kapasite-oynamayı vaat etmektedir),
f) Alkollü içecek ve bahis şirketleri reklamının ve sponsorluğunun Türkiye’de yasak olması. Bunlar tam anlamıyla UEFA için gelir kaybı anlamına geliyordu.

Almanya’nın artıları ise:

a)Ortalama günlük 300 bin bilet satışı( Türkiye’de sadece üç büyüklerin maçlarının toplamında bu tarz ortalamalara ulaşılmaktadır.) Almanya’da stat ortalama seyirci kapasitesi 46.000, Türkiye’de ise 35.000. Tüm maçlara bakıldığında ise, Almanya toplam kapasiteyi 2.78 Milyon koltuğa çıkartabilirken, Türkiye’de bu kapasite 2.48 Milyon koltukla kalıyor. Dolayısıyla bu durum, daha az bilet satışı ve geliri anlamına geliyor.
b) Almanya’da neredeyse tüm şehirler arasında demiryolu ulaşımı var ve organizasyon şehirlerinin arasında demiryolu ağını garanti etmektedir.Bununla birlikte Alman şehirlerinde trafik sorunu olmayışı lojistik konunda Almanya’nın elini güçlü tutmaktadır.
f) Hali hazırda bir bahis pazarının olması ve tüm Alman stadlarında sponsporluk ve reklam gelirinden de öte alkollü içki satışının serbest olması ve bu sektörde bir pazarın varlığı, Almanya üzerinden gelirlerin maksimizasyonunu sağlamaktadır.

UEFA, EURO 2016’da Fransa’dan 2.35 Milyar Euro(€) gelir, 847 Milyon Euro(€)’da kar elde etmişti. 2024’ten de beklentisi doğal olarak  minimum  3.5 Milyar Euro(€) gelir ve 1 Milyar Euro(€) kar beklentisi olacaktır. Bu açıdan bakıldığından bu organizasyonun Türkiye’ye verilmesi için bu gelirin garantisini (zımni olarak) isteyebilirlerdi.  Bu tam anlamıyla şu demekti yanı: Türkiye UEFA’ya bu geliri de garanti etse idi, ki bu da aradaki farkı yurttaşlarımızdan toplanan vergilerinden sübvanse edilmesiyle mümkün olacaktı. O zaman ancak ve ancak UEFA organizasyonu Türkiye’ye vermeyi düşünebilirdi.

Sonuç olarak, organizasyon ev sahibi olma durumu öncelikle iktisadi olmakla birlikte, tüm aday ülkeler bu konuda kazan kazan felsefesini gütmektedir. UEFA’nın çatı kuruluş olmasından mütevellit en büyük pastayı almayı garantilemek istemesiyle birlikte, aday ülkelerde kendi çıkarları doğrultusunda dosyalarını hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, UEFA’nın istediği kriterler doğrultusunda bu organizasyona ev sahibi olabilseydi, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda yaşanan, “doğal yatırımcı vatandaştır”, felsefesinin tepkisine maruz kalabilirdi…

Peki 2014 Dünya Kupası’nın ev sahibi Brazilya’da neler yaşanmıştı:
https://www.theguardian.com/world/2013/jun/18/brazil-protests-erupt-huge-scale

SBT®

Referanslar:
*https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45648551
*http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4412-uefa-2024-euro-championship-2024-.html
*http://www.espn.com/soccer/european-championship/story/2910112/uefa-expects-record-€830-million-profit-from-euro-2016-in-france#sanitized=true

 

error: Content is protected !!